Sabah olmuş. Şehir gürültüsüden belli. İnsanlar uyanmış anlaşılan kimi kalkınca yüzünü yıkadı bugün kimi su soğuk diye yıkamadı. Kimi sewdiği adamı yada kadını öptü gönderdi işe kimi trafige yakalandı insanlar böyle işte. Kalkıp doğruldum. Yatağın başlığına sırtımı dayadım. Yastığımı azcık ezmiş oldum ama olsun. Gözlerimi ovuşturdum işaret parmağımın başparmağımla birleştiği yerle ordaki kemikle biz ayları sayar kaç gün çektigini anlardık. Ewet artık aylarında anlamı kalmadı. Hepsi aynı gibi.. Bırak ayları mevsimler bile terk etti bizi.. Yapraklar dökülüyor , sıcaklık düşüyor , yada yükseliyor mevsime göre tisört yada ceket giyiyoruz mevsime göre meyveler oluyor. Hepsi bu mu yani ? Mevsimler bu kadar mı ? Eğer gerçekten özel anlamları kalmadıysa yazı sewmiyor kışın geldiğini üşüdüğünde anlıyorsan mevsimin degiştiği o zaman aklına geliyorsa gerçekten mevsimler bizi terk etmiş demektir. Demek oluyor ki gerçekten mevsimsiziz. Sadece yaşama ayak uyduruyor üşüdüdeğümüzde ceket giyiyorsak bunada yaşamak dememeliyiz gibime geliyor. Biraz kendime gelince yatağın başlığından sırtımı ayırıp yataktan kalktım. Bi bardak su içsem çok güzel olur boğazım kurumuş mutfağa gidip saydam ve normal bi su bardağı alıp sürahiden bardağa su doldurdum. Suyu kafama diktim. Kahve bardaklarımın hepsi farklı we güzel diye su bardaklarımdan da aynı şeyi beklemeyin benimde işim gücüm war bardak peşinde koşamam koşsam koşsam Bilge peşinde koşarım. Su bardaklarım gayet sıradan ve normaller. Bugün ne yapsam da bugünün geçmesini sağlasam. Egemen'e mi gitsem (!)tezin konusunu ögrensem. Kahvaltı yapsam iyi olur. Kahve mi içsem çay mı ? Türk dediğin sabah çay içer çay içeyim. Çaycıyı kullanmanın mantığı yok. Tek kişiyim burda o çaycı kalabalık günlerin olacağı umuduyla alındı. Ama umut olarak kalındı. Porselen beyaz üzeri desenli demlik kısmı mavi çaydanlığı alıp damacamdan su doldurup ocağıma koydum ocağı yaktım. Kahvaltılıkları masaya dizsem iyi olur. Yanlız hissetmemi sağlıyor o kadar çoklar ki reçel bal balı ben yememki hep annem hep gitmeden almış güya ben yiycem bal gibide yemem işte ,peynir tahin tahinsiz kahvaltıya oturmam mümkün değil, kahvaltılıklar kalabalıklar we yanlız hissetmemi sağlıyorlar kahwaltı moralimi bozuyor ya yok böyle bişey. Çaydanlıktan sesler geliyor demlesem olur. Çay bardağımıda masaya koydum herşey hazır. Masaya oturup kahwaltı yapma wakti. Telefonum çalıyor. Nilgün arıyor. Hadi bugün iyi günündesin normalde açmam öyle telefonları falan. "Efendim" "Uygar günaydın" "Günaydın Nilgün" "ilk aramada açtın" "öyle olmuş oldu" "dün kendi blogunda şarkı paylaşmışsın yaşma belirtileri gösterince arayayım dedim". karşıdan sesler geliyor uğrayacak mı yayın ewine bi işler war hani gibi bişeyler duydum kesin Emredir işkolik manyak. "Uygar Emre'nin sesini duydun sanırım" "ewet Nilgün duydum zilin sesini iyi günümdeyim şanslısınız ugrayayım bakalım hem o değilde Emre hala bizimle mi çalışıyor ya işkolik manyak" " ewet bizimle işkolik manyak geleceğin için kapatıyorum telefonu gelince görüşürüz " " görüşürüz Nilgün " kapatım telefonu we kalabalık kahvaltıma geri döndüm. Yumurta falan pişirseydim keşke neyse boşwer. Kahvaltım uzun sürdü. Dört bardak çay içtim sanırım.tahinde tazeymiş annemin sayesinde gayet güzel bi kahvaltıdan sonra kahvaltılıkları buzdolabına yerleştirdim. Çaydanlığın deminide attıp zaten poşet demlik kullanıyorum kolay oluyor temizmesi falan çaydanlığı tezgaha koydum. Masayı silip mutfaktan çıktım. Üzerimi değiştirmek güzel fikir eşofmanlarımla gitmesem iyi olur. Yatak odama girip açık mavi kot rengi gibi bi renkte olan kot pantolon we lavicivert gömleğimi seçtim saat mi taksam yoksa siyah bilekliklerimi kullansam yada boşwer ya hiç gitmediğim yer sanki kendi yayın ewime gidiyorsun oğlum kendine gel. En son ne zaman gittiğimi hatırlamasamda yayın ewi benim sonuçta uzun zamandır ugramamış olabilirim ama gözüm arkada kalmayınca rahattım. Yayın ewimde çalışanların hepsi harika insanlar ve çok başarılılar hepsiyle aile gibiyiz alıştık hep birbirimize. Pantolunumu we gömleğimi giydim de ceket alsam olur yanıma hiç olmadı arabada durur. Nisan ayındayız ama yağmur we soğuk tam olarak bitmiş değil. Örme görüntüsü olan koyu lacivert siyaha kaçıyor rengi azcık ceketimide yanıma aldım. Telefonumu cüzdanımı aldım yanımada şu arabanın anahtarı nerde acaba ewet kesin oturma odasındadır.Doğru tahmin ordamış sehpanın üstünde. Asansörü kullanmak istiyorum da allah bilir ne zaman bırakacaklar üst kattaki kadınlar asansörün kapısında sohbet ediyor bide asansorü bırakmıyorlar bi kaç kez apartmanın içinde "bırakın şu asansörü "diye bagırmışlığım war. Ama bugün apartman kadınlarıyla uğraşmak istediğim en son şey bile değil. Merdivenleri kullandım tabiki ve üç kat indim. Apartmanın bahçeside garajıda arkada arabamı açıp oturdum. Hava soğukda değil sıcakta ılık işte ceketimi çıkarıp ön kotuğa koydum arka cebimden cüzdanımı çıkarıp ceketin yanına koydum telefonum zaten ceketimin cebindeydi. Arabayı çalıştırıp apartman çıktım. İzmir de kalabalık ama abartılacak kadar trafik olmaz pek akar ha yollar hiç boş olmaz ayrı konu. Yayınevimin önüne geldim de arabayı koyacak yer yok bi arka sokağa park ettim yapacak bişey yok elimde ceketim cüzdanım we telefonumla içeri adım attım. Gerçekten özlemişim buranın atmosferini kokusu bile farklı be buranın. İçeri girer girmez önüme Emre çıktı. Elinde mavi klasör beni gördü ve gülümsedi bende karşılık verdim. Yanıma gelmeden Nilgün'ün odasına girdi. Sonra içeriden Nilgün çıktı. "Hoşgeldin Uygar " dedi gülümseyen suratla bu kıza gülmek yakışıyor cidden. "Hoşbulduk" dedim aynı gülümsemeyle "gel odama geçelim Emrede içerde"dedi bi eliyle odasını göstererek "tabi olur" içeri geçtik o önde ben arkada vay odasınıda değiştirmiş bu Nilgün ama güzel olmuş eskiden pencerenin önünde kapının hemen karşısındaydı masası şimdi hemen yan duvara almış masayı güneş direk içeri giriyor. Odalar hep çakıl taşı rengi ben ve içmimar beraber seçmiştik yayınevini dekor ederken yaklaşık bir bir buçuk yıl önce. Perdesini de degiştirmiş ben krem içinde hayat ağacının küçük resimleri bulunan stor perdeyi almıştım her odaya. Ama budâ güzel olmuş.Emre masanın diğer tarafında mavi klasörleri dolaba yerleştiriyordu. Masanın önünde duran koltuklardan birini esir alıp oturdum.Nilgün de karşımdaki koltuğa oturdu. "Emre ben geldim" "işine geldin diye hoşgeldin mi diyeceğim Uygar allah aşkına" "yok canım niye bekliyim senden hoşgeldik diye bişey öyle yararlı şeyler istemem senden Emre" dönüp bana baktı ve "artist" dedi "yanlış yazar benim mesleğim "bide şakacı " dedi. Nilgünde bende güldük. Emre bize bakıp anlamlı anlamlı sağa sola kafa salladı. "Ben gidip toplantı salonunu ayarlıyorum ve sizde teşrif edeceksiniz " ewet aynen böyle söyledi sanıyordum ki patron benim. Neyse aman zaten kimseyi gördüğüm yoktu iyi olur herkesi bir arada görmüş olurum. Emre sansınki ondan korktukda toplantıya teşrif ettik. Emre odadan elinde başka bi klasörle çıktı. Biz Nilgünle kaldık odada. "odan güzel olmuş" "sagol değişiklik istemiştim bu çıktı ortaya" " kendini degiştirmeyi deneseyin bu kadar pahalıya mal olmazdı be kızım" güldü "merak etme para benim hiç önemsemediğim şeylerden bide nerdeyse herkes kendi odasını değiştirdi alışsan iyi olur bu fikre sadece senin odan we toplantı odası aynı kaldı." " siz beni batırcanız insan banada söyler bende kendi odamı degiştirirdim" "ya tabi annenle seçerdiniz eşyalarını dimi ?"aa kız doğru söylüyor annem vardı burda dimi duysa hemen burnunu sokardı onun arkasından da iş çevirmem bunuda bilir bizimkiler." annemi unuttum ben yahu ama yinede adisiniz " güldü." iş çok kalk gidelim toplantı odasına millet gelene kadar ben sana anlatayım son gelişmeleri" kalkıp odadan çıktık toplantı odasına doğru yürümeye başladık koridordada kimse yok Emre hepsini esir almış toplantıyı haber veriyordur kesin. Toplantı odasına girdik ewet doğru burası degişmemiş stor perdem duruyor oh içim rahatladı bazen alışılmış alışagelmiş şeyler sizi rahatlatır yeni şeylerin aksime tedirgin etmez monotonluk burda başlar bazen huzur bile olabilir alışagelmiş yada monoton şeyler. Uzun açık kahverengi masaya yanyana olmak üzere oturduk Nilgünle "bizim çocuklar gerçekten harika şeyler yapıyor Cahit'i ,Aylin'i ,Senem"i ve Serdar'ı konferanslara dawet etmeye basadılar onlarda memnun tabi bu ilgilden neredeyse vakıf olacak kadar büyüdük. Nasıl başardınız Islak imza bu başarının neresinde gibi sorularla bizim ismimizde geçiyor bu konferanslarda. " güzel günler onların olsun hepsi altın kalpli gençler onlara destek olmak amacı ile onlara ve okullarına kitap gönderen biz vakıf kurcak kadar büyüdüysek gereken yapılır ama tek başıma karar werebileceğim bi konuda değil bu oturur konuşuruz" "bizde öyle düşünüyoruz diyeceğim yalan olur fikir ayrılıkları war bi kaç arkadaşımız Islak İmzanın hedefimden saptığını gerçek işimizin kitap basmak ve yayınlamak olduğunu söylerken ve düşürken diğer bi kaç arkadaşımız hedefden sapmak gibi bi amaç olmadığını aksine ıslak imzanın gurur duyabileceği bi durumla karşıkarşıya olduğumuzu düşünüyor ufak çaplı tartışmalar yaşamadı değil bu konu hakkında. " hallolur ben gurur duydum yani bastığımız kitapların bi kaçını ihtiyaç duyulan liselere gönderiyoruz eli kalem tutan özellikle okumayı sewen gençlere ki kesinlikle bunu hak ettiklerini düşünüyorum maddi ve manevi destek oluyoruz diye neden hedefimizden sapalım ki zaten yardımda bulunduğumuz gençleri özel olarak seçiyoruz hak edenleri okumaya tutkusu olanları seçiyoruz bu bizim yaptıgımız ise ilglili bence yayınevi olmak kitap basmayla bitmez ki o kitabın hakkını vererek okuyan kişilere onu ulaştırman gerekir. İhtiyacı olan beyinlerle buluşturmak bizim görevimiz" " bende öyle düşünüyorum ama böyle düşünmeyen arkadaşlarımız war hallolur da biraz sorun yaşayacağız gibi duruyor". Kim bu böyle düşünmeyenler diye sormayacağım neyse dediğim gibi oturulur konuşulur umarım öyle düşünmeyen insanlarla çalışmayı bi kez daha düşünmem gerekmez". "Umarım gerekmez". Tam dudak büzücektim Nilgün'e Emre ve arkasından Kerem ,İzel , Okan , Bekir girdiler odaya. Ayağa kalktım ve hepsiyle tokalaştım kucaklaştım samimiyeti özlemişim gerçek dost dediğin sana samimiyeti özleten özletebilendir. Özlemişim iş arkadaşlarımı herkes oturdu yerine ve gözler Emrede "Nilgün söylemiştir ilk önce bu konuyu halletmeliyiz bence"dedi "bencede konuşalım halledelim ama bence konuşacak pek bişey yok gibi eğer yaptığımız yardımlar büyüyorsa ayakta alkışlanıyorsa destek buluyorsa vakıf raddeye gelindiyse yapılır yapılmalıdır ki bu vakıfa öncü olmak ayrı bir gurur ve başarı bence "
" Bence böyle şeylere hiç bulaşmayalım işimize bakalım enerjimizi hayır işlerine değil de kitapevimize wermelim"
"Böyle düşünen kaç kişi " sesimin yumşak çıkmasına özellikle dikkat ettim ve söylerken gülümsemeye çalıştım. Ama kimseden ses gelmedi. "Sadece Emre sen misin böyle düşünen" "ewet " Kerem ,İzel, Okan ,Bekir ve Nilgün'e dönüp " beni şaşırtmadığınız için teşekkürler " dedim ve gülümsedim " Emre istersen sende bizim gibi düşünmeye başlarsın" dedim ve Emre'nin suratı asıldı bu adamı anlayamıyorum resmen içinden kötülük fışkırıyor. "Yani vakıf kuruyoruz öyle mi ? " bunu Nilgün söylemişti. "Ewet kuruyoruz vakfı we kolay olmayabilir çok çalışmak zorunda kalabiliriz ona göre ki ben hiç sewmem çalışmayı " hepsininden gülme mırıltıları geldi ben hep dürüstüm hatta bazen gereğinden fazla öyleyim kendimin aptal olduğunu bile söylerim kabul de ederim sorun yok aşk insanı aptallaştırıyor ciddi manada aptala döndürüyor mantık dewre dışı kalıyor bildiğin. " bide vakıf konusunda iş bölümü yaparken Emre'nin yapması gerekenleride ben yapacağım Emreyi bu işe bulaştırmayalım yardım işi bu malla müllkle değil kalple yapılır daha çok " "ortamı germeden diğer bi konuya geçelim" Bekir'e aitti bu ses hiç sewmez zaten kavgayı gürültüyü sessiz sakin sıcak kalpli insandır kitapların dağıtımını kitapçılara kırtasiyelere dağıtımdan bazende reklamlarından sorumludur işini iyi yapar. "" kapakları yapılacak kitapların sayısı benim yapabileceğimden biraz fazla bu aralar" İzelde bizim kitapların kapaklarını tasarlar asla internetten bulup kapak yapmayız kendimiz tasarlarız kapaklarını we belkide benim en sewdiğim bölüm kitap tasarımı. İzle banada ögretmişti bu işi beraber yaptığımız kitap tasarımları mevcut ikimiz beraber çalışınca harika işler çıkıyor ortaya bu bilindik bişey. "Ewet güzel en sewdiğimden bu işi kabul ediyorum İzel bana katlanacaksın beraber yetiştiririz kitap kapaklarını" "kitap kapakları yetişsinde ben katlanırım sana her yerde aynı projeleri görmekten içim dışıma çıktı şu kitapların kapaklarını yapıp yayınevinden göndermek istiyorum okumuycamda o kitapları " tek şakacı ben değilim sanırım İzel baya sıkılmış ha artık nasıl kitapların kapaklarını yapacaksa "tamama halloldu bil sen onu kitap kapakları yetişmiyorsa çok kitap basıma almışız demektir ki buda büyüyoruz mu demek oluyor ?" nasıl zekiyim ama "ewet aynen öyle oluyor ama sanırım hala kitapçı açamayız şuanki kârımızı vakıfa kullanacağız gibi görünüyor" Okan bizim para işimizi yönetiyor finans müdürü binevi zeki çocuk bu Okan işine burnumu sokmadığım bi Okan var sanırım ki oda zaten bu durumdan gayet memnun işine burun sokulması karışılması sinirlendiriyor asabi biraz hakkı var kim işine karışılmasını sewer ki Okan gerçekten temiz iş yapıyor para konusu sıkıntılıydı benim için kime nasıl güvenip yayınevinin dökümanlarına kadar herseyin yetkisini ona verecektim şanslı kişi Okan oldu gerçeketen güvenilir adam Okan. "Hala bi kitapçımız yok değil mi ? Ama katılıyorum madem vakıf kuracağız kitapçı açmayı erteleyip parayı vakıfa harcamalıyız " herkes mehfikir gibi görünüyor. Kitapçı açmak hayalerimden biri bizim yayınevinin hemen yanında bi yere açabiliriz çok büyük olmasınıda istemiyorum zaten küçük sevimli bizim yayınewine yakışan bi kitapçı olsa yeter. Tezğahın diğer tarafında olup kitapı uztan olmak güzel olucaktır. Hep kitabı tutan oldum satıcıdan alan oldum şimdi werme zamanı geldi. Hem kendi kitabımı uzatırım belli mi olur. Neyse birgün mutlaka gerçekleşmeli bu hayal. Şimdilik ertelenen bi hayal. Masada benden habersiz muabet döner olmuş bu demek oluyor ki ben yine dalmıp gitmişim. "Bişey soracağım size şimdi bu vakıf tam olarak nerede kurulacak bi ofisi falan olamalı mı kimlerle iş yapacağı yani demek istediğim bizi destekleyen kimler ?" Nilgün direk atladı "ofisi olur mu bilmem ama genellikle ünversiteler arkamızda en başta Ege ve Dokuz Eylül Ünversiteleri geliyor. Kerem cewap wermekte gecikmedi "ünversiteler de zeki öğrenci istiyor tabi ondan bu destekde kendilerini düşünüyorlar aslında bi nebze" "şaşırdım dersem yanlış olur onlar tabiki kendilerini düşünür kim napsın genç hayalleri hayalleri kuran genç kalpleri neyse biz düşünüyoruz onlar düşünmesin. "Onlar kendilerini düşünsün biz Aylin'i ,Cahit'i , Senem'i ,Serdar'ı düşünüyoruz ve onlar gibi olanları sanırım türünün ilk örneği olan bi vakıf olacak eee kimin elinden çıktı benden sıradan şeyler beklemeyin yani"güldü hepsi "Uygar Atınark farkı " hepsi güldüler tekrar vay be çok olmuş insan arasına karışmayalı hepsi gülünce çok gürültülü oldu sanki elimi kulaklarıma götürme hissi uyandı bi an içimde ama tabiki yapmadım. Bilmiyorum garip hisettim Nilgün anlamış olucak surat ifademden elimi tutu "iyimisin ?" " iyiyim iyiyim" " suratın altüst oldu bi an" "yok iyiyim" elini elimden kaydırarak çekti ve önüne döndü öyle baktı bi süre önüne sabit bi noktaya buda neydi şimdi. Kalabalık hep ürkütür beni zaten, bi an hepsi aynı anda kahkaha patlatınca beklemiyordum bu kadar gürültüyü affaladım. Neyse geçer şimdi bi bardak su içeyim hem yanlız kalmış olurum mutfağa gidince. Bizimkiler muabbete dalmış yine Nilgün de tebesümleriyle bi kaç kelimesiyle dahil oluyor muabete. Sandalyemi ittirip kalktım kapıya yöneldim. Yayınevimizde mutfağımız war buzdolabımız tezhagımız ocağımız ve musluğumuzda çünkü öğle yemeklerimizi burada yapıyor we yiyoruz dışarıdan yemek almıyoruz. Daha pahalıya patlıyor dışarıdan alınan yemek çünkü tek porsiyon yiyen insanlar değiliz tencereye yapıp istediğimiz kadar yiyoruz. Mutfağın kapısını açtım içeri girdim arkamdan kapıyı kapatacaktım ki kapının kolunda baskı hisettim. Geri çekildim içeri Nilgün girdi. Ben kenarda duran damacanın yanına gitmeden su bardağı almak için mutfak dolablarının olduğu yere göneldim. "Solunda ki dolapta" yüzüm mutfak dolabına dönük olduğu için omzumun üstünden baktım Nilgün'e kapının kenarındaki bozdolabına omzuyla yaslanmış ellerini gösünde çapraz birleştirmiş bana bakıyor yada izliyor mu demliyim. "bardakların da mı yeri değişti ?" dedim hafif gülümsemeyle "ewet aynen öyle oldu " dedi gülümsemeyle bardakların olduğu sol tarafımda ki mutfak dolaplarının yanına gittim ilk dolabın kapağı açtım ki su bardakları göründü iyide bu su bardakları benim en son gördüğüm su bardakları değil onlarıda değiştirdiniz hayırda su bardaklarından ne istediniz insan söyler ben onları ewe götürürdüm biz o su bardaklarını Bilgeyle seçmiştik ve almıştık. Lav diye bi markanındı benim çok komiğe gitmişti markanın adı da bizim o markayı almamızda Lav sonuçta bu Love geliyor adamın aklına yahu ki ben İngiliz Dil ve Edebiyatı bölümü bitirmiş adamım tabi aklıma ilk love gelecek volkanlardaki lav gelmeyecek. "Su bardaklarından ne istediniz yahu " dedim zorla sesimdeki titremeyi bastıtarak "değişiklik değil bu sefer takımı bozulmuş iki üç tane su bardağı mı ne kalmış bizde yenilerini aldık zorunlu olarak yani keyfi değil merak etme seni batırma gibi bi derdimiz yok "zorla ve samimiyetten uzak mı gülümsedi yoksa ben mi öyle algıladım bilmiyorum. Ama yapmacıklığı hemen anlarım. Ah sebebini para sandı. Şimdi soracağım takımdan geri kalan bardaklar nerde diye saçma we anlamsız olacak neyse başka bi zaman belki sorabilirim ama şimdi değil. Sonunda damacanaya yaklaştım we pompasını bastım bardak doldu bardağı kaldırıp kafama diktim. "Banada werirmisin su " masum bi kız çocuğu gibi bi tonlama wardı sesinde Nilgün'ün bu kız garip bu aralar aklıma gelen şeyi tabiki ona soramam sonuçta tövbe tövbe allahım ya bişey demeden bardağa suyu doldurdum yanına gittim buzdolabına değen omzunu buzdolabından çekip doğruldu elini bardağa uzattı. Elini kocaman açtığı için elimizin temas etmesi imkansız hale geldi. Benim elim üstte olsa ben içiriyormuşum gibi görünür suyu dışardan bakan birine. Elimi çektim ve mutfak kapısından dışarı çıktım. Toplantı odasına girdim ki bi beş on saniye geçmeden Nilgün geldi odaya daha yerime oturmadan "sana kötü bi haberim war Uygar " Kerem yapma dostum ne haberi hemde kötü bi haber "noldu batıyormuyuz yoksa iyide batsak bunu Okan söyler sana noluyor " " hayır hayır öyle bişey değil. Bi süre bizim gibi yaşaman lazım, normal insanlar gibi işe gelmek gerekecek vakıf işi kapak işi we bide biriki görüşme de yapaliriz şirketlerle we yazarlarla " " haa o mu olur olur yapacak güzel planlarım altarnatiflerim işlerim yok dostum. İpsiz sapsız gibi dolanıyordum ortalıkta iş iyi fikir. Kıkırdamak diye bisey varmış ben bilmiyordum nası bişey olduğunu benim yanımda kimse daha önce kıkırdamadı kim var da kim kıkırdayacak Denizle Eylül kıkırdamaz kahkaha atar zaten ama şimdi uygulamlı olarak gördüm kıkırdadılar hemde hepsi erkek adam kıkırdar mı allah cezanızı wermesin İzelle Nilgün tamam anladıkda size noluyor neyse yarından itibaren ise gelmeye karar werdim bunları adam ederim ben bana benzesinler azcık bu ne Allahallah "yarın başlıyorum işe ona göre" " gel başla Uygar alındın işe " Kerem ne komik sewimsiz şey " çok komik sewimsiz " " yok valla kızlar hasta oluyor bana ne sewmimsizi " "size doyum olmaz ama benim işlerim war Uygar gibi ipsiz sapsız degilim tabi " Sende mi Okan uyma şu sewimsize " iyi git beni batırma da naparsan yap ipli saplı hiç önemli değil " Okanla birlikte İzel de kalktı. Kerem de telefonuna bakmak için odasına gitti tekrar geleceğini zannetmiyorum sewgilisi warmış herifin onla konuşacakmış. Emre odanan bişey demeden çıktı. Nilgünle ben kaldık odada "kahve içelim mi " " yok ewe gitsem iyi olur malum yarın işe başlayacağım dinleyim yarın görüşürüz. Samimi bir gülümseyle " görüşürüz" dedi. Masadan sandalyemi ittirip kalktım bende ona gülümsedim be arkamı dönüp odadan çıktım. Ceketim nerde benim ya aman nerdeyse boşwer yarın bulurum buralardadır kaybolmaz nasılsa. Merdivenlerden iniyordum ki tam elimi cebime attım arabanın anahtarı yok ceket önemli değilde, ceket nerdeyse anahtarım telefonum cüzdanım onlarda orda tabii ya Nilgün'ün odası oraya girmiştim ilk orda olmalı. Merdivenlerden tekrar çıktım. Nilgün'ünün odasının kapısı kapalı geldiğimde açıktı ama...Yayınladığım beşinci bölüm içime sinen ilk bölüm bu oldu. Benimle düşüncelerinizi paylaşın lütfen beğendiğiniz herhangi bi yer beğenmediğiniz bi yer görüşleriniz düşünceleriniz hepsini merak ediyorum. Uslubum nasıl bu konu hakkinda da konuşabilirsiniz. Benimle düşüncelerinizi paylaşın lütfen.görüşlerinizin benim icin ne kadar önemli olduğunu bilemezsiniz.Bu arada en uzun bölümük bu simdilik..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Koyu
General Fictionkoyuyum. koyudan ibaret hayatım. yalnızlıgım koyu dibe wurmuşluğum koyu. yaşanmayanlar koyu isteklerim koyu hayallerim koyu. ben koyu bir yazarım. derinlerde gezerim. Hayatın yetiştirdiği bi yazar o ne bi fazlası ne bi eksiği..