2

38 7 21
                                    


Bu bölümü yayınlama amacım ilk bölümün geçiş bölümü gibi bir anı olmasıydı, umarım beğenirsiniz.

Sınır: vote 15, yorum 10



Kanter içinde uyanmıştı, nadir uyuyabildiği anlardan biriydi. Her uyuduğunda aynı görüntüler gözünün önüne geliyor, uyanır uyanmaz kusuyordu.

Yine öyle oldu, yataktan fırladı ve klozetin başına oturup boş midesini öğürmeye başladı.

Ev arkadaşı Taehyung çoktan uyanmış ve sesleri duyunca arkadaşının yanına koşmuştu.

Taehyung "Jeongguk!"

'İyiyim' dercesine elini kapı pervazında yaslanan arkadaşına salladı. Taehyung sırtını sıvazlıyordu.

Taehyung dışında beş dostu vardı, hepsiyle küçüklükten beri arkadaştı, zaten yeniliklere kendini kapatalı çok olmuştu bu yüzden başka yakını yoktu.

Sifonu çekti ve ayağa kalktı, elini yüzünü yıkayıp derin nefes aldı.

Nefes aldı ama kesikti, sanki bir el onu boğazlamıştı.

Yumduğu gözlerini açıp arkadaşına baktı,

"İyiyim Taehyung"

Taehyung arkadaşına sarıldı,

Taehyung "Bugünki randevun 14:30'da"

"Ben deli değilim" dedi içinden. Elbette değildi fakat bu atlatması çok zor bir travmaydı, profesyonel bir yardım eline mecburdu.

Jeongguk durduk yere halisülasyon görüyor, nefesi kesilecek gibi hissediyor, uyuyamıyor, uyusa bile -her sefersinde aynı görüntülerle- kabusla uyanıyordu.

Bazen babasının kendisini dövüp tehdit ettiği anları da görüyordu, babası ölüp gitse bile yine de ruhundan ve hissettirdiklerinden kurtulamıyordu. Sanki hala onu takip ediyor, öldürmek için fırsat kolluyordu.

Annesi öldürüldükten sonra onu teyzesi sahiplenmiş, kendi çocuklarından ayırmamıştı. Üniversiteyi kazandığında ise onlardan koptuğu için korkuyordu fakat yeni şehire gelince hiç yalnız kalmamıştı. O gelir gelmez dostu ona evini açmıştı.

Taehyung onu odasında yalnız bıraktı ve alt kata indi, yemeyeceğini bilse bile arkadaşına kahvaltı hazırlamıştı.

Jeongguk üstünü değiştirip aşağı indi ve arkadaşını masada tek yemek yerken gördü. Taehyung o iyi hissetsin diye her şeyi yapıyordu, basit bir kahvaltıyı ona çok görmemeliydi. Masaya oturdu ve arkadaşıyla yemeye başladı, açlık hissetmese de yedi.

Taehyung gerçekten mutlu olmuştu, en son ne zaman kahvaltı yaptıklarını hatırlamıyordu bile. Dolan gözlerini geri gönderdi.

Taehyung "Bir gün benim leziz yemeklerime dayanamayacağını biliyordum. İtiraf et şimdi, çok güzel yapmışım"

Jeongguk kendisine gülümseyen arkadaşına gülümsedi.

"Eline sağlık"

Taehyung "Aigoo! Bir de eline sağlık dedi! Tanrım ölecek miyim? Yoksa çoktan öldüm mü?"

"Yememi çok istiyorsun, zehir falan mı koydun yoksa?"

Taehyung "Omo! Yakalandım sanırım?"

İkisi de gülüşüp yemeklerini yediler, hazırlandılar ve evden çıkıp Taehyung'un arabasına bindiler.

Radyoda müzikleri çalıyor, günlük yorumları dinliyorlardı. Taehyung arkadaşını güldürmek için komik şakalar yapıyordu.

Çok sürmeden okula geldiler, Jeongguk erken indi dersi başlamak üzereydi.

Aceleci adımlarla kampüse ilerledi ve dersliğine girdi, girmeden önce eşyalarını almayı unutmamıştı.

Profesör "Günaydın çocuklar, bugün sizi biri ile tanıştıracağım."

Profesörün yanında duran kıza kaydı gözleri. Onu tanıyordu Jin hyungunun kız arkadaşıydı.

Profesör "Bu Jisoo üniversitemizin bilgisayar mühendisliği bölümünden. Sizden ricam onun yüzünü kullanarak tarihle ilgili bir resim çizmeniz. Yüzü altın oranla uyuşuyor bu yüzden onu seçtim, hemen ümitlenmeyin çünkü sizden büyük."

Gülerek konuşurken Jisoo'da güldü.

Herkes eşyalarını çıkartırken noonasıyla göz göze geldi ve el salladı. Jisoo da ona el salladı.

Beş dakika sonra herkes derin bir sessizliğe bürünmüştü, Jeongguk'ta öyle.

-

Profesör "Geldiğin için teşekkürler Jisoo diğer derslerde görüşmek üzere"

Jisoo "Hoşçakalın Bayan Lee"

Jisoo'nun yanına ilerlemişti.

Jisoo "Nasılsın Jeongguk?"

"İyiyim noona sen?"

Jisoo "Pek iyi sayılmam, Bayan Lee'nin bana bir bel borcu var. Dik oturacağım diye tüm kemiklerim kırılmış gibi hissediyorum"

Jeongguk güldü, bu içten bir gülümsemeydi. Jisoo onun ablası gibiydi.

Sohbet ederlerken telefon çaldı.

Jisoo "Jin arıyor, beni alacaktı. Diğer ders görüşmek üzere Gguk!"

Koşarak giderken sadece el salladı ve fakülteden çıkıp kütüphaneye ilerledi. Jisoo'nun yüzü ezberindeydi, bu yüzden çizimini devam ettirmek üzere sessiz bir yere gidiyordu.

Henüz sabah olduğundan kütüphane boştu, eşyalarını çıkardı ve ezbere bildiği yüzü çizmeye başladı.

Ne kadar süre geçti bilmiyordu, telefonundan kontrol etti. Bir saat geçmişti. 10 dakika sonra dersi başlayacaktı, telefonundan gözlerini ayırdığı an masaya birisi oturdu.

"Nasıl olur? Odamdaydı. Hayır masanın üstünde eminim bir daha bak. Orda mıymış? Biliyordum. Bakmakla görmek arasında fark vardır. Tamam kütüphanedeyim kapatıyorum."

Kendisini fark etmemişti kız, Jeongguk acelesi olduğunu düşünerek sessizce eşyalarını topladı ve kapıya ilerledi, daha sonra çıkıp derse gitti.

KalopsiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin