R

242 41 84
                                    

yuanfen: kadere bağlı olarak iki insanı birbirine bağlayan güç veya o insanları bir araya getiren tesadüf.

Aynı mektubunda da yazdığı gibi, aşk denen şey kesinlikle berbattı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Aynı mektubunda da yazdığı gibi, aşk denen şey kesinlikle berbattı. Jimin bunu çok fazla şeyle bağdaştırır, sürekli yeni yeni terimler bulurdu kendine. Sonunda neyle karşılaşacağını bilmeden ama her adım attığında ayaklarına batan taşlarına kadar sevdiğin bir yol, kaybedeceğini bile bile oynadığın bir tür kumar, acı olmasına rağmen garip bir zevk veren viski.

Asla gerçekleşmeyecek hayaller sürüsü.

Kadere karşı inancı hala olmamasına karşı, bunun tesadüf olduğuna da inanmak zordu. Bir çeşit imkansızı gerçekleştirmişlerdi çünkü. Aklında milyonlarca soru ve sadece iki hatıra vardı.

İlki, mektubu verdikten sonra o gün gerçekten de Jungkook'un dediği gibi gece yarısına kadar orada beklemesiydi. Dönüş yolunda bedeninin dişleriyle birlikte zangır zangır titrediğini ve ertesi gün yüksek ateş, halsizlik benzeri şikayetlerden dolayı yataktan bile kalkamadığını daha dün gibi hatırlıyordu. Bu, Hoseok olsun ya da olmasın üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin unutamayacağı bir anıydı onun için.

Ve ikincisi tabiki birkaç saat önce yaşananlar ve aldığı çifte ödüldü. O sahne üzerinde, elinde şimdiye kadar maddi olarak aldığı en değerli şey varken, tam arkasında sadece medya üzerinden gördüğü, ayrıca yıllar öncesinden çok iyi bildiği adam duruyordu. Ve Tanrı aşkına, Jung Hoseok onu gerçekten öpmüştü.

Kapısının önünde durduğu otel restoranını son kez inceledikten sonra nihayet içeri adımlamasıyla, arkasından gelen fren sesini duyabilmişti Jimin. Oldukça zorlu olsa da Taehyung ve Jungkook'u kendisini oraya bıraktıktan sonra gitmeleri konusunda ikna etmişti ama yine de içeri girene kadar beklemeleri ona huzur vermişti. Bir sorun çıkacağını düşünmemişti ve çıksa bile taksiyle dönebileceğini söyleyerek başından atmayı şimdilik başarmıştı en azından.

Yayın bitiminden beri titremeyi bir saniye olsun bırakmayan cep telefonunu kapatmadan önce, arayan kişiler arasında annesinin ismini görmesi içini burkmuştu bir anlığına. Ona karşı nasıl davranması gerektiğini pek kestiremiyordu.

Jimin melekleri andıracak kadar güzel bir kalbe sahipti fakat bu kalp üst üste defalarca o kadar çok kez kırılmıştı ki, üniversitede ki o iyi niyetli saf çocuktan çok uzak kaldığını düşünüyordu artık.

Telefonu cebine atarken yanına yaklaşan erkek personel onun irkilmesine sebep olmuştu.

"Bay Park, değil mi?"

"Evet, benim."

Çocuk hafifçe eğilip gülümseyerek konuşmasına devam ederken, saate bakmak o ana kadar hiç aklına gelmeyen bir detaydı ama önemsememeyi tercih ederdi. Şuan, biraz sonra onu tekrar görecek olmasının heyecanı şimdiden kalbi ve tüm bedenini ele geçirmişken çoktan, düşünmek istediği hiç bir şey yoktu.

dancer//hopemin✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin