3. Bölüm, Avuç Dolusu Ok

3.8K 811 214
                                    


Koştum, günlerce koştum Alvea,

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Koştum, günlerce koştum Alvea,

Göğe bakıp Aztlan'ı buldum,

Denizden vardım Panotlan'ı buldum,

Turnaları izledim Ay Gölü'nü buldum,

Kanımı denize döktüm Alvea, seni görmeyi umdum.

Beyaz Turnalar Ülkesinin En Güzel Kızı,

Ben Geldim.

Yüzyıllardır seni arıyorum Alvea.

Yüzyıllardır.

Boşluğa ne kadar süredir daldığım konusunda herhangi bir fikrim yoktu. Rüyamda yaşadığım bu mistik deneyimi John'a anlatsam oldukça ilgisini çekeceğini biliyorum. Özensizce hazırladığım sandviçi yeniden elime alıp salondaki eski koltuğa kendimi attım. Görüntüler yeniden zihnimde canlanmaya devam ederken, gözlerimin önüne getirdiğim bütün sahneleri teker teker çözümlemeye çalışıyordum. Meditasyon yaptığım zamanlar rüyalarım her zaman karmaşık bir hal aldığı doğruydu. Her zaman içinde bir mesaj barındıran rüyalar görür, ardından gördüğüm rüyanın hayatımın bir yerinde, bir şekilde beni bulduğunu fark eder ve ardından içten içe gülümserdim.

Adeta geleceği gören bir medyum gibi hissetmekten alıkoyamazdım kendimi. Şimdiye kadar yaşadığım en ilginç deneyim bugün gördüğüm rüyaydı. Elbette birçok açıklaması olabilirdi. Gece yaşadığımız ve çözmeye çalıştığımız gizemli Aztek sembolü ve üzerine uykusuz geçen bir gecenin vermiş olduğu bir bilinçaltı yansıması bile olabilirdi. Ancak derinlerde, çok derinlerde bir yerde hala sesimi duyuyor ve hala o yumuşak melodiyi mırıldanıyordum.

Büyülü bir sesti... Kendi sesimin olduğunu bile o an fark edemeyecek kadar etkilenmiş ve sese yürüyordum. Görüntüler bir bir zihnimden geçerken sandviçimin son dilimini de ağzıma attım. Kanepeye uzanıp elime aldığım diz üstü bilgisayarımdan Azteklere ait birkaç makale okumak istiyordum. Tenochtitlan'da, yani Aztek uygarlığının merkezinde bir erkek olarak doğmak doğrudan olarak savaşçı birisi olacağın anlamına geliyordu. Kadınlar toplumun daha alt bir tabakasını oluştururken bir erkek bebeğin dünyaya gelişi bile coşku ile kutlanıyordu. Gizemli tapınakları, Güneş ve Ay piramitleri ve en önemlisi de şehrin merkezinde yer alan Temple Mayor ile adeta medeniyetin temellerini atmışlardı.

Pagan inançlarının kötü bir örneği olarak gösterilen kafatası duvarını okurken ise adeta tüylerim ürpermişti. Görsellere daha fazla bakamıyordum. İçimi farklı bir ürperti almaya başlayınca bilgisayarımı sert bir şekilde kapatıp uzandığım kanepeden doğruldum. ''Kendine gel Ocean...'' Günümü evde geçirmek gibi harika bir planım vardı ancak nedense bugün yaşadığım olay beni tahmin ettiğimden daha fazla etkilemişti. Farklı bir şeylerle ilgilenmem sanırım kafamın dağılmasını yardım edebilirdi. Ayağa kalkıp biraz esneme hareketleri yaptıktan sonra dolaptan kendime küçük bir bira açtım. Yazı yazdığımda alkol almak kelimeleri zihnimde daha düzenli bir hale getirmeme yardımcı oluyordu. Blog sayfam ile ilgili aldığım notları düzenleyip yayınladıktan sonra biramın dibinde kalan son yudumu da kafaya dikip sırtımı kanepeye yasladım. Kafamı geriye doğru atarak saatlerdir ekrana baktığımdan kaynaklı olan boyun ağrımı dindirmeye çalışıyordum. Hala içimde huzursuzluk hissinin varlığı gezinirken bu durumu kökten çözebilecek tek bir yer biliyordum. Gözlerimi aniden açıp kararımı değiştirmemek için hızlıca kanepeden kalkıp odama geçtim. Bu geceyi kendime ayıracaktım. İçtiğim biranın vermiş olduğu hafif çakırkeyif halimle dolabımdan en çarpıcı elbiseyi seçmeye çalışıyordum.

Nihayet simsiyah ve üzerime yapışan mini elbisemi giymeye karar verirken hızlı bir şekilde saçlarımı üstten dağınık bir şekilde topuz yaptım. Topuklu ayakkabılarımı elime alıp dairemden çıkarken bu geceyi en iyi atlatabileceğim mekan olan bara doğru yürümeye başladım. Kendimi apartmandan dışarıya atar atmaz yüzüme çarpan soğuk havanın etkisi ile açıkta kalan bacaklarım aniden titremeye başlamıştı. Yanıma almayı unuttuğum trençkotum için üst kata çıkmaktan vazgeçip, soğuğu hissetmemeye karar verdim. Sırtımı dikleştirip genellikle tek başıma gittiğim bara doğru yürümeye başladım. Topuk tıkırtım rüzgara karışırken, bomboş ve tenha sokaklarda gizemli bir hava yaratıyordu. Rüzgarın sesini dinlerken zihnimde arka planda yeniden o cümleleri tekrarlarken buldum kendimi. ''Ve bir gün onların kalplerini parçaladım.''

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Şimdi bunları düşünmek istemiyordum. Bu gece tanışmamın muhtemel olduğu yeni insanları düşündüm. Çoğunlukla tek gittiğim mekanlarda mutlaka birileriyle tanışırdım. Bu bana tarif edemediğim bir haz veriyordu. İlk defa tanıştığım bir insanın dinleyeceğim o kadar çok şeyi oluyordu ki, adeta bir kitap gibi okumak beni alemlerin arasında minik bir yolculuğa çıkarıyordu. Mimikleri ve ses tonu bazen karşımdakinin yalan söylediğini bana anlatsa bile bozuntuya vermiyordum. Sonuç olarak sabah bir daha birbirimizi görmeyecektik. İnsanların yalan söylediğini çok kolay anladığım için bu kimi zaman eğlenceli olsa da kimi zaman ise can yakıcı olabiliyordu.

ALVEA (KİTAP OLUYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin