7

14.9K 1.4K 661
                                    

Haiii, ben geldiiim. Ehehe bir günde 2. bölüm uuu :D Kısa kısa ya o yüzden hızlıca yazıp atıyorum :D Bölümü yazdığım gibi yolluyorum, o yüzden bir önceki bölümü okumadan ve oy vermeden buna geçmeyin döverim :D

Ayrıca dediğim gibi çok hızlı yazdığım için yazım yanlışlarım varsa affoluna. Keyifli okumalar lokumlarım! Xx

**

Jungkook~

Soluk soluğa ana caddeye çıktığımda, ciğerlerim sıkıştığı için yavaşlamak zorunda kalmıştım.

Bacaklarım lastikten yapılmaymış gibi delicesine titriyordu. Kaldırım taşına yığılıp kalmak ve biraz dinlenmek istesem de, vaktimin çok az kaldığının bilinciyle bacaklarıma hükmetmeyi başarıp koşmaya devam ettim.

Dakikaların sonunda yolun karşısına geçip Sunshine kafenin önünde soluğu aldığımda, kafatasım patlayacak şekilde ısındı.

Ciğerlerim sıkıştığı için  nefes alabilmek adına insan üstü çaba harcamak zorunda kaldım.

Düzensizleşen nefeslerim dudaklarımdan neredeyse bir hıçkırık gibi yükseliyordu. Sık, sert ve sesli soluklarım eşliğinde eldivenlerimle önüne vardığım kafenin kulpundan tutarak itekleyip araladım.

Bacak kaslarım kaskatı kesilmişti, taşlamıştı sanki. Baldırlarım feci şekilde ağrıyordu. Kafenin girişinde ufak bir duraksama yaşayıp telefonumu pantolonumun cebinden çıkarttım. Ellerim titriyordu.

Telefonun ekranına baktığım anda gözlerim irileşti. Dinlenmek için vaktim yoktu. Onun yanına ulaşmam için bir dakikam kalmıştı.

Her aldığım derin nefeste kalbime bıçak saplanıyor gibi hissediyordum. Göğüs kafesim ortadan ikiye yarılıp kalbim dışarıya fırlayacaktı sanki. Nabzım her bir uzvumda atıyordu.

Bacaklarımı yerde sürükleyerek hızlıca adımlarken, rüzgarın sert darbelerine maruz kalmanın etkisiyle sulanan gözlerim yüzünden bulanık görüş alanım eşliğinde hızlıca etrafıma bakındım.

Dizlerimin beni yarı yolda bırakmaması için içimden "Her şey iyi olacak." diye tekrarlayıp güç kazanmaya çalışıyordum.

Masaları kolaçan ederken, en sol ve insanlardan en uzak bölümde oturan uzun dağınık saçlarını gördüğüm anda kalbim tekledi.

Telefonumu cebime tıkıştırarak kalbimi tuttum. Pencereden yansıyan güneş yanık teninde ahenkle dans ediyordu.

Kollarını masaya yaslamış bir şekilde, çatık kaşları eşliğinde elinde tuttuğu telefonuna bakıyor, kurcalıyordu.

Dudakları milimlik bir gülümsemeyle kıvrılırken telefonunu kulağına yasladığı anda cebimdeki telefonum titreşti.

Aramızda adımlık mesafeyi kapatmak için elimden geldiğince hızlı yürümeye çalışsam da bayılacakmışım gibi hissettiğimden koşmaya son vermek zorunda kalmıştım.

Telefonumu cebimden telaş içerisinde çıkartıp onun aradığını görünce ona bakarken alt dudağımı ısırarak aramızda kalan bir kaç adımlık mesafeyi kapatmak yerine duraksayıp çağrısını yanıtlayarak telefonu kulağıma koydum.

"Geç kaldın!" diye kükrediğinde, aramızdaki o mesafeyi de sıfıra indirgeyip masasının başına geldiğimde elimi kaldırdım.

"Geldim."

Başını kaldırıp bakışlarını hemen karşısındaki sandalyenin tepesinde dikilen bedenime yükselttiğinde telefonu hışımla kulağından indirip masaya sertçe bıraktı.

PAINFUL • TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin