❝BASKIN❞

53 7 0
                                    


Erich From şöyle özetler yaşadıklarını; "Her insan mutlu olamaz, çünkü gereğinden fazla özler dünü, hak ettiğinden fazla düşünür yarını ve bilinçsizce yaşar bugünü. Her insan mutlu olamaz çünkü fazlaca özler hayatından çıkanları, daha büyük umutla bekler hayatına girecekleri ve asla göremez yanı başındakileri."

Hafif bir esinti, karşıdan gelen polis arabalarının camlarına vuruyordu. Sanki Emily'nin ruhu karışmıştı esen rüzgâra, "Katilimi bulun!" diyerek uyarıyordu onları, yaklaşık yarım saat içinde bütün ışıklar gecenin karanlığı tarafından yutulmuştu.

Kapı çaldı, bu sırada Cetelin dalgınlaşmıştı. Bir süre düşündükten sonra derin bir nefes alıp ayağa kalktı. Kalbi küt küt atarken, şakakları da titremeye başlamıştı. Nedensizce bir korku dalgası bütün bedenini ele geçirmiş ve ona başa çıkamayacağı bir savaş açmıştı.

Cetelin ağır hareketlerle kapının yanına yürümüş ve araçların tepesinden yayılan rahatsız edici parlak mavi, kırmızı ışıklarının evin içine dolduğunu fark etmeye başlamıştı. Akşam olmadan önce onu telefonla aramışlardı oysa, birkaç araştırma yapmak için ekibin geleceğini ve buna hazırlıklı olmasını söylemişlerdi.

Fakat o haddinden fazla kapılmıştı sonu olmayan umutsuzluk denizinde yüzmeye, hatta boğulmaya. Yine de korkmuştu, içinde başına kötü bir şey geleceğini söyleyip duran tetikleyici bir mekanizma çalışıyormuş gibiydi adeta, üç gecedir uyuyamıyor, uyusa bile korkunç rüyalarla uyanıyordu.

Çok da yavaş olmayan bir hareketle sol kolunu uzatıp kapının soğuk metal kulpuna baskı uyguladı, diğer elini gözlerini ovalamak için kullanmıştı. Bir süre suskun kaldıktan sonra ağır bir vaziyette başını kaldırıp gelen genç adama baktı. Dudaklarını, kalbinin içinde yanıp sönen korku ateşinin verdiği sızıyla araladı ve bütün sevgisini yitirmiş bakışlarla, kafasını salladı. "Mahkeme kararıyla evinizde ufak bir inceleme yapmamız emredildi." Bunun için hiçbir şey yapamazdı, geriye çekilmekten ve onları içeri almaktan başka hiçbir çaresi yoktu. "Doğrusu bu olmalı," diyerek mırıldandı karşısındaki gencin koyu yeşil gözlerine bakarak, genç zor bir tebessümle gülümsedi ve ardından bu gülümseyiş bir anda koparılmış bir gülün solması gibi canlılığını kaybetmişti.

Cetelin sertçe yutkundu, gözyaşlarını nedensizce tutuyordu. Birisine sarılıp ağlamayı o kadar çok istiyordu ki sırf susamış birisi gibi buna ihtiyaç duyuyordu. Fakat bunu hak etmediğini biliyordu.

"Olay zamanı neredeydiniz?" diyerek elinde tuttuğu kağıtları masanın üzerine bıraktı, ses olduğunca tiz ve enerjik çıkıyordu. Birkaç saniye sonra aniden yanan ışıkla gözlerini ovalayan Cetelin'e baktı, yüzünü seçmeye çalışıyordu ama ışığın bariz etkisi gözlerini kamaştırmıştı. "Size sordum Bayan Cetelin, beni duydunuz mu?" Cetelin boynunu sağ tarafa yatırdı ve bu temayülde gözlerini hafifçe araladı. "Havalimanında, saat on sularında."

"Peki saat kaça kadar orada kaldınız?"

Cetelin afallamıştı, "Bu ne şimdi?" diye çıkışmak üzereydi ama sonra kelimelerini özenle seçip sakin kalarak mırıldandı. "Kardeşimin ölümünden beni mi sorumlu tutacaksınız?"

Sorgulayıcı bakışların altında Cetelin'i ezmeye devam eden kadının yanında kapıyı açtığı genç memur da duruyordu. Kadının eline birkaç şey sıkıştırıp odadan çıktı. Kadınsa pes etmedi ve Cetelin'e iyice yanaştı.
"Neden buraya geldiniz?"

Cetelin ani bir sinir boşalmasının tetiklediği istemsiz bir hisle gülümsedi. "Kardeşimi görmek için özel izin mi çıkartmam gerekiyordu?"

"Hayır," diye yükseldi kadın birden, rahatsız edici bakışları giydiği solgun üniformasıyla tezatlık oluşturuyordu. Bu işi yapmak hiç doğasında yok gibiydi. Kâle almaz bir tavırla elindeki kağıtları sert bir hışımla kurcaladı ve dudaklarını büzüp, "İlginç!" diye mırıldandı. "En son dört yıl önce buraya gelmişsiniz,"

YAĞMURU ATEŞE VERDİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin