bölüm 4

298 130 43
                                    

Son dersin başlamasına dakikalar kalmışken bahçedeydik. Sarı yaprakları birer birer dökülen söğüt ağacının altındaki bankta Velma'yla karşılıklı oturmuş sohbet etmekteydik.

Velma'nın sohbetini seviyorum. Konuşmak için bir konu bulmak zorunda bırakmıyordu beni. Çünkü konuşmaktan çok dinlemeyi seven bir insanım. Ağzımı açıp konuşmaya kalksam ya saçmalarım ya da yanlış sözlerimle insanların alınacağı bir şey söyleyip onları üzerim.

Bir yandan onu dinliyor bir yandan da çevredeki insanları analiz ediyordum. Çünkü dikkatim çok çabuk dağılıyor, hiçbir şeye uzun süre konsantre olamıyordum. Akıldan çıkmayan görüntülere veya düşüncelere takılıp kalmaya meyilli biriyim. Emin değilim ama durumum obsesifliğe ya da başka bir hastalığa dayanıyor olabilir.

Büyük bir hengâmenin kopmasıyla arkamı döndüm. Okulun giriş kapısında televizyonlarda görmeye alışık olduğum bir durum yaşanıyordu. Gerçekte böyle bir ana hiç şahit olmamıştım. Başörtüsü nedeniyle içeri alınmayan kız, gözyaşları ile güvenliğe sesleniyordu. Müdür yardımcısı da oradaydı. Başörtülü kızın kesinlikle okula alınmaması gerektiği ile ilgili talimatlarını güvenlik görevlisine söylerken, parmaklıkların arkasında çaresizce elini uzatan kızı kâle bile almıyordu.

Velma ''Üzülüyorum. Bu zulmü hak etmiyorlar.'' diye söze başlayınca yüzümü ona döndüm.

''Üniversitelere başörtülü öğrencilerin girmesinin önü açıldı diye duymuştum. Yasağın uygulamada kalktığı ile ilgili haberler paylaşılmıştı...''

''Öyle bir şey yok.'' diyerek sözümü kesti. ''Sadece kampüslere girişe izin veriliyor. Derste ise tamamen hoca ve öğrenciye bağlı. Yasağı sürdürmeye çalışan hocalar var. Az önce gördüğün gibi bahçeye bile almıyorlar. Zehra'ya üzüldüm gerçekten. Kız geçen sene okul birincisiydi, şimdi başörtüsü takıyor diye okula almadılar. Şaka gibi!''

Giriş kapısının az ötesinde siyah uzun saçlı, mini etekli bir kız vardı. Zehra'ya zaferle bakıp onunla alay ediyordu.

''O kim?'' diye gözümle işaret ettim Velma'ya.

''Feyza. Kendisi okulun... Neyse. İnsanları küçümseyen ve asla iflah olmayan biri. Kesinlikle tanımak istemezsin.''

Başımı bir kez daha arkaya çevirdim. Feyza'nın aksine yanında bulunan kız arkadaşları, onun bu hareketini yadırgayarak bakıyordu.

Bu sırada Carmen'i ilk kez okula girerken gördüm. Kırmızı ekose etek ve siyah boğazlı kazak giymişti. Küçük, deri, postacı çantasını da çapraz takmıştı. Herkes çoğunlukla bohem takılırken Carmen'in vintage giyimi kendi farkını belli ediyordu. Aslında benim tarzımda onunla aynı sayılırdı. İkimizde nostalji takılıyorduk.

Velma parmağını gözüme yaklaştırıp şıklattı. ''Oh kaptan! Benim kaptanım burada mısın?!''

''Haa. Dalmışım kusura bakma, ne söylüyordun?''

''Akşamları yalnız ne yapıyorsun? Evde tek başına sıkılırsın.'' dedi. Sanki bu akşam için evime gelme teklifinde bulunacak gibiydi.

Of. Şu anlık misafir heyecanı yaşamak istemiyordum. Dünden bu yana düşüncelerimin beni giderek boğduğunu bildiğim için birkaç günü sakin kafayla geçirmek istiyordum.

Aslında hazır burada ikimizken ve o düşündüğüm teklifi daha sunmamışken, 1997'de yaşanan vahşet hakkında bilgi ve fikirlerini duymak isteyerek sorumu yönelttim. Tam o esnada Lisa ve Murad arkamızdan gelip bizi selamdı. Murad, koyu mavi kot ceketiyle ve yine aynı renkteki kot pantolonuyla birlikle şehri aratmayan sokak stiline devam ederken, Lisa'da turuncu saçlarını düzleştirip kendine ayrı bir hava katmıştı.

''Tam zamanında geldiniz çocuklar! Süha Katliamından konuşmaya başlamıştık. Ah.. Aslında dünden bu konuyu açmak istemiştim ama ilk gününden sana ayıp olur ve rahatsız hissedersin diye senin anlatmanı bekledim.''

''Katliam mı?!'' dedim afallamış bir halde.

Lisa suratını astı. ''Velma yapma, Samed'i zorlayamazsın.''

Velma bakışlarını bana çevirdi. ''Ben değil, o merak ediyor. Aklına takılan sorular varmış.''

Murad kaşlarını çattı. ''Olaya bizzat şahit olan sensin. Ne gibi soruların olabilir ki?'' diye çıkıştı.

''Galiba herkes biliyormuş... İnsanların rahatsız eden bakışları bu yüzden üstümdeydi demek.''

Lisa neden bahsettiğimi sordu. 1997'de Süha katliamının olduğu gece benimde orada olduğumu dün yeni öğrendiğimi anlattım. Olay hakkındaki şaşkınlığımı dile getirmeye başladım.

''Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun?'' dedi Ömer. Ne zamandan beri arkamda durup konuşmalarımızı dinlediğini bilmiyordum.

Velma soruma kulak asmadan konuşmaya başladı. ''O dehşetli anın vermiş olduğu etkiden dolayı beyninde bir hasar oluşmuş olabilir. Büyük ihtimal o yüzden hatırlamıyorsun. Dünya'da böyle vakalar mevcut.'' diyerek bilimsel sözlerine uzunca devam etti.

''Belki de...'' diye mırıldandım.

Murad, gözlerini kısarak yüzüme baktı. '' Beynin o anları silmesi muhteşem bir şey! Sonuçta sevdiklerimin ağaca asılmış cesetlerini görsem ne yapardım bilmiyorum.'' dedi. Bunu söylerken beni sinirlendirmeye çalışır gibi gülüyordu ama takılmamıştım. Asıl üstünde durmam gereken konu farklıydı.

''Ağaçlara asılmış cesetler mi?!''


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


***BÖLÜM SONU**

TÜTSÜLER TÜM İNTERNET SİTELERİNDE SATIŞTA!

TÜTSÜLER (KİTAP OLDU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin