Bu akşam misafirler gelmişti. Ara sıra müşterilerden ayrı misafirler gelirdi. Ya annemin akrabaları oluyor ya da babamın arkadaşları. Hepimiz salondaydık, Changbin küçük çocukla ilgileniyordu. Ben onu seyretmeden duramıyordum. Birlikte çok tatlı görünüyorlardı. Misafirlere içkileri uzattığım da, Changbin çocuğu kucağına almış oturuyordu. Sohbet ilişki işlerine geldiğin de -nasıl geldi bilmiyorum- annem benden bahsetmeye başladı. Biraz utanç vericiydi. Bu yaşım da olmama rağmen ilişkimin olmadığını söylüyordu. Hafifçe annem'e seslenerek kesmesini söyledim. Konu Changbin'e geldiğin de dikkatle dinledim. Belki de geçen odasın da bulduğum resim hakkın da ortaya bir şeyler çıkardı. "Eh Changbin, sen de birileri var mı?" Changbin utanarak güldü. Bu utanmayı ve gülmeyi tanıyordum. Birisinin olduğu kesindi. Bu sefer farklıydı da. Gözleri parlıyordu. Yutkunarak daha da dikkatli dinlemeye başladım. "Aslında var, çok güzel bir-" Lafını keserek ayağa kalktım. "B-ben biraz hava alacağım." Çıplak ayaklarım ile bahçeye çıktım. Bu sefer ki farklı hissettiriyordu. Önce ki'ler gibi değildi. Neden gözleri bu kadar parlıyordu? Ya da yüzü neden bu kadar gülüyordu? O gülüşün sadece bana ait olduğunu düşünürdüm. Meğersem başkasına aitmiş. Çimenliklere oturarak ağlamaya başladım. Neden ağlıyordum bilmiyordum. Kim bilir içeride şimdi o'nu nasıl anlatıyordur. Babamın adımlarını çimenler de duyduğumda hızla yanaklarımı sildim. "Felix, ne yapıyorsun burda?" Ayağa kalkarak üzerimi düzelttim. "Biraz hava almak istedim baba."
"İyi misin?" Gülümsedim, "Evet, iyiyim." Aslında hiç iyi değildim. "Kasabaya ineceğim gelmek ister misin?" Ev'e baktım. "Aslında misafirlerle ilgilensem daha iyi olur. Annem kızabilir." Başıyla onayladığın da saçlarımı karıştırıp arabasına ilerledi. Göz yaşlarım şimdilik bittiğin de ev'e doğru adımladım. Hâlâ o'ndan bahsetmemesini umarak içeri girdim. Fakat gitmişti. "Changbin nerde?" Annem gülerken bana döndü, "Sahile gideceğini söyledi." Başımla onaylayarak tekrar evden çıktım ve sahile ilerledim. Neden bir an da sahile gittiğini anlayamadım. Genellikle ben sahile düşüncelerimle yalnız kalmak için giderdim. Belki de sadece ben yapmıyorumdur. Sahile girdiğimde kumlar da oturan Changbin'e baktım. "Changbin?" Bana döndü. "Ah, Felix."
"Ne yapıyorsun burda?" Yanına gelerek ona baktım. Oturmamı söylediğinde bağdaş yaparak oturdum. "Kalabalıktan nefret ettiğimi bilirsin. O yüzden sahile geldim."
"Birazdan gidecekler." Başıyla onayladı. Sormakta tereddütlüydüm ama merakta ediyordum. "Şu kişi..." Durdum. "Hm?"
"Sevdiğin."
"Evet?"
Başımı denize çevirdim. "Gerçekten seviyor musun o'nu? Yoksa eskisi gibi ihtiyaçların için mi?" Güldü. "Tabii ki seviyorum, bu sefer ki farklı." Boğazıma büyük bir yumru oturduğunda yutkundum. "S-siz aşık mısınız?"
"Evet." Gözlerimin dolduğunu hissedebiliyordum. Gülümseyerek başımı aşağı yukarı salladım. "Çok sevindim." Ayaklandım. "Gidiyor musun?"
"Misafirlerle ilgilensem iyi olur."
"Bi-" Onu dinlemeyerek ev'e ilerledim. Göz yaşlarım akıp gidiyordu, ben hâkim değildim onlara. Bizzat bunu kendisinden duymak acıtmıştı. Acıtmak ne kelime, içten içe yaralamıştı. Ne olacaktı şimdi? O sevmeye devam ederken ben izleyecek miydim? Neden sadece o kız yerin de olmadığımı düşünmeye başladım. Eğer şuan o kızın yerin de olsam elini tutar, yanaklarını öper, saçlarını okşar ve sarılırdım. Keşke yapabilseydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
im pretty when i cry // changlix (1970)
Teen Fictiontüm güzel yıldızlar senin için parlıyor aşkım. [düz yazı, angst] #70 angst tamamlandı-05042022