Yaşamdan ümidini kesmeye başladığı ve hayata daha çok bağlandığı günün aynı gün olduğu bir kız düşünün. Hasta... hem de çok hasta. Bir çok tedaviden geçecek, ameliyatlar, ilaçlar iğneler ve bunun gibi birçok şey..
Peki ya bunlarla beraber bir de h...
Artık ev diyebileceğim hiçbir yer yoktu, bir hastane odasına evim demediğim sürece..
Eşyalarım araç ile beraber kafenin arka tarafındaki boş depoya gidecekti. Gece boyu ağlamıştım, yıpratmıştım kendimi ama yapacak bir şey olmadığını güçlü kalmak adına kendime her seferinde hatırlatmıştım.
Böyle olmasını ben istememiştim ama yaşanmıştı. Bu saatten sonra yapacağım tek şey güçlü durmak ve hastalığımın geçmesi dua etmekti.
Sabah yine pozitif bir şekilde uyanmıştım. Çünkü biliyordum, ben gülmezsem kimse gülmez ve onlar ağlarsa ben iyileşemem..
Üç valizim ve bir sırt çantam dışında hiçbir şeyim yoktu artık, ne varsa depoya göndermiştim. Dün Eylül odayı istediğim şekilde dekore edip kendi evimin odası gibi kullanabileceğimi söylemişti. Bu hastanenin en sevdiğim ve tek sevdiğim kuralı buydu sanırım.
Hastanede ise yaşıtım birileri olması beni oldukça mutlu etmişti. Oldum olası yalnızlıktan kaçan bir kız olmuştum ve o hastane odasında tek başıma olmak beni fazlasıyla gererdi.
En azından Eylül ile arkadaşlık etme şansım olacaktı, yalnız kalmayacaktım...
Ela ve kardeşi Eda beni evden almaya gelmişti. Valizlerimi alıp arabaya yerleştirdiler ve yola çıktık. Hastane evimden, daha doğrusu eski evimden yaklaşık yarım saat uzaklıktaydı. O yüzden bu süre boyunca başımı cama yaslayıp gözlerimi kapattım.
"Bal, annenlere haber verdin mi?" bunu söyleyen Eda'ydı. Başımı iki yana salladım. "Hayır ameliyattan sonra söylemeyi düşünüyorum." dedim. Sesim boğuk çıkmıştı. Gece boyu bunu düşünmüştüm ve annemleri İstanbul'a çağırsam bile kalacakları bir yer yoktu. Hem telefondan öğrenmek de onları yıpratırdı. Onları bu şekilde üzmeye hakkım yoktu.
"Ya.." diyip sustu. Ne demek istediğini anlamıştım. "Ya ameliyattan çıkamazsam diye merak ediyorsun değil mi?" kısaca başını salladı.
"Çıkacağım. Bu hastalığın beni yenmesine izin vermeyeceğim Eda, hiç merak etme."
Eda başını sallayıp arkasına yaslandığında Ela lafı alarak yerinde kıpırdandı.
"Hadi kahvaltıya gidelim. Nasıl olsa hastane için daha erken." sabahtan beri bir şey yemediğimden başımı salladım.
Sahil kenarında kapalı bir kahvaltıcıya geldiğimizde herkes sesini çıkarmadan manzarayı izliyordu. Belki anlatacak, konuşacak çok şey vardı ama biz susmayı seçiyorduk.
Dakikalar birbirini kovalıyordu ve bu suskun kahvaltıdan sıkılıp kızlara döndüm.