5

921 66 36
                                    

Güneşin narin, nazik ama bir o kadar da vahşi ve solmayacak gibi duran güzel ışıkları odayı aydınlatmaya başladı. Güneş neredeyse Sherlock kadar aydınlıktı. Ama asla değil güneş evrenin en büyük sıcaklık ve ısı kaynağı bile Sherlock'un aydınlığını ve verdiği sıcaklığı geçemezdi. Sherlock resmen cennetten gönderilmiş bir melekti. Kesinlikle bir melekti. Ve melekler arasında en çok kutsanmış olanıydı. Meleklerin lideri ve en güçlüsüydü. Sherlock kusursuzdu. Sherlock neredeyse Tanrı'nın kusursuzluğuna sahipti. Biçimli yüz hatları belki de en dikkat çekici yanıydı. William bazen sadece Sherlock kendisine ait olsun istiyordu. Sadece o bilsin nasıl etrafı aydınlattığını. Sadece nasıl bu kadar güzel uyuduğunu, sevdiği şeyler hakkında konuşurken nasıl heyecanlı olduğunu, tutkulu halini ve o sürekli renk değiştiren gözlerinde ki aşkı sadece kendisine ait olsun, sadece kendisi görsün istiyordu.

Ama eğer Sherlock başka birine aşık olursa onu engelleyemezdi. Şimdi bile yanında olmasına şaşırıyordu. Bir meleğin bir şeytanın yanında ne işi olurdu ki. Sherlock bir gün gidecek ve kendisi gibi melek birini bulacaktı. Olması gereken buydu. Eli bilinçsizce Sherlock'un yüzüne doğru ilerledi. Yavaşça yüzünü kapatan ince tutam saçını kulağının arkasına doğru itekledi. Sherlock'un yüzü ön plana çıktığında yavaşça ilk önce kaşlarını sonra kirpiklerini yavaşça okşadı. Uzun kirpiklerinin sivri uçları elinde narin batma hisleri yaratırken yüzünde ince ve saf bir gülümseme belirdi. Eli biraz kirpiklerinde oyalandıktan sonra yavaşça ve dikkatlice hedefi belirlenmiş bir şekilde dudaklarına gitti. Zarif yapılı dudaklarını okşarken aklına bir anda o gece geldi. Her şeyi ilk defa fark ettiği gece.

'Yaşa Liam!'
'Çünkü sen değerli bir arkadaşımsın!'
'Sonunda seni yakaladım..'

William bir anda gözleri dolunca elini geri çekti. Yataktan çıkacağı sırada bir anda sert el bileğinden kavradı ve onu sert - kaslı bedenin üzerine düşürdü. William olayın şokuyla bir anda kalakalırken Sherlock yüzünde sinirli ve donuk bir ifadeyle William'ın yüzüne baktı. Özellikle de gözlerine. Ah yanlış Sherlock şu an sadece gözlerine bakıyordu. Bir anda William'ın yüzüne yaklaştı.

"Ben ölüyorum.." dedi cümlesini bitirmeden sadece dikkatli gözlerle William'a baktı. William kocaman açılmış gözlerle ona dikkatlice baktı. Yüzünde çok net okunur korku ve endişe vardı.

"Liam sen kendinden nefret ettikçe.. ben ölüyorum." dedi nazikçe yanağını okşarken. Sherlock'un yüzünde ki öfke gitmiş yerine derin bir aşk ve şefkat gelmişti. İşte o gözler William'ın uğruna ölmek istediği o aşkla bakan gözler. Sherlock sanki bütün hayatını okurcasına dikkatli bir şekilde bakıyordu William'a.

"Sana aşığım Liam." dedi birden Sherlock. William konuşmuyor sadece onu dinliyordu.

"Sadece sana Liam." dedi Sherlock ve bir cevap beklercesine William'ın gözlerine baktı. William da ince bir sesle "Biliyorum" dedi. William biliyordu aşıktı. Aşkını çok biliyordu. Endişesi 'ya başka birine aşık olursa?' idi.

"Peki neden hale kendine yükleniyorsun? Neden kendine bana da bu ızdırabı yaşatıyorsun? Anlat bana Liam. Batacaksak beraber batalım." dedi Sherlock birden dolmuş gözlerle. Sabahın verdiği duygusallık ikisine de fazla gelmişti. William ellerini Sherlock'un yüzüne götürdü ve kendisine çekip dudaklarını dudaklarına aldı. Sherlock itiraz etmeden William'a eşlik ederken dudaklarla beraber göz yaşlarıda birbirine karıştı. William anlatamadığı her şey için lanet etti ama biliyordu ki eğer Sherlock öğrenirse kendisinden nefret ederdi. Anlatamıyordu.

Halbuki bilmiyordu ki Sherlock en sevdiği insanı bile öldürürken William'a aşıktı. William kendisini ölüme sürüklediğinde bile ondan nefret etmemişti. Bu hayatta, bu değersiz dünya da değer verdiği tek şey William'dı ve William kendisini değersiz iğrenç bir yaratık olarak gördüğünde bile ona aşık oluyorsa başka hiçbir şey onu soğutamazdı. Başka hiçbir şey onu uzaklaştıramazdı. Daha doğrusu bu evren üzerinde ki hiçbir olay veya hiçbir insan onu uzaklaştıramazdı. Sherlock ruhunu bu kumara satmıştı ve almak gibi de bir niyeti yoktu. Sonunda borcunu ödeyemeyip ölmek olsa bile bu kumara her şeyini vermişti.

Ayrıldıklarında William nefes nefese aşk doku gözlerle Sherlock'a bakarken "Seni seviyorum." dedi ve Sherlock elini dudaklarında gezdirirken "Sana tapıyorum." dedi.

'Sonunda seni yakaladım.'
'Sonunda beni sevdin..'
_
İNGİLTERE / LONDRA

10 Nisan /
'10 yaşında ki Lauren Rogers bir köprüden halatla asılmış şekilde ölü bulundu!'

12 Nisan /
'11 yaşında ki Francesca M. G**** ormanında bir çınar ağacına asılmış bir şekilde ölü bulundu!'

14 Nisan /
'9 yaşında ki K.D. F**** köyünde bir kuyunun demirine asılmış bir şekilde ölü bulundu!'

16 Nisan /
'6 yaşında ki Carmen Brown H****** gemi turunda geminin direğine asılmış bir şekilde ölü bulundu!'

18 Nisan /
'8 yaşında ki L. Greenday J****** limanında liman direğine asılmış bir şekilde ölü bulundu.'

20 Nisan /
'13 yaşında ki Georgia K. evinde tavana asılmış bir şekilde ölü bulundu.'
..
"Kraliçe'm bu olayı sadece o çözebilir. Bunu sizde biliyorsunuz. Cezasını yeterince çekti. Ülkede ki zenginler ve yoksullar şu an birlik içerisindeyse onun sayesinde. Ona borçluyuz." dedi siyah - lacivert saçları tam bir Holmes'a yakışır şekilde olan düzgün giyinmiş Mycroft karşısında ki yıllarını adadığı kraliçesiyle konuşuyordu. İngiltere suç şehrine dönmüştü çünkü hala bencil olan bazı zenginler yoksulların kendilerine denk olmayacağını düşünüp cinayet işliyorlardı. Hepsi korksun diye. Düzeni oluşturan kişi bunu çözebilecek tek kişiydi. Bu yüzden gelmesi gereken o'ydu.

William James Moriarty kraliyete kendisini adayarak özgürlüğünü geri almalıydı. Yoksa şehir yok olurdu.
<3

Özür dilerim uzun zamandır bölüm atmadım ama şimdi heyecanlı bölümlerle sizlerleyim!

Umarım beğenmişsinizdir •>•

Angels Like You | SherLiam +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin