"Reçelden yiyecek misin?" diye sordu Kerem yanındaki ağzı dolu çocuğa, kafasını olumsuz anlamda sallayıp ağzındaki lokmayı çiğnemeye devam etti.
Kerem geriye yaslanıp çayından bir yudum aldı. Kahvaltı yapmaya pek iştahı yoktu ama herkes hevesli hevesli yemeğini yiyordu.
Masaya bir göz gezdirdi, Erhan'ın duşa girdiğini biliyordu. Arda kendine çay doldurmak için mutfağa gitmişti. Daha sonra Oğuz'un olmadığını fark edip olduğu yerde bedenini dikleştirdi.
"Olum Oğuz'u kahvaltıya çağırmayı unuttuk." dedi Kerem ayağa kalkarken.
"Sonunda amına koyayım." dedi Bulut öfke ile, Kerem ayağa kalkmışken afallayarak ona baktı. "Kaç dakikadır Arda burada diye söyleyemiyorum. Sizin de beyninizi sikeyim yeni mi hatırladınız?"
Turgay ve Kerem anlamsızca bakıştı, ardından öfkeli gence döndüler.
"Salak, bunu kendinden de söyleyebilirsin." dedi Kerem.
"Bir sen akıllısın."
O sırada Arda elinde bir fincan çayla geldiğinde hepsi birden susmuştu. Masaya ilerleyen çocuk garipseyen bir bakış attı ama aldırmadan kendi yerine oturdu.
"Oğuz'u çağırıp geleyim." Kerem sandalyeyi biraz daha geriye itip.
"Acıksa gelirdi, biz niye çağırıyoruz?" Arda çatık kaşları ile mantıksız bir soru sordu.
"Arda, sabah sabah kim acıkmaz? Rüyasında mı yapacak kahvaltıyı?" Turgay çatalını domatese batırırken söylendi.
"Aynen Turgay abi, öyle yapacak." Arda inat inat cevaplar verdi.
Kerem derin bir nefes alıp onların atışmasını umursamadan salona girdi, banyodan hâlâ su sesleri gelirken bodrum katına yürüdü. Bodrum katının sıcak suyunda bir arıza olduğu için mecburen herkes aynı banyoyu kullanıyordu. Bir tek Bulut ve Turgay'ın büyük odasına ayrı bir banyo vardı.
Ensesini kaşıyarak merdivenlerden indi, kapısı olmadığı için biraz ayakkabısının tabanını yere vurarak yürüdü. Geldiğini belli edip uygunsuz bir vaziyette yakalamamak için.
Basamaklardan inerken çilek kokusu burnuna doldu, gözlerini etrafta gezdirdi. Oğuz geniş bir siyah tişört, bir de geniş bir kot pantolon giyinmiş yatağın üzerinde oturuyordu. Önünde bir kitap açıktı ama telefonuyla uğraşıyordu. Kendisinin geldiğini bile fark etmemişti.
"Oğuz," diye seslendiğinde çocuk irkildi ve kafasını kaldırdı. Gözleri irileşmişti, oturuşunu düzeltip bedenini dikleştirdi.
"Efendim?"
"Hadi, kahvaltı hazır." dediğinde Oğuz telefonu kenara bıraktı.
"Haa," diye yanıtladı, ikilemde kalmış gibiydi. "Erhan duştan çıksın, beraber geliriz."
"Yav gel, onu bekleme sen." dedi Kerem, çocuk yine itiraz edecek gibi oldu, bunu bildiğinden güven verici bir sesle konuştu. "Gel kardeşim, ben varım sıkıntı olmaz."
Oğuz birkaç saniye duraksadı, muhtemelen çok acıkmış olacaktı ki inat etmesini beklerken kafasını salladı ve ayaklarını yataktan sarkıttı. Beyaz spor ayakkabısını giyinip ayağa kalktı.
Telefonunu cebine koyup yanına geldiğinde Kerem hafifçe gülümsedi ve önden önden çıktı. Oğuz ise arkasından daha ağır geliyordu. Tam yukarı çıkmışlardı ki Erhan ile karşılaştılar.
Saçları ıslaktı, siyah tişörtünün yakasına su damlaları akmıştı.
"Noldu?" dedi bir Kerem'e bir de Oğuz'a bakarken. Elini uzattığında Oğuz bir adım atıp yanına gitti ve elinden tuttu.
"Kahvaltıya çağırdım." diye yanıt verdi Kerem, Erhan samimiyetle baktı.
"He, eyvallah kardeşim." mutlu olmuştu, elini tuttuğu çocuk ise bahçeye kaçamak bakışlar atıyordu.
"Ne demek yavrum." dedi Kerem ve ardından bahçeye doğru adımladı. İkiside hemen arkasından geliyordu.
"Saçını kurut." Oğuz'un sesi geldi.
"Hava çok sıcak sevgilim, kurur kendi kendine."
Kerem yeniden bahçeye çıktığında hâlâ kahvaltı yapan sevgilisinin yanına ilerledi. Yanından geçerken yanağını sıktı ve yeniden sandalyesine kuruldu.
O sırada Erhan ve Oğuz el ele masadaki boş sandalyelere ilerlediler.
Arda onlara kaçamak bir bakış atıp önündeki kahvaltı tabağına dikti bakışlarını. Kerem dudaklarını birbirine bastırdı, ne hissettiğini iyi biliyordu.
"Kerem," dedi Asef kendisine dönerken. İnanılmaz güzellikteki sevgilisine döndüğünde ferahladı.
"Efendim?"
"Tatilim için Antalya mı yurtdışı mı?" diye sorduğunda o inanılmaz güzellik anında çirkinleşmişti. Sıkıntılı bir nefes aldı.
"Şöyle Pendik'e falan gidip gelsen olmuyor mu?"
"Pendik'e ananı gönder." dedi Asef çatık kaşları ile.
"Ya anam hakkında düzgün konuş." dedi Kerem sıkıntı ile.
"Aradım geçen gün, benimle konuşurken komşuları geldi yüzüme kapattı." Asef sinirle konuştuğunda önüne döndü.
"Benim de yüzüme kapatıyor bazen." annesi hep böyleydi zaten.
"Yok, benim yüzüme kapattığını hiç görmedim." dedi Erhan sırıtarak. Kerem kaşlarını 'sus' dermiş gibi yukarı kaldırdı.
"Bana garezi var, biliyorum." dedi Asef yeniden tabağına gömülürken.
O sırada herkes sohbet etmeye dalmışken göz hapsinden kurtulan Oğuz ufak ufak kahvaltısını yapmaya devam ediyordu.
Bir tek Arda ve Oğuz suskunca kahvaltısını yaparken diğerleri kendi aralarında sohbet ediyordu.