Gergince bacağımı salladığım sıralarda Behçet beyi dikizlememek için kendimi zor tutuyordum. Eğer ateşim olmasa, deli gibi yanardım. Teknik olarak yanıyordum ama durumu üşüme olarak algıladığım için...
Neyse, anladınız siz ya!
"Montunuzu çıkarın isterseniz," dedi Behçet bey düz sesiyle. Bakışlarım hızla ona döndüğünde masanın başında oturduğu için biraz gözlerimi kısmak zorunda kaldım, gözlerim az biraz bozuktu, ya da ateşim daha fazla çıktığı için de olabilirdi. Adamdan en uzak yere oturdun Emir! Bir zahmet görme!
Koskoca masanın başında o, masanın diğer başının çarprazında da ben oturuyordum.
"Şey," derken dudaklarımı ıslattım. HAYIR ORAYA BAKMA BEHÇET BEY EFENDİM! "Kalsın, soğuk biraz."
"Öyle mi?" derken duraksadı. Adam hem kabanını hem ceketini çıkarmıştı, sadece siyah gömleği vardı. Bir de iki düğmesi falan açık... Ay bana geliyorlar. Çatık kaşlarıyla masanın üzerinde duran klima kumandasını uzanıp aldı. Dereceye baktığında, "Oda sıcaklığı yirmi sekiz derece," dedi ve meraklı bakışlarını bana dikti. "Ateşli misiniz?"
Ben bunu ateşlisiniz diye algıladım.
"Ha?" diye saçma bir tepki verdim, bunun TANIMADIĞIM bir insana kaba olarak gözükeceğini fark edince, "Pardon yani..." diye konuştum mahcupça. Mal emir! "Biraz hastayım."
"Neyiniz var?" derken beklemediğim bir anda ayaklandı ve üzerime yürümeye başladı. Oturduğum sandalyeye iyice yaslanırken gözlerim büyüdü.
AY BENİ ŞAPLAKLAMAYA GELİYOR!
"HİÇ BİR ŞEYİM!" diye saçma, anlamsız ve abartı bir tepki verdim. Kaşları daha da, daha ne kadar çatılabilir bilmiyorum ama iyice çatıldı ve oturduğum sandalyenin arkasıma geldi, büyüyen gözlerimle kafamı arkaya yasladığımda elini alnıma dayadı.
Ay noluyor noluyor?
"B-Behçet bey..."
"Çok ateşin var," dedi birden gözleri büyüdüğünde. Senli benli mi konuşmuştu cidden? Ne oluyordu cidden? Bana geliyorlardı cidden? "Neden buradasın sen?"
"Ben..." derken duraksadım. Ne diyordu bu adam böyle? "İyiyim. Behçet bey."
Bey diyorum be adam!
Bey!
Bey'sin sen!
"Değilsin," derken ısrarcıydı. Şaka mıydı? Cidden, ne yaptığının farkında mıydı? "Hastaneye gidelim."
"Behçet bey," dedim bey kısmını vurgulayarak. "Durun."
"Ne?" dedi anlamayarak, dudakları aralandı. Soruyor muydu cidden? Bu yakınlığı çok saçmaydı. Yaparsa... Bunu anı düşünüp dururdum... Devam ederse, bu anı aşamazdım. Bu adam bana fazlaydı.
"Durun." dedim sabit bir sesle, yutkundum. Adama alttan alttan bakıyorsun, Emir. Eğilip öpecek gibi. Bunu istedim. Neden eğilip beni öpmesini istedim? Kalbim neden hızlandı?
"Anlamadım?"
"Anlamayacak ne var?" dedim çatık kaşlarla. Serttim, ama alttan alınacak bir sertlikti ve haklı olduğumu düşünüyordum. Bu temas, bu ilgi niyeydi? "Mesafe yaratın..." çaresizleşen sesimle ekledim. "Lütfen."
Zor duruma düştüğümü görmüyor muydu?
Biri içeri girse ne diyecektim?
Lekelenen benim adım olurdu.