IV

229 10 0
                                    

Vakit sabahı bulmak üzereydi. Bir matem mevcuttu hanede, biraz daha uyusa diyordum içimden. Bir mum ışığınca uyusa da gitmese diye. Lakin sizin gitme vaktiniz bir ecel gibi yaklaşıyordu.  Ömrümde ilk defa bu denli buruktum. Sizin varlığınızla öylesine mesuttum ki kırk ihtişamlı kanat bahşetmişlerdi ruhuma sanki, şimdi ise bu kırk kanadın kırkının da kırıldığı aşikardı.

Uyandığınız vakit sükut içinde gitmekti niyetiniz, zira tam giyinmiş ve eşiğe bir adım atmak üzereyken bana yakalanmıştınız.

 Gözlerimiz birbirine değdiği vakit bendeki hüznün aynadaki aksi kadar gerçeği de sizin gözlerinizde hayat bulmuştu. Aramızda sessiz bir lisan konuşuluyordu ya da bir vedanın hüznüydü bu. 

Elimdeki yolluğu da alarak ardınız sıra çıktım bahçeye. Bana tahsis edilen at ile gidecektiniz sarayınıza.  Her şey tastamam hazırdı artık. Vedayı sual etseler ölüm derdim. Nasıl ki bir ölü bir daha bu diyara gelemez Şehzade Hazretleri de gelmeyecekti.  Nasıl ki bir ölü için yas tutulur ben de öyle yas tutacaktım. En güç olanı ise günün birinde ya katledilişini ya da katil olduğunu duyacak olmaktı.

Ata binmeden evvel tam karşımda ve ilk defa bu denli yakınımda olarak durdunuz. Güneş sırtınızdan peyda oluyor, günün yüzünüzü teğet geçen turuncu aydınlığı iyice kızıllaştırıyordu sakallarınızı. Gözleriniz belki bin güne bin güneşe bedeldi, sahiden vedalar ölümdü.

"Allah senden razı olsun Seyyid Kızı. Yaralarıma da ruhuma da şifa oldun bu iyiliğini hiçbir vakit hatırımdan çıkarmayacağım."

İyiliğimi değil lakin beni aklınızdan hiçbir vakit çıkarmazsanız da kabulümdü. 

"Şehzade Hazretleri yolunuz açık olsun, rabbim ayağınıza taş değdirmesin. Size de evlatlarınıza da uzun ömürler nasip etsin."

Sırtınızı çevirmeden iki adım kadar gittiniz, gözleriniz peçeme kenetli, bir umut malumat almaya çalışıyor suratımdan. Bir kere dahi yüzümü göremeden ayrılıyorsunuz bu diyardan kuvvetle muhtemel bir daha dönmemek üzere . Neydi bu nazarınızın sırı ki zindan olmuştu bana. Ata binip gözden kaybolana dek durdum o eşikte. 

Bu hanenin Yakup'un hanesinden ne farkı vardı zira bende Yusuf'umu yitirmiştim. 

...

Gidişinizle müthiş bir acı duyuyordum o günlerde. Tek tesellim mübarek elinizin değdiği o şiir kitabıydı. Elim içinde sayfalarca gezinir, gözlerimi yumar gözlerimin ardında suretinizi görürdüm. Her kitabı elime alışımda o gecede kaybolurdu hayaletim. Benim yek tesellim hala hatırımdan silinmemiş olan mübarek yüzünüzdü. 

"Ol gün kanı ki gün gibi sûzân idüm sana
Olsan revâne sâve-i bî-cân idüm sana"

Taş duvarlar, içimi ferahlatan bir ayet, uzaktan sesi duyulan o ırmak, geceler, gündüzler, dünler, bugünler ve yarınlar şahidimdi benim. İçimde her geçen gün dallanıp budaklanıyordu size duyduğum alaka. Bunu evvela bir merhamet bildim. Hatırdan kolay kolay çıkarılmayacak yüce bir hatıra sandım. Lakin yanılmıştım. Bu düpedüz değdiği yeri tutuşturan bir ateşti.

Beklemek, sizi sizden ve kendimden habersiz beklemek. Her duada sizden bahsetmek, bir haramı Allah'ın huzurunda şuursuzca dillendirmek; şüphesiz siz günahların en masumuydunuz.

Gide mi haşre kadar hüzn ile firkat acaba
Yoksa hâsıl ola mı yâr ile vuslat acaba


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Semender 'Tamamlandı' Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin