Bölüm-5: Anka Kuşu.

115 12 0
                                    

Bakma dedim, gözlerini ezber ettin.
Dokunma dedim, ellerimi ellerine kenetledin.
Sevme dedim, senin sevginin üstüne birde ben sevdim.
Gitme dedim bu sefer, dinlemedin, dinlemezdin de zaten.
Arkana bile bakmadan, ellerim sıcaklığa, nefesim nefesine, sevgim sevgine bulanmışken, çekip gittin.

Soğuk sancıyan bedenimden çok, yıkıp geçtiğim duvarımdan içe doğru ruhuma çarptıkça sol yanım, maddi ve manevi tüm düşüncelerimi kıvrak bir hareketle yakalıyor, sunduğu acıya boyun eğmeye zorluyordu. Acının bedenimde yer eden hissiyatı yıkımına gözlerimle şahit olduğum duvarın ardındaki çıplak ruhumu biçare bırakıyor, savunmasızlığı karşısında onu ezip geçmekten bir an çekinmiyordu.Korkuyordum.Ve korku hiç bir zaman olmadığı kadar çokça hücrelerime nüfuz ediyor, yanımda her zaman benimle alay eden yanlızlığa bile sessizliği bahşediyordu. Ancak diğer yer , zaman ve mekan kavramlarına göre bu sessizlik buluştuğu kor parçasıyla , yere dökülenlerden toplayabildiğim bir avuç umut taneleriyle harlanıyor; keskin ateşi bedenimi alevler içinde bırakıyordu. Sadece hava akımı bulunduğum zaman dilimi içerisinde o kadar çok boyut değiştiriyor, o kadar çok birbirini takip eden silsileler içinde kayboluyordu ki bunu tasvir edebilecek kelimeler dudaklarımın ardında kalıyor, adem elmasının her kayışında onlarda bende kayboluyordu.

Hissizlik dört bir yanımı kuşatmış, üç tarafı düşüncelerle çevrili benliğimi etkisi altına alarak, zehrinin milim milim kanıma isliyordu. 'Olamaz.' diye düşünmekten, beynimin bu kelimeyi bozuk bir teyp gibi tekrar ederek , kendi kendime açtığım bu yarayı kanatmak ileri gidemiyordum. Bunu kendi kendime yaptığım gözlerimin önüne geliyor; çığlıklara karışan fısıltılar en derin kabuslarım oluyordu.Oysa sadece hayatımda ilk defa birine güvenmek istemiştim diyorum. O da rüzgarın uğultusuna karışıp gidiyordu , geriye yalnızlığımı ve bunun anlamsızlığını bırakıyordu. O kimdi ki? Ben kimdim? Ne dayanarak, böyle bir şey yaptığımı sorgulayacak mecalim dahi yoktu. Kırık, dökük, bilhassa bitiktim. Hayattan aldığım darbelerin, yediğim tekmelerin sayısını unutacak kadar bu durumla bedbaht olmuş, bilmukabil acının tonları yazı gibi satır satır zihime işlenmişti. Ya bunları unutacak kadar aptal, ya da olmayan şeylere sığınacak kadar aptaldım.

Zaman gözlerimin hemen önünde, az milim yukarısında bir bulanıklıktan ibaretti.Aslında her şeyden herkesten net ve keskindi. Benim yolumda dahi en kuytu köşelerden, en dar sokaklardan yolunu buluyor, tarumar olmuş bana bir kez dönüpte bakma gafletinde bulunmuyordu. Herkes kendinden bir milim bir parça umursamazdı belki ama şu hayatta tanımlayabileceğim en umursamaz kavram zamandı. Nice hayatları, nice ölümleri, nice sevinçleri, nice korkuları bir sel gibi önüne katıyor, alıp götürüyordu. Yaşadığımız maddi çerçevedeki dünyada büyük zelzeler meydane getiriyor, dur durak bilmiyordu. Şimdi benim önümde uzandığı gibi beni takmaksızın, gecenin ilerleyen saatlerine doğru yolculuğuna devam ediyor ; hiç kimseye vermediği gibi banada geri dönme şansı vermiyordu.

Nereye gittiğini bilmeyen bedevi, yolunu kaybetmiş bir derviş misali ordan oraya gidiyor kendime , yanımdaki yalnızlıktan başka bir ses bulamadığım gibi, ne yapacağımı da kestiremiyordum. Ayaklarım, bedenimi belirsiz bir yörüngeye saptırmış, götür beni gittiğin yere felsefesince ilerlemeye devam ediyordu. Kalabalık caddenin ışıkları az ileride dağılırken, sokak lambalarının aydınlattığı ölçüde, bozuk pusulamı takip ediyordum. Sağ desen sağ , sol desen sol değildi.Ancak kendini kaybetmişken, bu fazlaca bir önem arz etmiyordu.

Şimdi Yoyo olsaydı yanımda, deli kudretinin yettiğince dağı deler, dağdan yorgan dizerdi sırtıma.Onu düşünmek yeni bir suçluluk dizisinin boğazıma dizilmesine sebebiyet vermişti. Onu düşünmemiş, ardıma bırakıp gidecek kadar bir kendimsel bir çerçevenin içine kalmıştım. Oysa o benim tek dostum, sessizliğimin yoldaşıydı.

Mu.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin