8.Bölüm "

18 0 0
                                    

Kapı açıldı, İçeri girdim. Merdivenler gri mermerler gözüme çarptı. İkinci katta merdivenlerden çıktım. Kapıda Nilgün'ü gördüm. Üzerinde açık gri düz bi tişört benimde war bu tişörtten bi markanın tişörtleri gayet güzeller. Altında ise siyah normal bi eşofman war. Kapının önündeki ayakabılara kaydı gözüm beyaz ve üzerinde Fenerbahçe amlemi war demekki Fenerbahçeli bende Fenerbahçeliyim. Saçları dünkü gibi açık. Kumraldan hafif sarıya kaçan ama kumral bi saç rengi var. Gözleri kızarık we hafif şiş aglamış ,ama neden. Normalde gözleri ela olan kızın gözleri kopkoyu olmuş. Kapının yanına geldim "Uygar" sesinin tonundan bişey anlaşılmıyor yani ben bisey anlamadım. "Görüntü kirliligi oluşturmak istemediğin için mi gelmedin işe"
"Sende görüntü kirliliği görmeye mi geldin ?" "Ben senin patronunum unutma bi haber werseydin gelmeyeceğini" "azarlamaya mı geledin?" Nilgün içeri dogru yürümeye başladı bende ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Kapıyı arkamdam kapattım. Nilgün mor rengi koltugunda yine eflatuna çalan örme battaniyesiyle oturuyordu battaniyesinin yarısı yere uzanıyor yarısı bacaklarını örtüyordu. Nisan ayındayız ama ben ceket giyerken o tişört giyiyor sonra bide üstüne battaniye alıyor. Ortada duran sehpaya uzanıp fincanı eline aldı. Bana yaptığı gibi iki elinide kocaman açtı ve fincanı iki eliyle kucakladı. Bende gecip yanına oturdum. Ama aramızda mesafe wardı. Fincanı ağzından çekip bana baktı. "Neden agladın?" "aglamadım"
"Aglamışsın neden?" "sinirlerim bozuldu o yüzden" "niye sinirlerin bozuldu anlat dinlerim" "boşwer geçti zaten" "sen bilirsin ama aglama gözlerinim rengi koyulaşmış" "gözlerimin rengini biliyormuydun?" " koyulaştığını biliyorsam demekki biliyormuşum kahwe mi o ?
"Sıcak çikolata" "ben kahwe alsam"
"Mutfakta" "senin yapıp gelmen gerekmiyor mu ben misafirim" "sen benim misafirim değilsin" "Nilgün hadi kahwe" "Uygar hadi kahwe" o inatsa bende inadım. Misafir adam kahwe mi yapar misafirim ben."misafirim ben"
"Sen benim.." derin bi nefes aldı."misafirim değil-sin" Allahallah ne demek bu ya anlamadım ama simdi sorarsam salak konumuna düşecegim soraram "Ya Nilgün hadi ya" "ya Uygar hadi ya" "beni taklit etmesene çocuk gibi" " beni taklit etmesene çocuk gibi"
"Altı üstü kahwe otur sen yaparım ben kendi kahwemi kendim" ben tam kalkacaktım oturdugum yerden ki Nilgünde kalktı aramazda mesafe olsada yanyana oturyoruz bana dogru adım attı sanırım sehpanın yanından geçecekti ama o sırada bende ayaga kalkmakla meşgul oldugum için çarpıştık. Uzun kumral saçları suratıma çarptı geçti omzuma saçlarının kokusunu iliklerimde hissettim saçları kuru olsada sanırım yeni duş falan almış olmalı yoksa bu koku kalıcı bu kadar olmaz ,olamaz değil mi? Sanki bahar kokusu sanki yeni açan ağaç kokusu gibiydi. Gözlerim omuzumdaki saçlarına kaydı. Ne zamandan beri bi kızın saçı omuzumda degil ne zamandan beri birinin kokusunu anlatmakta zorlanır oldum. Elinin biri gösümde digeri ise koltukta benim bir elim de onun kolunda diger elim koltukta düşmemek için bi elimizi koltuga düşmesin diye ise diger elimizle birbirimizi tutmuşuz. Gözleri gözlerimi buldu. Nesefi kesildi sanki sanki nefes alamıyor yada zorlanır gibi bi hali war. Bende onun gözlerine bakıyordum gözlerinin altındaki kirpiklerinin oldugu yerdeki ağlamaktan kızarmış kılcal damarları gördüm. Ben gözlerimi kırptım o ise koltuktaki elini gözüne götürdü. Ne yani agladımı yine yada gözümü doldu. İyide ne ara sadece gözümü kırptım. Sandıgımdan daha dikkatsizim ya yada Nilgün çok hızlı mı denir neyse doğru kelimeyi bulamadım. Bende bir elimi koltuktan çekip doğruldum oda bana eşlik etti. Ben kolundaki elime baktım sonra çektim elimi ,oda gösümdeki elini çekti. Yayınewinde yaptıgı gibi elini kaydırarak çekmedi. Direk çekti elini dokunma hissi uyandırmada." kahweyi ben yaparım otur sen" Nilgün iyi olmayacak ki bişey demeden kendini koltuğa bıraktı. Bende mutfak oldugunu kapının açık olumasından we tezgahın görünmesinden anladıgım yere dogru gittim. İçeri girdim. Katıllın olduğu yere gittim ketıllı elime aldım. Ketıll soguk içine musluktan soğuk su doldurup ketılı yerine koyup düğmesine bastım. Arkamı dönüp mutfak masasına baktım. Sıcak çikolata için ısıttığını düşündügüm dibinde hala süt bulunan cezwe masanın üstünde duruyor. Nutella mı o yanında ise sade bisküvi duruyor. Beyaz bi tabakta yarısı yenmiş iki bisküvinin arasına nutella sürüldügünü düşündügüm bi biskuvi tostu gibi bişey duruyor du tabagın kenarında ise tatlı kaşığı yer alıyordu. Ketılın atma sesinden sonra daha kahve ve bardakların yerini bulmadığımı fark ettim. Mutfagı karıştırmak istemedigim için mutfak kapısına dogru seslendim  "Nilgün kahve ve bardaklar nerde"
"Geliyorum bekle" dedi iyide yerlerini söylemesi yeterdi niye geliyor ki. Mutfak kapısından içeri girdi we camlı mutfak dolabını açtı içinden içerde sıcak çikolata içtigi kendi bardagının aynısından çıkardı. Tezgaha koydu. Baharatların oldugunu tahmin ettigim dolabın yanındakini açtı we "şekerli mi şekersiz mi" bugün şekersi kahvenin tadına katlanabileceğimi düşünmüyorum zaten oldukça çok yoruldum. " şekerli" 3'ü bir arada çıkarıp kahwe fincanına boşalttı. Ketıldaki suyu da içine döktükten sonra kahweyi bana uzattı. Kahveyi aldım we masadaki çikolatalı bisküviyi gösterdim."banada bi tane yapar mısın"
Güldü ve "özel tarifim herkes bilmez bunu" dedi. " belki bana ögretirsin tadı güzele benziyor". " ögretirim gec sen masaya" ben masaya geçtim.we tabağın karşısında bulunan sandalyenin yanına oturdum. Nilgün'e dönüp baktım. Çekmecelerden birini açtı içinden kokolu sade bisküvi paketini aldı. Yukardaki dolaplardan masada ki tabağın diğer eşini çıkardı. Bana döndü gözlerinin içi gülüyordu ilk geldigimde gördüğüm Nilgün'den eser yok. Bende daha fazla dayanamayıp masada bulunan yarısı yenmiş bisküviyi alıp ısırdım. Gerçekten fena degil tadı. Kahvenin, sıcak çikolatanın belki salebin yanında bile iyi gider. " Ona benimdi" " artık benim" dedim we ikici ısırıkta bitti bisküvi. Nilgün yanımdaki sandalyeye oturdu kakolu bisküviyi açıp tabağa boşalttı. Eline kokolu bisküvilerden bi tane aldı. Kaşığı nutellaya daldırdı. Kaşığı bisküviye sürdü heryerini çikolatayla kapladı. Bi tane daha kakolu bisküviyi de üstüne kapattı. Benim onu izlediğimi bisküviyi bana uzatırken kafasını çewirince fark etti. Elinden büsküviyi aldım. Kahwemle bisküvim harika bir ikili oluştururken
Nilgün yerinden kalktı. Ben ona anlamayan gözlerle bakınca " bardagım içerde sen bisküvine bak" tabi ki her zamanki gibi kendimi düşündüm her zamanki gibi kızın bardağının burda olmadığını fark etmedim bile. Kısa süre sonra elinde bardağıyla geri geldi ewet yanılmamışım bardaklarımız aynı sandalyesine oturdu. Ben o gelinceye kadar bana yaptığı bisküvi tostunu bitirmiştim bile. Ama bu sefer kendim yapacağım bi tane sade bisküvi alıp üstüne nutellayı sürdüm, üstüneyse kakolu bisküvi koydum.
- "Benim daha önce aklıma hiç gelmedi kokolu we sade bisküviyi aynı anda kullanmak degişik geldi"
- "Benden sıradan şeyler bekleme" muzipçe söylemiştim. Tadı gerçekten güzel olmuş. Bundan sonra hep yaparım ben böyle sewdim bunu.Nilgün'de kendine bi tane yaptı.
-"bu mutfak bunlarıda mı görecekti. Seninle şu mutfakta oturduğumuza inanamıyorum" mırıldanmıştı bu sözleri ağzının içinden söylemişti. Çok bişey anlamasamda duymazlıktan geldim çünkü gerçekten anlamadım ne demek istediğini.Bu sırada içeriden bi ses geldi. Telefon sesi melodisi çok tanıdık "aşk kırıntısı" Nilgün'ün telefonun melodisi "aşk kırıntısı" mı ?
Nilgüm sandalyesini itip kalktı mutfaktan çıktı. Az sonra melodi sesini konuşma sesi aldı.
- İyiyim bişeyim yok moralim bozuktu.. Aa öyle mi ? Ben mi ? Beraber hallederiz..İşin olmazsa.. Görüşürüz.. Kırgınım sadece zaten istesemde küsemem ki.. Bende bunları yada buna benzer şeyleri duymuştum. Kırgınım sadece istesemde küsemem ki cümlesi dikkatimi çekmişti. Benim kahwem bitmişti bu arada. Kalkıp bardağı musluğun altına tuttum,makinaya koymak için tam bu esnada Nilgün mutfaga girdi.
-"Ben hallederim Uygar bırak sen"
-"Makinanın yerini gösterirsen bende halledecegim aslında" aşağıdaki mutfak kapaklarından iki tanesini açtı makinanın kapagınıda açtı. Bende egilip bardagı içine yerleştirdim. Ama makinanın içi tencere we tabaklarla doluydu. Bu tencere tabaklar iki şeye alamet ya kalabalık bi yemek yenmiş. Yada Nilgün kendi gerçketen güzel yemek yapıyor ki bu kadar tencere tava batırmış birikmiş de olabilir bu bulaşıklar tek ögündeki yemek tabakları degil gibiler tabakların hepsi başka takım değil.
-"Oturma odasına geç sen geliyorum ben"
-"Ben gideyim kahwemi de içtim zaten"
-"Otur biraz daha yeni geldin daha" bişey demeden mutfak kapısına yöneldim. Koridordan geçerken kolorifer peteginin üstüne duvara monte edilmiş rafa takıldı gözüm. Siyah kedi kenarında yer alıyor iki üç tane matruşka yer alıyor üç taneler we sıra sıra dizilmişler. Kırmızın we mor rengi ağırlıkta kullanılmış matruşkalarda. Matruşkaların yanında
Emrah Serbes Deliduman we
Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna kitabı yer alıyor iki kitabıda sewerim. Okuyup altını çizdigim, sayfanın ortasımda okurken durup düşündügüm yerleri olan saglam kitaplardan ikiside.
Emrah Serbes bizim günümüz yazalarımızdan Sabahattin Ali ise iz bırakabilen harika yazarlarımızdan. Ben kitaplarımı kütüphanemde muhafaza ederim ama Nilgün dekor olarak da güzel kullanmış ne yalan söyliyim. Gözümü duvardan çekip koridordan çıktım. Kendimi az önce üzerine düşme tehlikesi geçirdigimiz mor koltuga bıraktım. Bu Nilgün napıyor acaba mutfakta. Kafamı koltuga yaslayıp biraz yayvan oturdum. Gözüm televizyon ünitesine takıldı. Ordaki benim kitabım mı ben mı yanlış görüyorum. Aa ewet benim kitabım

KoyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin