Sokaklar 2

10 1 0
                                    

Möller caddesinde bir lokantanın önünde durdum, içerde kızartılan taze et


kokusunu içime çektim. Elimi kapı tokmağına götürmüş, işim olmadığı halde


rasgele içeri giriyordum ki, tam vaktinde aklım başıma geldi, uzaklaştım.


Stortorv'a varıp da dinlenecek bir yer aradığımda bütün kanepeleri tutulmuş


buldum. Boş yere kilisenin etrafım dolandım, çökebileceğim sakin bir yer


gözledim. Tabii!, diyordum kendi kendime, karanlık düşünceler içinde: Tabii!


Tabii! Ve yeniden yürümeye başladım. Pazarın köşesindeki çeşmeye saptım,


biraz su içtim, yine yürüdüm, adım adım sürüklüyordum vücudumu. Her vitrinin


önünde uzun bir mola veriyor, duruyor, geçen her arabayı gözlerimle takip


ediyordum. Beynimde ışıklı bir sıcaklık duyuyordum, şakaklarım bir tuhaf


zonkluyordu. içtiğim su hiç de iyi gelmemişti, sokakta arada bir kustum.


Böylece Hazret-i İsa mezarlığına vardım. Dirseklerim dizlerimde, başım


avuçlarımda oturdum, bu büzülmüş durumda rahat ettim, midemdeki o hafif


kazıntıyı artık hissetmez oldum.


Yanımda bir taşçı ustası, büyük ve düz bir granit levhanın üzerine yüzükoyun


uzanmış, bir kitabe kazıyordu. Gözündeki mavi gözlük, bana birdenbire,


geçmişte unuttuğum bir tanıdığımı, bir bankada çalışan, çok zaman önce


Oplandske Cafe'de rastladığım birisini hatırlattı. Bütün utancımı yenip ona


bir gidebilseydim! Ona olanca hakikati söyler; şu sıra biraz berbat durumda


olduğumu, hayatımı devam ettirmenin zorlaştığım anlatırdım. Ona berber


karnemi verebilirdim. Vay canına, berber karnesi! Şöyle böyle bir kron ederdi


bu karne! Bu kıymetli hazineye bir el attım. Hemen bulamayınca yerimden


fırladım, korkudan ter dökerek aranmaya başladım; nihayet koyun cebinim


dibinde temiz veya yazılı, fakat hiç değeri olmayan öteki kağıtların arasında


buldum. Bu altı yaprağı baştan sona, sondan başa doğru defalarca saydım; bu


karne bana hiç de lazım değildi, keyfim öyle istiyordu, esmişti artık hiç


tıraş olmayacaktım. Yarım kron benim derdime deva olurdu, Kongsberg


gümüşünden bir çil yarım kron! Banka saat altıda kapanırdı; tanıdığımı


yediye, sekize doğru Oplandske önünde bekleyebilirdim.


Oturduğum yerde bir müddet bu düşünce ile keyiflendim. Zaman ilerliyordu,


etrafımdaki kestane ağaçlarında enikonu rüzgar çıktı, gün sona eriyordu. Peki


ama, genç bir banka memuruna altı tane berber kartı götürmek biraz ayıp


kaçmaz mıydı ? Onun cebinde, kartları benimkilerden çok daha temiz ve güzel,


iki dolu karne vardı belki de! Bütün ceplerimi yoklayıp karnenin yanı sıra

Yeniden DoğmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin