Eve gittiğimizde biraz pratik yapmış, Melis'i ve Tülay Teyzemi görüntülü aramış ve Meriç aptalının yaktığı yemeğin ardından noodle yapıp yemiştik. Meriç kafa dağıtmak için yürüyüşe çıkacağını söylediğinde yemekten şiştiğim için evde kalmayı tercih etmiştim. Sonra yatarak şişkinliğimin daha kötü hale gittiğini fark ettim, Meriç'in peşinden gitmeye üşendiğim için tüm evi derleyip toplayıp süpürge açmıştım.
Bekar erkek evi...
On dakika halledeceğim işi yarım saatte halletmiştim lan!
Şimdi yatağımın üzerine komodinime bıraktığım sodamla oturmuştum. Derin bir nefes alıp verdiğimde oda havalansın diye açtığım pencerenin ilkbahar esintisi bacaklarıma vurdu. Yatağım hemen camın yanındaydı, camımı kışın bile açardım çünkü temiz hava aklımı başıma getirir ve depresyona girmemi engellerdi.
Üzerine bastığım karınca yuvası için üç gün yas tutmuşluğum vardı.
Elimde telefonla gezerken bugün çokça üzerimde hissettiğim o koyu renk bakışlar geldi aklıma. O an tenimde gezen ürperti sanki yine o buradaymış gibi kendini hissettirdiğinde başımı iki yana salladım. O adam çok tuhaftı, bir insan hem nasıl bu kadar etkileyip kendine çekerken hem de bu kadar arkanı dönüp koşma isteği uyandırabilirdi?
Etkilenmek...
Kendini bilen bir adamdım, yirmi bir senelik yaşamımda kendimi tanımak, önceliklerimi ve hislerimi belirmek benim için zor olmamıştı. Kendime sınırlar koymazdım, kendimi keşfederdim ve şu zamana kadar en uç noktadaki keşfim, bir erkekten etkilenmekti.
Evet, lise zamanında hoşlandığımı sandığım kız hakkında bana taktikler veren bir çocuk vardı; çokça güler, insanları mutlu etmeyi severdi ve o bana o kız için her laf ettiğinde, beni güldürdüğünde ve hatta bana kahkahalar attırdığında ben o kızdan adım adım uzaklaşmış ve o çocuğa kendim bile farkında olmadan kapılıvermiştim. Hayır, aşık olmamıştım, o aşk değildi, o gençliğimin tatlı bir heyecanıydı ve o heyecan, büyük bir kabusla bitmişti.
Onu pat diye öpmüş ve pat diye okkalı bir tokat yemiştim.
Ertesi gün onu gördüğümde ağzı yüzü yara bere içindeydi ve okuldan nakilini aldırmıştı. Onu bir daha hiç ama hiç görmemiştim. Kızlardan da hoşlanıyordum, hatta kızlar beni bir miktar ürkütür, erkekler daha samimi gelirdi ama bu ülkede aşk anlamında bir erkeğe yaklaşmak çoğu zaman ölüm gibiydi.
Şimdi o benzer hissin, o gençlik heyecanımdaki kıpırtıların benzeri kalbimde tekrar beliriverdi. Saçma mıydı? Olmamalıydı, siz hiç sokakta öylesine gördüğünüz birine dönüp bakıp, günün bir çok vaktinde onu düşünmemiş miydiniz? Ben gayette yaşadım bunu ve uzun zaman sonra tekrar yaşıyordum.
Farkında olmadan ınstagram uygulamasına girdiğimde o an nefesimi tuttuğumu da fark ettim. Hesabımda yalnızca on iki tane fotoğraf vardı. Dördü bir manzaranın önünde kocaman bir sırıtışla, çirkin çıktığım ama çok eğlendiğim bir fotoğrafken geri kalanı müzik ile ilgiliydi, Meriç ile üç tane sokakta büyük bir kalabalığın içinde sergilediğimiz performans videomuz ve beş tane okulda düet yaparken çekilen fotoğrafımız.
Arama kısmına Behçet Arat yazdığım saniyelerde hesaplar arasında gezmem bile gerekmemişti. Otel zincirlerinin resmi hesabıydı, mavi tiki falanı bile vardı yani! İsim kısmında parlak parlak onun ismi yazıyordu ama içimden bir ses hesabı başkasının yönettiğini söylüyordu.
Yüz elli iki bin takipçi sayısına vay dercesine dudak büktükten sonra alttaki fotoğraflara indim ve otelin çok kaliteli, gel bana dolar dök ulan! diye gibisinden tanıtan afişleri gördüm. Benim aradığım bir çift kara gözdü ama baktığım üç yüze yakın fotoğrafta bulamadım.