yirmi sekiz

732 70 3
                                    

Geçen hafta, dans sınıfının açıldığını çoğu öğrenci bilmiyordu bu yüzden az katılım olduğu için hoca yeni gelenleri tanımış, sohbet etmişti. Asıl bugünkü derste performans sergileyeceklerini söylemişti hoca. Bu yüzden Jimin oldukça heyecanlıydı. Dansına güveniyordu ama yine de tanımadığı insanlar karşısında dans etme fikri onu biraz geriyordu.

Dersler bitti, ilgilenenler hobi sınıflarına ayrılmaya başladı. Kenarda, en önde oturan Min Yoongi'ye baktı. Yanında büyük bir çanta vardır, belki o da bir sınıfa yazılmıştı diye geçirdi içinden Jimin. Çantasını aldı, gidip çabucak üzerini değişti ve sınıfa girdi. Bugün daha kalabalıklardı, hocanın dediğini şimdi anlamıştı.

"Merhaba arkadaşlar. Geçen hafta yeni gelenleri tanımıştım. Bugün de danslarınızı tanımak istiyorum. Ne dilerseniz, hangi şarkıyı isterseniz onu gösterin bana. Hadi bakalım." Jimin heyecanlanmıştı. Biraz yakınlık kurduğu bir arkadaşıyla yan yana oturuyor, olacakları bekliyordu. O esnada içeriye Yoongi girdi. Taşıdığı çantadan bilgisayarı çıkardı, hoparlöre bağladı. Jimin onu izliyordu, o da mı dans dersine katılıyordu?

Hoca sırayla herkesi ortaya çağırdı. Yoongi öğrencilerin istedikleri müzikleri açıyor, hocanın dediği bazı şeyleri not alıyordu. Jimin onun buradaki görevinin dans etmek olmadığını anlamıştı. Sıra ondaydı, kalkıp Yoongi'nin yanına ilerledi.

"Rihanna, love on the brain." Yoongi şarkıyı açtığı an, Jimin dansına başladı. Heyecanlıydı, nasıl dans ettiğini bile bilmiyordu. Gözlerini aynalardan kaçırıyor, yalnızca müziğe odaklanmaya çalışıyorudu. En sonunda dansı bittiğinde nefessiz kalmış hali ile hocaya döndü. Adam, gülümseyen yüzü ile Jimin'i kısaca alkışladı.

"Hiç fena değil. Vücudunu gerçekten çok iyi kullanıyorsun. Hareketlerin sen istediğinde yumuşak veya sert olabiliyor, bu çok güzel bir şey. Böyle devam et, Park Jimin."

"Teşekkürler, efendim." Jimin, hocasının önünde eğilip yerine döndüğünde Yoongi onunla ilgili şeyleri yazmayı yeni bitirmiş, sıradaki kişinin şarkısını açmıştı. Jimin görmüyordu ama Yoongi, dans eden kişiyi izlemek yerine oturduğu yerden Jimin'i izliyordu.

Ders bittiğinde sınıf çabucak dağılmıştı. Herkes yorgundu, bazıları üzerini bile değişmeden gitmişti. Jimin kıyafetini giymiş, kurs binasının önünde Taehyung ve Hoseok'u bekliyordu. O sırada yanından geçen Yoongi dikkatini çekti.

"Min Yoongi!" Yoongi, durup ona doğru döndüğünde Jimin birkaç adım attı.

"Sen dans etmiyor musun?"

"Hayır, dans sınıfına yazılmadım ben." Jimin çantasını omzuna geri taktı ve başını salladı.

"Anladım. Sınıfta olunca öyle sandım."

"Asistanlık yapıyorum hocalara. Her gün derslerden sonra hangi sınıf varsa ona kalıyorum, güzel oluyor." Jimin merdivene oturunca, Yoongi de yanına geçti.

"Para alıyor musun?"

"Evet."

"Vay güzelmiş." Jimin, telefonunu kontrol edip tekrar Yoongi'ye döndü.

"İşin var mı? Takılacağız arkadaşlarla, sen de gel istersen." Yoongi bu teklifi beklemiyordu. Genelde kimse mecburi olmadıkça onu bir yerlere çağırmazdı.

"Teşekkür ederim ama eve gitmem gerek, arkadaşların da rahatsız olabilir. Belki başka sefere." Jimin omzuyla onun omzuna vurdu hafifçe.

"Arkadaşlarımı da tanıyorsun muhtemelen, dert değil hiç. Hem seneye hepimiz aynı sınıfta olacağız. Kaynaşırız." Yoongi cevap vermedi, yalnızca gülümsedi.

"Yine de ısrar etmiyorum." Jimin'in bu lafı üzerine Yoongi çantasını alıp ayağa kalktı.

"Yarın görüşürüz, Jimin-ah."

Yoongi köşeyi döndüğü an, Jimin'in telefonu çalmıştı. Arayan Taehyung'tu, alt caddede olduklarını söylüyordu. Jimin kalktı, onlarla ortada buluşmak için yürüdü. Min Yoongi hiç de çekinilecek bir tip değilmiş, diye düşünüp durdu içinden.

temmuz ve bisikletHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin