Sabah olduğunda oldukça yorgun bir şekilde uyanmış, sırtımdaki ağrıyı yok etmek için biraz spor yapmış sonrasında gelen hemşire ile günlük tekrarlanan rutin kontrollerden geçmiş ve ilaçlarımı almıştım.Eylül sabah beraber kahvaltı yaparız demişti bu yüzden uyanmasını bekliyordum. O uyanana kadar valizimden resim malzemelerimi çıkardım ve küçük tahta şovalyemin üzerine tuvali yerleştirip boyalarımı hazırladım.
Onları cam kenarında güneş vuran bir yere koyduktan sonra dolaptan resim yaptığımda diğer kıyafetlerimi kirletmemek için giydiğim beyaz tulumumu çıkardım ve civcivli pijamamın üzerine geçirdim. Sonra cam kenarındaki koltuğa oturdum ve resme başladım
Bugün turuncu ağırlıklı bir resim yapmak istiyordum bu yüzden turuncu boyamı paletime döktüm.
İlk önce karakalem ile taslağımı oluşturdum. Yapacağım resim şimdiden içimi sıcacık etmişti.
Taslak tamamen oturduğunda yavaşça ince fırça ile boyamaya başlamıştım.
Resimde turuncu tuğla bir duvar ve duvarın önünde sarı renkte elektrikli motosiklet, motosikletin arkasındaki küçük sepette beyaz bir kedi ve duvarın hemen yan tarafında kahve tonlarında kitapların olduğu bir sahaf vardı.Resmi boyadıkça birçok ayrıntı ile karşılaşmak beni çok mutlu ediyordu. İlkokul zamanlarından beri resim çizmek en büyük tutkum olmuştu. Zamanla içimdeki yeteneği fark edip kurslara gitmiş ve iyice gelişmiştim bu konuda. İyi ki kafa yormuşum bu konuda diyorum. Yoksa şuan muhtemelen odanın içinde patlıyor olurdum.
Yaklaşık bir saat boyunca resmim üzerinde yoğunlaştım ve biraz müzik açarak iyice motive ettim kendimi. Bir saatin sonunda resmin tamamlanmasına yakın kapı tıklandı.
Eylül kapının ardından "Balım, müsait misin?" dediğinde "Girebilirsin." dedim.
Kapıyı açarak içeri girdiğinde ona kocaman gülümsedim ve "Hoşgeldin, seni biraz bekletmem gerek, resme dalmışım ve saatin farkında değildim. Hemen giyinip geliyorum." dediğimde gülümseyerek başını salladı.
"Sorun değil bekliyorum, bu arada izin aldım hastaneden birkaç saatliğine maske ile çıkabilirmişiz." Ona başımı sallayarak dolaptan mor bir eşofman takımı ve makyaj çantamı alıp banyoya ilerledim.
İlk önce eşofman takımımı giymiş, altın sarısı kalçama kadar uzanan saçlarımı taramış, sonrasında hafif bir makyaj yapıp banyodan çıkmıştım.
Saçlarımı kulağımın arkasına koyup çıkardığım pijamaları katlayıp dolaba yerleştirdim.
"Eylül?" diyerek arkamı döndüğümde kuruması için camın önüne koyduğum resme baktığını gördüm. Bakışları "efendim?" dercesine bana döndü.
"Burada kıyafetlerini nasıl yıkıyorsun?" Aklıma birden bire gelen soru onu güldürmüştü.
"Genelde kuru temizlemeye veriyorum. Ama bazen annem uğrayıp da alabiliyor. Evde yıkıyor yani. Burada öyle bir şansım olmuyor ne yazık ki." Kaşlarımı çattım.
"Odanda hem çay hem kahve makinesi var, bence onu da alabilirdin." dedim hafif bir tebessümle.
"Hastaneden kovulmamak için çamaşır makinesi getirmedim ne yazık ki." dedi dudaklarını sarkıtarak. Bu beni güldürmüştü.
"Ee hadi, hazırsan çıkalım." dediğinde dolaptan sarı şişme montumu alıp üzerime geçirdim. Çantamı, telefonumu ve bana verdiği tıbbi maskeyi de yüzüme geçirdim ve yavaşça odadan çıktık.
Büyük sürgülü kapının yanında bulunan bir cihaza cebindeki kartı okuttığunda benim olan kartı yanıma almadığım geldi. Ama Eylül yanımda olduğundan çok takmadım. Ne de olsa beraber dönecektik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanser ve Bal
Ficción GeneralYaşamdan ümidini kesmeye başladığı ve hayata daha çok bağlandığı günün aynı gün olduğu bir kız düşünün. Hasta... hem de çok hasta. Bir çok tedaviden geçecek, ameliyatlar, ilaçlar iğneler ve bunun gibi birçok şey.. Peki ya bunlarla beraber bir de h...