Şimdi, gece için de barınacak bir yer bulabilseydim! En uygun nereye sığına
bileceğimi düşündüm; bu mesele beni öylesine meşgul ediyordu ki yolun
ortasında durdum. Nerede olduğumu unutmuş, denizin ortasında, çepçevre
dalgalar, uğultular arasında tek basma bir şamandıra gibi durmuştum. Gazete
satan bir çocuk, bana bir Wiking uzattı: Alın, eğlenirsiniz! Basımı
kaldırdım, irkildim, Semb'in önündeydim.
Hemen arkama dönüp paketi vücudumla gizledim, hızlı hızlı Kilise caddesinden
aşağıya yürüdüm, vitrinden görecekler diye çekiniyordum. Tiyatroyu geçtim,
Loca'dan kıvrılıp fiyorda, kaleye indim. Bir kanepeye oturup tekrar hülyalara
daldım.
Bu gece için bir dam altı nasıl bulacaktım, nasıl? Sabah olana kadar başımı
sokabileceğim tek kovuk yok muydu hiç? Gururum, beni odama dönmekten men
ediyordu; sözümden caymak aklımdan bile geçmiyordu. Böyle bir düşünceyi
şiddetle kafamdan kovdum, küçük kırmızı salıncak koltuğu düşünerek içimden
gülümsedim. Çağrışımlar neticesi kendimi birden bire Haegdehaugen'de iki
pencereli geniş bir odada buldum; bir zamanlar oturduğum odada. Masada bir
tepsi gördüm, yağlı ekmek dilimleri vardı tepside. Görünüşleri değişti,
ekmekler biftek oldular, önümde insanı ayartan bir biftek, bembeyaz bir
peçete, bol ekmek, gümüş çatal bıçaklar belirdi. Kapı açıldı, ev sahibim
kadın göründü, bir çay daha ister misiniz, dedi.
Hayaller, hülyalar! Kendi kendime: Şimdi yemek yersem kafam tekrar karışır,
beynimi o eski ateş kaplar; çılgın esintilerle uğraş işin yoksa! dedim. Midem
yemek kaldırmıyordu; bünye meselesi: bir başkalığım, bir özelliğimdi bu
benim.
Aksama doğru barınacak bir çatı altı, bir çare bulurdum belki de; acelesi yok
ya! Daha olmazsa gider, kendime ormanda bir yer arayabilirdim. Şehrin
dolayları emrimdeydi, hem aşırı soğuk da yoktu henüz. İlerde deniz, ağır bir
sükunet içinde kımıldanıyordu. Gemiler, küt burunlu ve hantal mavnalar,
peltemsi denizin üstünde yarıklar açıyor, sağa sola şeritler sıçratıyor,
kayıp gidiyorlar; bacalarından dumanlar kuş tüyü döşekler gibi yuvarlanıp
yayılıyor, makinelerin pistonları nemli havaya donuk bir ses salıyorlardı. Ne
güneş vardı, ne rüzgar; arkamdaki ağaçlar ıslaktılar; oturduğum kanepe soğuk
ve nemli. Vakit geçiyor, uyku bastırıyordu; yorgundum, sırtımdan aşağı üşüme
ürpermeleri iniyordu. Bir müddet sonra gözlerimin kapanmak üzere olduğunu
hissettim, mani de olmadım kapanmalarına...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğmak
Teen Fiction"İçimde biriken hislerin birdenbire patlayarak beni zerreler halinde dağıtacağından korkuyorum"