8.BÖLÜM: DAVETSİZ MİSAFİR

876 88 21
                                    

Sonbahar kendini kışa bırakmaya hazırlanırken kuru rüzgar adımlarımıza eşlik ediyordu. Hava bugün kapalıydı. Bulutlar Kara Ormanın üzerinde birikmiş izliyordu. Birkaç serçe sesleri adımlarımıza eşlik ederken yürüyor, çıkışı saptamaya çalışıyor ve bekliyorduk. Fleur başımın çevresinde bir sinek gibi dönerken düşünüyordum. Dün akşam öğrendiklerimiz bizi şoka uğratmış ve kazanma hevesimin kaybolmasını sağlamıştı. Tek istediğim kızlara bir şey olmamasını sağlamak ve bu ormandan sağ salim çıkmaktı. Sabahın en erken saatinde kalkmış yürümeye başlamıştık. Şu zamana kadar hiç ses duymamış ya da biriyle karşılaşmamıştık. Yine de çok tetikteydik. Selene eşliğinde yürüyor ara sıra su içiyorduk. Kafamı kaldırıp siyah ağaçları saran kuşlara baktım. "Siyah ağaçlar mı?"

Şaşkın bir şekilde çevreme baktım. Siktir. Bin kere siktir.

"Buraya nasıl geldik Selene?"

Kızlar etrafına bakıp neler olduğunu kavramaya çalıştılar. Kalsia küçük bir çığlık atarak konuştu. "Ama bu ağaçlar..."

"Harita üzerindeki bir nokta burası da. Ne oldu kızlar?" dedi Selene. Tepkimize şaşırarak.

Lilian çatık kaşlarla ağaçları süzerken konuştu. "Bu ağaçlar normal değil..."

"Çünkü bunlar Dryad ağaçları..." dedi Titania bıçaklarını hazırlarken.

Çevremizi ağaçların üzerindeki birkaç parça insan tişörtüne baktım. Demek bu yüzden bir süredir ses duymuyorduk. Buradan geçmeye çalışanlar ya yaralanmış ya diskalifiye olmuştu.

"Pozisyon alın." Kalsia ortamızda olacak şekilde çember oluşturmuştuk. Ön tarafı ben, arka tarafı Titania, sağı Selene, solu Lilian koruyordu. Lilian ikili silahlarını eline alıp savaş konumuna geçti. Titania suikastçıların klasik saldırı pozisyonunu almış, Selene turuncu alevlerle dolu ellerini öne doğru uzatmış ben de kılıcımı çıkararak pozisyonumu almıştım.

Çevremizdeki ağaç gövdeleri hareket etmeye başlamış insan formunda ağaç kabuklarıyla sarılmış bedenler ortaya çıkmıştı. Gözleri olmadan hareket eden dryadlar aynı anda konuşmaya başlamışlardı. Tıslarmış gibi kirli bir ses tonuyla konuşuyorlardı. "Davetsiz misafirler. Bizim ormanımızda. Yine." Dryadlardan biri yavaşça çevremizde yürümeye başlarken diğerleri yerinde duruyordu.

"Rahatsız etmek istemedik." dedi Selene. Dryad onu umursamadan yürümeye devam etti.

Gözlerimi kısarak konuştum. "Geçmemize izin ver, ormanın zarar görmesin." İçimde Dryadlara karşı nedenini bilmediğim bir nefret vardı. Onlara öyle gıcık oluyordum ki alttan alan ya da ona başını eğen taraf olmayacaktım.

Lilian hafifçe beni dürttü. "Sakin olsana kızım..."

"Seni yüzsüz havvakızı! Seni yüzsüz Katsilialı!" Önümde durmuş tüm öfkesini bana hakaret ederek çıkarmaya başlamıştı. "Kanındaki pis Korohalı kokunu üç metre öteden aldım! Sizin aptal sınavlarınız yüzünden ormanım, ağaçlarım zarar gördü! Valentia Kralının bana bir sözü vardı! Gregory beni buraya kilitledi! Şimdi senin gibi insan veletleriyle uğraşıyorum!" Dediği laflar önüme siyah bir perde indiriyordu. Kanımı kaynatıyor kalkanım tüm vücudumu sarmaya başlarken silahımı yere atıp onu dinlemeye devam ettim. "Ataların gibisin. Kanı bozuk."

Saniyeler içinde yüzüne yumruğumu indirirken Dryad üç metre öteye savrulmuştu. Kızlar atağımla saldırmaya başlamış. Kalsia çevresine döktüğü bir iksir ile kendine barikat kurmuştu. Selene söylediği birkaç kelimeyle yerden çıkan üç metrelik sarmaşıklar birkaç Dryad'ın vücutularını bir boğa yılanı misali sarmıştı. Selenanın ellerini yumruk yapmasıyla Dryadların vücudu parçalanmış, ağaç parçaları yere dökülmüştü. Çevremiz yeşil kan olurken diğer kızlar saldırmaya devam ediyordu.

HİÇLİĞİN PRENSESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin