psycho.
garip ve tuhaf bir ilişkinin içindeyiz, birbirimize zarar veriyoruz.
"Yani Min Yoongi dolaylı yoldan ikiziyle sevişmene yardımcı olabileceğini söyledi, öyle mi?" Jeongguk biraz heyecanlı biraz da meraklı bir şekilde sorduğunda yavaşça kaşları çatıldı, ilerlemesini durdurup yan tarafımda öylece bana baktı. "Bir dakika, ya kendisiyle sevişmeni istiyorsa?"
Gözlerimi devirip benimle birlikte yürümesine sebep olurken ardımda kalan ifadesinin karmaşık olduğunun farkındaydım. Öyle bir şey yoktu, yalnızca dün beni odamda yakaladığında sinir etmek istemişti ve belki de kendisinin bile istemeyeceği şeyler söylemişti. Olaylar nasıl gelişmişti ve ben şimdi bunların etkisiyle nasıl, hayatıma aynı şekilde devam edebiliyordum onu bile bilmiyordum. Sonuç olarak, yanına gitmeyecektim ve gitmek için bir neden bulamazdım. Yalnızca, bildiği çoğu şeyi kardeşine söylememesi adına Tanrı'ya yalvarabilirdim aksi takdirde çok ama çok utanacağımın farkındaydım.
"Onun benimle işi olmayacağını sen de biliyorsun, abim duyarsa iyi şeyler olmayacağının farkında." Omuz silkti ve benimle birlikte her zamanki oturduğumuz masaya doğru ilerlerken abimin arkadaş grubuyla göz göze gelmeme sebep oldu. Paylaştığımız masada tam takım, bir arada otururlarken hiçbirinin dün odamda olanlardan haberi olmamasını umdum. Pekala belki, Hoseok'un haberi olabilirdi fakat yine de Min Yoongi'ye bir kereliğine de olsa güvenebilirdim öyle değil mi? "Seokjin hyung ikinizi de öldürecek değil ya, yalnızca birkaç azarlama ve belki de yumruğun ardından sağ çıkabilirsiniz."
Sırıttı. "Abinden gizli bir şekilde odanda sevişmeniz fazlasıyla ateşli olurdu."
Masaya oturmadan önce beni son kez durdurdu ve ellerini omuzlarıma yerleştirirken bir defa daha, dalgasını geçeceğini söyler gibiydi. Gözlerimin içine ciddi bir şekilde bakarken sadece bir anlığına tavsiye vereceğini düşündüm fakat en yakın arkadaşımdan çok fazla şey beklememek gerekirdi.
"Jimin," dedi büyük bir ciddiyetle. "Doyoon'a sahip olamıyorsan onun şeytan ikizine sahip olabilirsin, bunu düşünmelisin!"
Ellerini omuzlarımdan ittirip boş olan sandalyelerden birisine yerleşirken masadakilere selam vererek gülümsedim ve Jeongguk'un da kısa bir sürede yan tarafıma yerleşmesini izledim, sözlerine kulak asmamam dudak büzmesine sebep olmuştu fakat fazla ileriye gitmedi. Öğle arası her zamanki gibi gürültülüydü ve o ana dek dün yaşadıklarımın aklıma gelmemesini sağlamak için büyük bir çaba sarf etmiş olsam da kısa süre içerisinde abimin bana aldığı tostlardan birini dudaklarımın arasına götürdüğümde yan tarafıma bir beden ilişmişti.
Uzanıp, dudaklarımın bir nefes ötesinde duran tostumdan büyük bir ısırık alırken şapkası gri saçlarını kapatıyordu ve dudakları kızarıktı.
Kaşlarım çatılırken masadakilerin buna gülmesine sebep oldu ve ağzı dolu bir şekilde bana yalnızca, garip bir ifadeyle baktı. Kıyafetlerinin hepsi kırışık bir şekilde yanıma iliştiğinde dakikalar öncesinde bir kızı düzdüğünü bağırır gibi olan ifadesinin yanında tam da dün keşfettiğim bir diğer garip ifadesi vardı ve beni çıldırtıyordu. Sertçe yutkunmama, ardından önümde oturan abime bakarak aramızda olan bir şeyi fark edip etmediğine bakıp, kontrol etmeme sebep oldu fakat bunların hiçbiri umrunda değil gibiydi. Gerçi, yalnızca her zamanki sinir bozuculuğu üstündeyken abimin aramızda farklı bir şeyler olduğunu anlaması pek de mümkün değildi ama bir paranoyak gibi hissediyordum.
Hislerimi öğrendiğinden beri bir paranoyak gibiydim ve ikizinin ismini inlediğim o sahneleri aramızdaki bir sır haline getirmiştim.
Ah, Doyoon, beni alt üst ediyordu.
"Güzelmiş," diye mırıldandı ve ben dudaklarım aralık bir şekilde onu izlerken son bir kez dudaklarıma baktıktan sonra uzanıp yeniden tostumu ısırdı. "Bundan sonra yemeklerini seninle paylaşacağım, belki fazla kilolarından bu şekilde kurtulabilirsin." Dediğinde ise sinirle nefes vermeme ve yan tarafımdaki arkadaşımın ikimizin arasını yapmak ister gibi olan bakışlarını tam da üstümde hissetmeme sebep oldu. Bütün o gerginliği unutup onunla tartışmaya girerken unuttuğum çok şey vardı.
Yarın öğle arasında beni bul. Öğle arasındaydık ve tam yanındaydım.
"Kendi yemeklerini ye lütfen Yoongi-sshi, bu sayede formunu koruyabilirsin." Dediğimde kızgın ifademe bakarak güldü ve oturduğu sandalyeye iyice yerleşti, nefesimin altından kısa bir küfür fısıldadığımı duyması. Gözlerim elmacık kemiğinin üstündeki dövmesinde gezinirken bana olan bu bakışlarının çok da iyiye yorumlanmayacağını düşünerek tostumdan birkaç ısırık daha aldım ve yan tarafımdan gelen sesini kısa süre içinde yeniden işittim.
Kimse bizimle ilgilenmiyormuş gibi görünürken sandalyesini bana biraz daha yaklaştırdı.
"Başka bir ülkeye olan uçuşunu iptal etmişsin gibi bir ifade var yüzünde, Park Jimin." Derken dudaklarındaki gülüşü alıp yok etmek istedim ama yalnızca sinir bozucuydu. "Hangi ülkeydi, ah," dedi ve düşünür gibi yaparken sinirli bir şekilde tostumdan ısırmama sebep oldu. Abimin bu süre zarfında bize bakmıyor oluşuna teşekkür ederken bana biraz daha eğildi. "Hong Kong?"
Şapkasının altından gözlerine düşen gri saçları, karanlık bakışlarının ana noktası olmamı sağladı fakat tostumu hızlı bir şekilde bitirirken kalkıp gitmek istiyordum. Biraz daha yan tarafında durup beni sinir etmesine izin verecek olsaydım, dudaklarımdan abimin de duymasını önemsemeyerek bir şeyler kaçırırdım ve bu hiç iyi olmazdı.
Son lokmamı da çiğnediğimde parmaklarından biri uzandı ve baldırımın üstünde gezindi.
Sanki, bu anı bekliyormuş gibiydi.
Yerimde donup kalırken parmağı öylece gezinmeye devam etti ve sandalyesi bana daha da yaklaştı. Parmakları, Doyoon'un parmaklarının neredeyse aynısıydı. Üstündeki benleri farklıydı ve onunkiler biraz daha hırpalanmış gözüküyordu ama, uzun ve inceydi. Ellerinin üstü belirgin damarlarıyla kaplıydı ve kemikleri öylece önümde duruyordu. Diğerlerinin görebileceği düşüncesi beni ele geçirirken eli tamamen baldırımı kavradı ve dünden beri gözlerini alamadığı yeri iyice sıkıştırdı. Tek farkı, şimdi çıplak değildim ve çok daha gergin hissediyordum.
"Bana gelmedin." Dedi. Oysa öğle arasındaydık ve benim yanıma gelen oydu. "Benim gibi birisinin istediği her kişiye bu tarz teklifler sunmayacağını bilmen gerekirdi. Bunun için seçilmiş tek kişisin ve üstüne üstlük en yakın dostumun küçük kardeşisin. Bu fırsatı değerlendirmeyecek misin yani?"
Fısıltısı yalnızca benim duymam için oradaydı fakat gözlerim kapanırken içimin titrediğini hissettim. Alt dudağımı dişlerimin arasına aldım ve bir süreliğine, dünden beri aklımdan çıkmayan teklifi düşündüm. Sahi, ona gitseydim ne olacaktı? Bilmiyordum. Düzgünce konuşma fırsatı yakalayamamıştık ve hiçbir şeyi bilmiyordum.
Yalnızca derin sesinin beni giderek daha da etkilediğinin farkındaydım.
Eli baldırımda daha da sıkılaştı ve gözlerimi yavaşça aralamama sebep oldu. Şimdi bile çoğu kişinin gri saçlarına, dövmesine ve bu kez hiçbir lens takmadığı koyu renkli gözlerine baktığını hissediyordum ve gerçekten de, onun gibi birinin benim yanımda ne işi var diye düşünüyordum. Küçüktüm, tecrübesizdim ve yalnızca iki yaş olsa dahi aramızda dağlarca fark varmış gibi hissetmeme sebep olacak şekilde çocuksu duruyordum. Onun ideal tipi değil de, bir gecelik altına girecek bir tiplemeye bile sığabilecek biri değildim lakin daha da olgun olan ikizine olan hoşlantımın beni alıp uzak diyarlara götürmesine izin veriyordum.
Min Yoongi'nin düzdüğü insanların seviyesine erişememiş biri, ondan kat be kat daha ağırbaşlı olan ikizinin seviyesine ulaşabilir miydi? Hiç sanmıyordum.
"Düşünüyor gibisin." Dedi, eli daha da sıkı bir şekilde bacağımdan yukarıya çıkmaya başlarken. Gözlerim tedirgin bir şekilde önümde durdu ve parmakları oyunculukla daha da üste çıktığında abimin bana baktığını hissettim.
Düşünmeden, ne olduğunu bile kafamda tartmayarak ayaklanmadan önce baldırımda duran elini sımsıkı bir şekilde kavradım ve onu çekiştirdim.
"Nereye gidiyorsunuz?" Abimin sesi meraklı ve biraz da garipsemiş bir şekilde çıkarken eline sımsıkı tutunduğum oğlan yemekhanenin ortasında sunduğumuz şovu beğenir gibi gevşek bir şekilde gülümsedi ve abime baktı. Bu hoşuna gidiyordu. Ne yaparsa yapsın sonunda ona uyuyor oluşum hoşuna gidiyordu.
"Ona öğretmem gereken şeyler var." Sanki bir dersi çalıştıracak gibi konuştu ama öğreteceği şeyler çok daha farklıydı. "Küçük kardeşini bir süreliğine çalacağım, benimle meşgul olacak merak etme."
Nefes nefese kalmış gibi ona baktım ve bu kez beni peşinden sürükleyenin o olmasına izin verdim. Abimin arkamızdan söylediklerini işitemedim ama parmakları parmaklarıma dolanmış bir şekilde beni çekiştirdiğinde içimdeki heyecanla birlikte hızlanan kalbimin sesini duydum. Arkasına bakıp, kızarmış bir şekilde onu takip ettiğimi gördüğünde derin sesiyle güldü ve beni daha da hızlı bir şekilde çekiştirdi.
Sadece dakikalar içerisinde erkekler tuvaletine girdiğinde içerideki bir iki kişinin ne diyeceğini umursamadan beni kabinlerden birine soktu ve kalbimin ağzımda atmasına sebep oldu. Hiçbir şey düşünmüyordum, getirileri ne olacaktı tahmin dahi edemiyordum ve şimdiden okulun kalp kıran oğlanlarından biriyle aynı kabine girdiğim görülürken bunun neyle sonuçlanacağını tahmin edemiyordum.
Beni, nefes nefese bir şekilde yalnızca ona bakarken bulduğunda, kapıyı kilitledi ve sırtımın tamamen oraya yaslanmasına sebep oldu. İlgisiz gibi bakan gözleri üstümdeyken birçok duygudan yoksundu fakat gözlerinde gördüğüm istek, eğlenmek istediğini bana fısıldadı. Her zamanki gibiydi.
Eğlenmekten başka bir şeyi bilmiyordu.
"Nasıl öpüşmen gerektiğini sana öğretebilirim." Dedi, benim nefes nefese olmama karşılık gayet sakin bir şekilde karşımda duruyordu ve bana birçok kapıya çıkabilecek bir teklif sunuyordu. Gözlerim birkaç kez kırpıştığında daha da yakınıma girdi ve anlamama imkan tanır gibi bir süreliğine yalnızca yüzümü inceledi. "Güzelsin, ikizimin senden hoşlanacağı kadar güzelsin hem de. Bilirsin, o ciddi olan her şeyden hoşlanır ve biraz da ağırbaşlı insanları tercih eder. Tecrübesiz olmanın bir şey katıp katmayacağını bilemem ama eğer gerçekten de onu kendi gözünde yüksek bir seviyeye koyup ulaşmak için çabalayacaksan sana öğretebilirim. Tecrübeli bir hale gelmene sebep olabilirim."
İlk defa benimle bu kadar uzun konuşmuştu. İlk defa bu kadar ciddiydi ve ardında ne tür bir karşılık beklediğini sorgulamama sebep olmuştu. Parmakları bir kez daha tanıdık bir şekilde çeneme tutunurken elleri soğuktu. Titrememe sebep oldu ve ardımdaki kapıyla neredeyse birleşmemi sağladı ama ileriye gitmedi. Gözleri yalnızca dudaklarımda, gözlerimde ve yüzümdeki her bir noktada gezinirken ona izin verdim. Düşünmem için sunduğu bu arayı, gerçekten de düşünerek harcadım ve ardından kaybedeceğim bir şey olmadığını anladım.
Söyleyecek olsaydı, Doyoon şimdiye dek benimle konuşmak ister ve ona olan hoşlantımı geriye çevirirdi.
Fakat yapmamıştı. Söylememişti ve rahatsız olmama sebep olacak hiçbir davranışta bulunmamıştı.
"Ya da yalnızca buradan çıkıp gidebilirsin çünkü-" uzanıp dudaklarına ufak bir öpücük bıraktım.
Gözleri kırpışırken duraksadı ve söyleyeceği ne varsa o an hepsini unuttu. Birkaç saniyeliğine bana baktıktan sonra nefesinin altından küfür ettiğini işittim ve boynuma dolanan parmakları hissettim.
Beni, kendisine doğru çektiğinde geri geri gitti ve dudaklarıma kapandı.
İlk öpücüğümü çalarken Min Yoongi dudaklarına beceriksiz bir şekilde tutunmama sebep oldu ve ardındaki klozete otururken beni bacaklarının üstüne çekti. Ne yaptığını bilmiyordum, o an tecrübesizliğim yüzünden ona karşılık verebiliyor muydum onu da bilmiyordum fakat hiçbir şey söylemeyip buna devam ederken büyük elleri ince belimi buldu ve beni tamamen kucağına çekti. Bacaklarım iki yanına dolanırken bunun, onu görmeye alışık olduğum bir görüntü olduğunu düşündüm. Kızları ve erkekleri kucağından eksik etmezdi ve her partide bacaklarının üstüne çekiştirdiği bedenleri gecenin sonunda nefes nefese bırakırdı ama bunları gözlemlediğim gecelerin hepsinde, bir gün o bedenlerin yerinde olacağımı hiç düşünmemiştim.
Bir gün o bedenlerden biri olacağımı ve beni mahvetmekten başka hiçbir şey yapmayacağını bildiğim bu oğlanın beni kucağında adeta yemesine izin vereceğimi hiç düşünmemiştim.
Yavaşça geriye çekildi, büyük elleri yerini sevmiş gibi ince belime daha da sıkı tutunurken iç geçirmeme sebep oldu. Göz kapaklarım benden habersiz kapanmıştı fakat geriye çekildiğinde açıldı ve önümdeki dağınık ifadesine bakmama sebep oldu. Her zamanki gibi rahattı, orada olan ifadesi bana normal bir günde olduğumuzu hatırlattı ve sanki çok normal bir durumdaymışız gibi düşünmeme sebep oldu. Kucağında biraz daha kıpırdanıp beni yerimde tutmak için gücünü kullanmasına sebep olduğumda derin sesini duydum.
"Dişlerini çok fazla kullanma." Dedi, başparmağı bu kez ıslak dudaklarımda gezinirken. Biraz daha ona doğru çekildim ve kucağında oturduğum bu süre zarfında fazlasıyla ateşli olduğunu düşündüm. Boynuna bırakılmış izler, kızarmış dudaklar ve şapkasının altında dağılmış gri saçlarla birlikte bir tablo gibiydi ve kucağında olan bendim. Kucağında, en yakın dostunun kardeşini taşıyordu, belki biraz çocuksuydu ama onu da diğer herkese yaptığı gibi büyük bir açlıkla öpmüştü. İnanmak istemiyordum, bir rüya gibi geliyordu.
"Dudaklarımı ısırmandan hoşlanacağımı biliyorum," bir süreliğine duraksayıp sırıttı. "Düşüncesi bile beni iyi hissettiriyor ama dişlerinin çok fazla araya karışmasına izin verme ve bu kez öğrenmek için yalnızca yaptıklarımı takip et."
Yeniden başımı sallamama bile izin vermeden dudaklarıma yapıştığında, aç gibiydi. Dudaklarıma aç gibi davranıyordu ve bu öyle ateşliydi ki, o an için onun yerinde ikizinin olduğunu düşündüm. Doyoon'un siyah saçlarını, tatlı gülümsemesini ve pembe dudaklarını düşündüm ve tam orada beni mahvedebileceğini fark ettim.
Dudakları dudaklarımın üstünde becerikli bir şekilde hareket ederken büyük elini sırtıma yasladı ve dengemi korumama sebep oldu. Beni kendisine biraz daha çekiştirip, hızlı nefesler eşliğinde göğsünün en yakınında durmamı sağladığında ise dudaklarımı aralamam için baskı yaptığını hissettim ve beceriksiz bir şekilde karşılık vermek yerine ona uyum sağlayarak dudaklarımı araladım.
Dili, bunu defalarca kez yaptığını söyler gibi aralanan dudaklarımın arasına karıştı ve dilime ilerledi. Ağzımın içini keşfetmeye başladığında kirpiklerimin titrediğini düşündüm. Dilini kullanmasını biliyordu, dilimi sıkıştırıp emerken ve dişlerim alt dudağında gezinirken dilini kullanmasını biliyordu ve kesinlikle nefes almama bile izin vermeyecek gibi bir hali vardı.
Sadece saniyeler içerisinde beni mahveder, altında kıvrandırırdı ve bu ateşliydi.
Beni, sanki dakikalar öncesinde kilomla alay ettiğini unutmuş gibi kavrayıp istediği şekilde hareket ettirirken dili dilimi emdi, hırçın bir şekilde bana zevk verdi. Dudaklarım daha da çok şişene dek devam etti ve kısa süre içerisinde geriye çekilerek gözlerime baktı.
"Bir lolipopu nasıl emdiğini düşün." Dudakları kıvrıldı, ıslak ve kızarık olduklarını gördüğümde nefes nefese yalnızca oraya bakmama sebep oldu. "Dilime aynısını yapmanı istiyorum."
Başımı hızlıca sallamış, buna bağımlı olmuş gibi öne atılmıştım. Kolları bedenime sarılırken dudaklarına yeniden yapışmama izin verdi ve bu kez dudaklarını aralayan o oldu. Gözleri kapanırken yüzünde sinir bozucu bir ifade olduğuna yemin edebilirdim ama tek bir kelime demedim. Şerefsiz, öyle güzel öpüşüyordu ki, nefesimi keserek yüz ifadesini bozacak bir şey yapmama dahi izin vermiyordu.
Dudakları aralandığında ve ben yeniden acemi bir şekilde dilini bulduğumda bir lolipopa nasıl davranacağımı düşündüm. Dudaklarımı etrafına sarıp emdim, şapırtılar eşliğinde bunun lezzetli olduğunu düşünerek ağzının içini keşfetmeye çalıştım. Birkaç dakika içinde dudaklarından kaçan zevk dolu seslerle birlikte daha da ileriye gittim ve bacaklarım beline dolanmışken kalçalarımı üstünde hareket ettirmeye çalıştım.
Bu, son nokta olmuş gibiydi.
Hızlı bir şekilde geriye çekilirken nefes nefese kalmış, elleriyle kalçalarımın hareketlerini durdurmuştu. Gözleri kızarmış dudaklarımda gezindi, benim de uçuk ifademi izlerken derince iç geçirdi ve belime dolanan kollarını çözdü. Ellerimin ne zaman, şapkasını çıkartıp gri saçlarının arasına dolandığını bilmiyordum ama şimdi daha da karışmış bir haldeydi ve kesinlikle, ilgi çekiciydi.
Beni sımsıkı kavrayarak, kilom onun için bir ifade etmiyormuş gibi kucağından kaldırdı ve yere indirdi. Sesini bulmak için birkaç defa öksürdüğünde, sertleştiğimi biliyordum.
Utanç vericiydi. Gözleri kalçalarımda ve alt taraflarda dolaşırken utanç vericiydi.
"Daha sonra," diye mırıldandı, gözleri benden başka yöne çevrilirken. "Daha sonra devam edeceğiz, şimdi gitmem gerek." Tuvaletin kilidini açıp çıkmadan önce hızlı bir şekilde koluna tutundum ve dakikalardır aklımda dönüp duran soruyu sormak istedim. Bir elime, bir de yüzüme bakarken ilgisiz olan ifadesi geri dönmüştü ve şimdi yalnızca elmacık kemiğindeki dövmesine bakmama sebep oluyordu. Ona bakamayacak kadar utanç doluydum.
"Bunu yapmanın sebebi ne?" Diye mırıldandım. "Bundan kazancın ne olacak, bedavaya yapacak değilsin."
Derin gülüşü kulaklarımı doldurdu, içeriden tamamen çıkıp gitmeden ise tam da beklediğim cevabı verdi.
"Bana borçlandın." Dedi, sinir bozucu gülüşünü öperek dağıtmak istedim. "İstediğimde bu borcu ödeyeceksin."hangi şarkıları ve gifleri koyduğumu kaydetmemişim o yüzden bölümlerin başlangıçları doğaçlama ilerliyor
umarım beğenmişsinizdir
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adore :yoonmin:
Fanfic❝ Jimin, Yoongi'den ikizi ile birlikte olabilmek için yardım ister. ❞