[2.]

3.2K 214 15
                                    

Elimdeki koladan bir yudum alırken bir yandan da Mete'yi bekliyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Elimdeki koladan bir yudum alırken bir yandan da Mete'yi bekliyordum.
Beraber mahalledeki Ersan abinin kafesine gidecektik. Mahallenin büyükleri toplanıp eğlence yapacaklarmış. Mete ile beni de çağırmışlardı. Dün gece Mete heyecanlı bir şeklide beni aramış, kafeye çağrıldığımızı haber vermişti. Asidi gitmiş kolamdan bir yudum daha alırken Mete'nin yanıma geldiğini farkettim.

"Çok beklettim mi kanka?"

Gözümü kısıp derin derin nefesler alan arkadaşıma baktım. Artık nasıl heyecanlandıysa koşarak gelmişti.

"Yok, bende daha yeni çıkmıştım evden."

Kafasını sallayıp ellerini cebine soktu. Koşarken nefes nefese kalmıştı. Farkettiğim şeyle gözlerim büyüdü.

"Dudağına ne oldu?"

Korkuyla bağırmam ile bana döndü.
Elini dudağına götürüp yarayı kapatmaya çalıştı. "Birşey olmadı, yanlışlıkla kapıya çarptım."

Korkuyla ona bakmaya devam ederken yalan söylediğini biliyordum. Yine üvey babası yapmıştı. Babası ölünce annesi yeni biriyle evlenmiş, ve Mete'nin kabus dolu günleri başlamıştı. İçip içip sürekli küçük bahanelerden Mete'yi döverdi. Annesi her ne kadar oğluna içi gitse de kocasına birşey diyemiyordu. Mete de içinde kopan fırtınaları dışarıya yansıtmazdı.

Benim ona bakmaya devam ettiğimi görünce "Valla birşeyim yok fıstığım yaa, küçük bir yara sadece." dedi gülümseyerek. Şu halde bile beni endişelendirmemeye çalışıyordu.

"Hadi gidelim daha fazla beklemeden. Terlemişsin sıcaktan."

"Konuşacağız bu konuyu sonra." burnumu çekerek konuştuğumda saçlarımı karıştırdı.

"Bebek bebek konuşma ısırasım geliyor sonra."

Gülerek omzuna vurdum. Mete gibi bir arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıydım. Kocaman bir kalbi vardı. Dedik ya; içinde ne fırtınalar koparsa kopsun dışarıya yansıtmaz.

"Hadi, şimdi gidelim."

Kafamı sallayıp elimdeki kola kutusunu çöpe attım. Beraber kafeye doğru yürümeye başladık.

*

Kafenin oraya vardığımızda yüzümü buruşturdum. Mahallenin neredeyse tüm büyükleri içerideydi. Sağ baştan sayacak olursam; Mert abi, Faruk abi, Gürkan abi, İbrahim abi, Ömer abi ve Kağan abi sırasıyla masanın etrafına dizilmişler, gülüşerek birşey anlatıyorlardı.

"Bizi neden çağırdılar hiç anlamış değilim. Baksana şuraya."

Mete gülerek gösterdiğim kalabalığa baktı. Benim aksime Mete oldukça heyecanlı görünüyordu. Onun bu haline anlam veremedim.

"Eğleniriz işte fıstığım. Kafa dağıtırız biraz."

Biraz olsun Mete kafasını dağıtsın diye birşey demedim. İhtiyacı vardı.

"Çocuklar, gelsenize içeri. Ne dikiliyorsunuz kapının önünde?"

Bize çağıran Faruk abiye baktım. Elini gelmemiz için kaldırmış, bize doğru sallıyordu. Mete "hadi" diyerek içeri girdi. Peşinden istemeye istemeye bende girdim. Tek boş yerler Kağan abinin karşısıydı, diğeri de yanıydı. Ben yanına oturunca Mete'de karşıya oturdu.

"Hoşgeldiniz çocuklar. Terlemişsiniz epey, soğuk birşeyler söyleyelim size."

Mete ile ikimiz onaylayınca Faruk abi Ersan abiye iki limonata söyledi. Limonatalarımızı beklerken ben şimdiden sıkılmıştım. Büyüklerin lafından hiç anlamıyordum ve konuştukları konu da hep karı kız işleriydi. Aralarında evlenen sadece Faruk abiydi ve İbrahim abi de bu yaz nişanlanmıştı.

"Oğlum bu Alparslan nerede kaldı ya?"

İsmini duymamla dikkat kesildim. Marketten sonra onu mahallede pek görememiştim. Nedense adı her geçtiğinde karnım kasılıyordu. Dışarıya verdiği auradan dolayı mıydı bilmiyordum.

"Gelir biraz-
Hah, sonunda geldi."

Kafamı kaldırıp kafenin çıkışına çevirdim. Son model arabasından inip güneş gözlüğünü çıkartan adama baktım. Çok.. Çok fazla iyi görünüyordu. Saçlarını yukarıya tarayıp bize doğru gelen adamla karnım yine kasıldı. Neden bu adamı her gördüğümde böyle hissediyordum? Çok fazla takılmasamda bu sorunun cevabını çok yakında alacağımdan habersizdim.

Devamı diğer bölümde...

ALPARSLAN [Gay] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin