🖤
Yağmurlu havada cama çarpan birkaç damlanın çıkardığı rahatsız edici tıkırtı sesin eşliğinde gecenin bir saati ışığı açmakla uğraşmak istemediğim için karanlık odanın kenarında öylece oturmuş camdan dışarı bakarken geçmişe dair hatırladıklarımı düşünmeye çalışıyor minicik bir umut da olsa karanlığa gömülmüş onlarca zihinden biri olmamak için uğraşıyordum.
Aklımda son iki aydır belki binlerce, milyonlarca soru vardı. Cevap aradığım zihnime tonlarca yük bindiren sorular ve cevapsız kalmaya ant içmiş sorular benim için neredeyse aynı anlama gelmeye başlamıştı.
Aklımdan geçen , beni hergün daha da yaşlandıran sorular ve cevap bulamamanın verdiği acı artık o kadar büyümüştü ki boğazımda oluşan yumru hissi , ağlamaktan ağrıyan gözlerim , yanlızlıktan arkadaş edindiğim böcekler ve daha birçok şey beni delirmenin eşiğine getirmişti. Hiçlik ölümcül bir silahtı bunun geç farkına varmıştım.
Tam olarak ne zaman bu duruma düşmüştüm? Ne olmuştu bana? Kimse yoktu burada. İnsanlar neredeydi? Neden hiçbirşey hatırlamıyordum ? Neden burdaydım? Neden, neden ve neden. Sadece nedenlerle burada kalmıştım. Minicik bir umut için çırpınan bedenim çığlık çığlığa ağlarken ben sadece susmuştum.Bazen susmanın en büyük yakarış , en büyük intihar , en büyük kaybediş olduğunu öğrenmek zorunda kalmak tuhafı. Olumlu bakarsak benden daha kötü durumda olan insanlar da vardı. Peki bu içimdeki yangını söndürebilecek bir bahane miydi?
Belki evetler ve çokça hayırlar.
Hatırladığım birkaç anı ve hatırlamadığım bir ömür geçirmiş olmak ne kadar da ironikti. Bu zamana kadar hayatta kaldığıma göre illa ki iyisiyle kötüsüyle mantıken birşeyler yaşamış olmam gerekirdi. Mutlu olduğum o anılar olmalıydı. Üzüldüğümde bana destek çıkan insanları görmüş o önemsenme hissini tatmış olmalıydım. Şen şakrak geçtiğim sokaklarda belki en sevdiğim şarkıyı dinlemiş belki de sevdiğim biri ile sohbet etmiş olmalıydım. En basitinden susmuş olsam bile özgür olmalıydım.
Kendine güvenen bir avukat, mesleğinde başarılı bir doktor, sanat peşinde koşan bir ressam ya da notalarla insanların kalbine işleyen besteler yapan bir şarkıcı olabilirdim. Sadece bir deli bile olabilirdim. En azından ne olduğumu bilmeliydim. İhtimallerin içinde olan hiçbir şey olamadığım düşüncesine kapılmak istemiyordum. Bu gururuma büyük bir darbe olurdu. Bir vasfı olmayan, beceriksiz, tembel ya da ukala bir tip olduğumu düşünmek istemiyorum.
Zihnimde bir türlü önüne geçemediğim bir sis perdesi vardı. Bu perdenin izin verdiği kadarını hatırlıyor geçmişi bu bilinmezliğe bırakıyordum.
Hatırladıklarım hem sınırlı hemde birleştirilmesi zor parçalardı.
İlk gözlerimi açtığımda konuşamayacak kadar susuz olduğumu hissetmiştim. dilim damağım kurumuş , sıcaktan boncuk boncuk terlemiştim. Üzerimde ki ince kıyafetler ter yüzünden vücuduma yapışmış , bazı böcekler üzerimde gezinmeye başlamış ve etrafıma yapışan toz toprak sayesinde o gün neredeyse bir canavara benzediğime eminim.
Zor da olsa kendimi bir süre sonra toparlamış ve birkaç denemenin ardından ayağa kalkabilmiştim. O birkaç deneme için bile tüm enerjimi harcamıştım. Mantığımın devreye girmesi uzun sürmüştü. Yoksa bir sürü mezar taşını görüp bir mezarlıkta olduğumu anlamamın bu kadar uzun sürmesi normal değildi.
Diri diri bir mezardaydım. Yaşarken gömmüşlerdi beni. Ne acınası. Bünyem bu denli ironiyi kaldırmıyordu. Şuan yaşadığım ama bana ait olup olmadığı hakkında bir bilgiye sahip olamadığım evin yanında yüksek ihtimal kimsesizler için yapılmış mezarlıkta benim için kazılmış bir mezarlıkta uzanıyordum ve korksam da korkmasamda beynim o kadar boştu o kadar huzur doluydu ki. Boş kafa tam da şuan beni öyle soğukkanlı yapmıştı ki mezarın içinde olmam çok da yadırgamamış gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HATIRLA
Teen Fiction"Korkuyor musun?" "Korkmam mı gerekiyor?" "Herkes yapabileceklerini bilmekten korkar." Hafifçe sırıtıp gökyüzüne bakmaya devam ettim. Beni incelediğini biliyordum. Her hareketimi tıpkı bir avcının avını izlemesi gibi takip ediyordu. Gerçi bu yersiz...