Bir müzik duydum, çok güzel bir gitar tıngırtısıydı. O kadar hoşuma gitti ki, boş çekingenliği bırakıp karşı bahçede çalan kişinin yanına gitmek ve hemen ona sorma isteği oluştu içimde. Çok hoş bir sesti bu, öyle bir sesti ki sanki aylardır müziğe olan açlığımı bu tıngırtıyla giderebilirmişim gibi geldi.
Elimde olmayan bir sebeple kendimi penceremdeki o perdeyi aralamış ve karşımdaki evi izlerken buldum. Bahçesindeki meşe ağacının tam tepesinde, dalların arkasında kalan pencereye gözüm ilişti. Aralık duran pencerenin camından yansıyan gün ışığı gözlerimi aldı. Gözlerimi ovaladım, ve kendime engel olamayarak, yaratılışımın acizliğine kapıldım. Gün ışığı rüzgarın pencereyi hareket ettirmesi ile benden uzaklaştı.
Ve onu gördüm.
Bazı şeylerin kötüye gitmesini engelleyemeyeceğimi biliyordum, bundan kaçmak da istemiyordum. İşte tam şu an onu gördüğümde hissettiğim şey tam olarak buydu. Havadan dolayı ellerim buz kesmişti ama tanımadığım birisi nasıl bir anda içimi ısıtmıştı buna anlam veremiyordum. Sarı güneş yanık tenine değdiği an ortaya sanki kıvılcımlar sıçramıştı da hepsini içime hapsetmişim gibi hissediyordum.
Eşsiz müziğin sesi beni alıp götürürken, yaklaşık yarım saattir onu öylece dikizlediğimi farkettim. İçimde hissettiğim elde etme duygusuna engel olmak istedim, ama perdeyi çekip izlemeyi kesmek o kadar zor geldi ki, sanki eklemlerim karıncalandı, sesimi duyup bana engel olmak istedi. Daha sonra oldukça sıska sarışın bir kız karşısında belirdi, gitarı onun elinden aldı, müziğin sesi durdu ve onun kucağına oturdu. Ellerini boynunun etrafında doladı ve burnunu onun burnuna sürttü. Kız ona dokundukça içimde buna karşı çıkma isteği baş gösterdi, ona nasıl böyle özensiz dokunabilirdi?
Kendimi onu yıllardır tanıyormuşum hissinden alıkoyamadım ve ihanete uğramış gibi hissettim. Sanki bana aitti ve bir başkası onu benden almıştı. Benim şu an öpmem gereken dudakları başkası öpüyordu. Kız onun adeta tadını çıkartıyordu, daha fazla dayanamayacağımı düşündüm, mor perdeyi çektim. Bir kaç dakika kendimi yeri izlerken buldum, o kadar sinirlenmiş hissediyordum ki bir solukla karşı bahçeye koşma isteği belirdi içimde. Neden böyle hissettiğime karar veremedim. Sevişmelerini bölmek istedim, ve bunu yapacaktım.
Koşarak alt kata indim, mutfakta dün yaptığım kekten bir tabağa doluşturdum, ellerimin titremesine engel olamıyordum çünkü sanki içimdeki ben gitmişti, başka birisi, başka bir güç gelmişti ve bana bunu yaptırıyordu. Dün gece koltuğun üzerine bıraktığım hırkamı hemen üzerime geçirdim, anahtarımı cebime attım, keki de hemen diğer elimle tutarak kapıya yöneldim. Kapıyı açtım ve aynaya bakma isteği içimde belirdi, uzun zaman sonra nasıl göründüğümü merak ettim. Hemen geri döndüm ve girişteki aynaya bir göz attım, gece yeterince uyuyamamış olmanın verdiği yorgunluk, telaşlı ruh halimle birleşmiş sanki beni çıldırtmak istercesine durumu fenalaştırıyordu.
Görüntümü umursamayarak hemen evden çıktım çünkü bunları düşünmeye vakit yoktu. Koşarak bahçemde ilerledim paslanmış siyah demir kapıyı ardımda bırakarak onun bahçesinin girişindeki beyaz demir kapıyı araladım. İçeriye girdim, bahçesinde ilerledim ve büyük kahverengi çelik kapının yanındaki zile bastım. Saatime göz ucuyla baktım, elimde kekle yaklaşık 30 saniye kapının açılmasını bekledim. Kapıyı açan olmayınca iki kez art arda zile bastım. İçerden tıkırtı sesleri geldi, bu merdivenden inme sesiydi. Başarmıştım, artık sevişmiyorlardı. Fakat kapıyı açtığında ne söyleyeceğimi düşünmeye vaktim olmamıştı.
O karşımdaydı, hafif şaşkın ve dalgın surat ifadesiyle bana bakıyordu. Hafif bir nefes darlığı yaşadığımı hissettim. Ciğerlerime çektiğim nefesler o kadar kesikti ki, istemsizce çıkan mırıltıma engel olamadım. Fakat yalnız değildim, ön sevişmenin verdiği yorgunluktan onun da nefesi fazlasıyla düzensizdi. Beni süzdüğünü hissettim, kim olduğumu anlamaya çalışıyordu.
"Merhaba." dedim. Karşımda kaşlarını kaldırmış bana bakan surata. "Ben Ariel, karşınızdaki evde oturuyorum, sanırım yeni taşındınız." evimi göstererek ekledim. Keki ona doğru uzattım ve kekime baktı, evden öyle aceleyle çıkmıştım ki kek hiç iştah açıcı görünmüyordu. Sanki onları oraya fırlatmışım gibi duruyordu, aslında öyleydi. Keki elimden aldı ve tekrar bana baktı, "Merhaba ve evet taşınalı 1 hafta oluyor." ve hafif boğuk sesini ilk defa duydum. Sevişmekten dolayı uzun süre konuşmadığı için sesi biraz hırıltılı çıkmıştı, ufak bir öksürükle boğazını temizledi.
"Kek için teşekkür ederim, Ariel." diyerek ekledi fazla umursamayarak. Sanki ne söylemesi gerektiğini bilmiyor gibi ince uzun parmaklarını saçlarına daldırdı kafasını kaşıdı. Bundan sonra git diyor gibiydi. Ne diyeceğimi ben de bilemiyordum çünkü her şey benim için o kadar ani gelişmişti ki yaptığım şeyin doğurabileceği sonuçlar zihnime yeni yeni senaryolar dizmeye başlamıştı. Tüm bunlara rağmen yukarıya çıkmasını istemiyordum, ama sanırım daha fazla yapabileceğim bir şey yoktu. Bu sapıklık sayılır mıydı? Hala kafamda onu ve onun sevişmemesini istememe benzer şeyler düşünüyor olmanın ne tür bir sapkınlık olacağını ölçülendirmeye çalışıyordum.
"Adını söylemedin." dedim hafifçe gülümseyerek. Sanırım gerçekten sapık olduğumu düşünmesi için elimden geleni yapmıştım. Kendimi onun yerine koyduğumda durum aslında kısa bir komşu tanışmasıydı fakat ben yine de empati yapamıyordum. O gelmişti, onu görmüştüm ve bütün düşüncelerimi darmadağın etmişti. Yarım saat boyunca onu dikizlemenin verdiği his ile kendimi fazlasıyla sapığı gibi hissediyordum.
"Calum." dedi. İsmini dışımdan tekrarlamamak için zor tuttum. Demek adı buydu.
"Aslında.. Bir müziğin çaldığını duydum, çok güzeldi. Tanışmaktan çok bestenin adını öğrenmek için geldim." dayanamayarak söyledim. Biraz yalan söylemiş gibi hissettim. Ama sapık olduğumu düşünmemesi için elime bir fırsat geçmişti. Hayır, onun için gayet normal bir tanışmaydı ve ben onu dikizlediğim için kafamda abartıyordum sadece. Düşüncelerimi durduramıyordum.
"Beğendin mi?" Sesi hoşuna gitmişcesine tizleşti. Sanki beğenmiş olmam onu tatmin etmişti. Koyu kahverengi gözlerine bakmakla dudaklarına bakmak arasında kalıyordum sürekli, tenindeki kirli sakalları o kadar güzeldi ki içimdeki burnumu boynuna ve yanaklarına sürtme isteğine engel olamıyordum. Zihnimi okumasından veya okuyabilecek olmasından çok endişeleniyordum. "Benim bestem, üzerinde baya çalıştım, dinlediğin son haliydi."
"Bir daha dinleyemeyecek olmanın üzüntüsünü yaşıyorum." dedim. Onu biraz pohpohlamak istedim, o bunu hak ediyordu. Müziği olmasa şu an karşısında durup bu güzel tanrı suratını izleyemeyecektim. Tüm bunları müziğine borçluydum.
"Arkadaşlarımla eski evimde parti verirdik. Bilirsin işte... Ayarladığımızda sen de gelmelisin." dedi. Bu açık ara bir davet miydi? Onu nasıl heyecanlandıracağımı öğrenmiştim. Yukarıda onu bekleyen kız olmasaydı benimle flörtleştiğini düşünürdüm. "Elbette, haberleşiriz." dedim ve ona kısa bir el salladım. Ona bakarak biraz geriye adım attım.
"Görüşürüz, Ariel." dedi ve bahçesinin beyaz demir kapısından çıktım. Evime doğru yürüdüm. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Yaklaşık kırkbeş dakika içerisinde ne yaşamıştım ve tüm bunlar olurken ne düşünüyordum hala aklım almıyordu. O kızla beraber olmasını engellemek için yaptığım şeyin ne tür bir sapkınlık olduğunu ölçemiyordum. İlk kez gördüğüm birine karşı nasıl böyle bir durum içine girmiştim? Bu sadece cinsel bir arzu değildi, her şekilde onu arzulamıştım. Biraz hayvani bir şeydi bu.
Ve onu gerçekten öpmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
there'll be a riot, cause i love you ➳ hood
Novela JuvenilAriel, yeni komşusunu dikizlemeyi huy haline getirmiş bir kızdı. Calum ise bunu bilmesine rağmen sesini çıkartmıyordu.