III

393 21 13
                                    

O gece rahlenin başında uyuyakalmıştım. Güneşin doğması an meselesiydi. Gözlerim odanın köşesinde hareketsiz öylece serilmiş bedeninizi buldu. Yeni uyanmış olduğumdan mıdır yoksa canınızı teslim ettiğinizi zannettiğimden midir bilinmez bir titreme esir almıştı beni. Bir yandan peçemi düzeltirken ürkek adımlarla yamacınıza vardım. 

Elim korkuyla teninize değerken hararetinizin dindiğini anladım, nefes alıp veriyor sadece bitap düşmüş bir vaziyette uyuyordunuz. Tıpkı bir ölü gibi. Gözlerimden sevinçle peyda olan bir damla, mübarek yüzünüze döküldü. İşte tam o vakit açıverdiniz gözlerinizi. Biraz mahmur biraz şaşkın.

 Henüz aklınız başınıza gelmemişken yüzünüze bakma cesaretinde bulundum. Zira uyanıkken zinhar gözlerinize bakamayacağımı biliyordum. Evvela toprak rengi gibi görünse de merakla kurcalayan biri alev gibi yer yer kızıllıklar olduğu sırrına vakıf olurdu.

Gözlerinizi açtığınız dem uzaklaştım yamacınızdan. Evvela peçeli yüzümü mahmur bir merakla seyretmiş ardından kim olduğuma dair bir sualiniz olmuştu.

Lal olmuş bir vaziyette ayaklarımın altındaki kilime dalmıştı bakışlarım. Pek çok güruh içinde fikirlerini dillendirebilme meziyeti olan bir kızdım. Lakin tam şu vakitte ismim de kimlerden olduğumda ehemmiyetini yitirmişçesine dilime gelmiyordu. Göğüs kafesimde gayriihtiyari bir çırpınış, deryadan alıkonan bir mahi nasıl dövünürdü derya için, öyle dövüyordu yüreğim.

Sessizce cevap verdim suallerinize, zannımca sizde lal olduğum fikrine kapılacaktınız. Gözleriniz suretime değmiyor çatık kaşlarınızın arasından güçlükle fısıldayabiliyordunuz. Nice vakittir burada olduğunuzu sual ettiğinizde diğer sorunuza nazaran daha süratle cevap verdim.

"Şehzade Hazretleri dün öğlen vakitlerinde ağaçlıkta rastladık size; bir atın sırtında şuursuz bir vaziyette. Dilerseniz bir müddet daha istirahat edin zira yaralarınız epeyce derin." 

dediğimde güçlükle gözlerinize bakmış lakin memnuniyetsiz bir ifadeye rastlamıştım. Tavsiyem istenmeden tavsiye verdiğim için olduğu fikrine kapılıyordum.

"Haddimi aştıysam bağışlayın niyetim bu değildi."

"Estağfurullah, bilhassa bu haneye rast geldiğim için talihliyim, Seyyid Efendi'yi de yakinen tanırım lakin bir an evvel saraya dönmem icap eder."

"Şehzadem sırtınıza kuvvetli bir zehir sürme mecburiyetinde kaldım, tesiri ne olur bilmiyorum lakin burada kalmanız daha hayırlı olacaktır."

Nihayet sözüme itibar edip tekrardan yastığa başınızı yasladınız. 

Gün alenen doğmuştu artık. Koyu toprak renginde bir esvabı üzerime geçirmiş aynı renginde peçemi yüzüme takmıştım yine. Size layık olmasa da bir tepsi yemek hazır etmiştim. 

"Size layık değil Şehzadem lakin..."

"Nimetin layığı olmaz Seyyid kızı."

"Şifa olsun Şehzadem" 

Kumral bir çehre, çocuk yaşlarımda gittiğim ve hayal meyal hatırladığım sahrayı andıran iki iri göz, yüzünüzü itina ile çevrelemiş koyu kızıl sakallar. Siz uyurken cüret edip bakabildiğim kadarıyla hatırıma kazınanlardı bunlar.

Yemeğinizi güçlükle yiyor hala sık sık alnınızda boncuk boncuk terler beliriyordu. Bir hekimden bildiğim kadarıyla iyileştiğinizin nişanesiydi bu. Yüzünüzün solgunluğu da her geçen vakit yok oluyordu. Tahmin ettiğimden daha kuvvetliydiniz. Lakin bunu size nasıl söylerdim bilmiyordum henüz. Ağzımı, sizi durumdan haberdar etmek için açmıştım ki cümleler ne kadar zorlarsam zorlayayım hayat bulmadı sesimle. Zira içimde sizin için, bu evden gitmenizi zerre kadar isteyemeyeceğim bir merak dallanıp budaklanıyordu.

Semender 'Tamamlandı' Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin