Merhaba benim adım Serdar 23 yaşındayım ve Bartın’da yaşıyorum. Anlatacağım bu olay 4 sene önce başımdan geçti. Bütün her şeyi size üzerine eklemeden olduğu gibi anlatacağım.
Yıl 2016,
Acemi birliğimi bitirmiş dağıtım iznine çıkmıştık. Acemi birliğimi İskenderun’un Hatay ilçesinde deniz alayında bahriyeli olarak yaptım. Buraya kadar sorun yok 7 gün boyunca iznin ardından usta birliğime doğru gitmeme son 1 günüm kalmıştı. Evde son gecemdi. Bu arada usta birliğimi İstanbul’da yaptım, ama size adres vermek istemiyorum. Sadece şunu bilin ki orası şu an faaliyet de değil kapandı. Evde son gecem uyumak için yatağıma gittim, ama gözüme uyku girmiyordu. 28 gün acemi birliğimin ardından 1 hafta ailemin yanında kalmak güzeldi, ama tam alışmışken yarın tekrar ayrılacaktık. Koskoca İstanbul bilmediğim bir yer, bilmediğim bir askeriye ve tanımadığım insanlar, rahat edecek miyim? Yeni arkadaşlarla kaynaşacak mıyım? Gibi düşüncelerle beynimi meşgul ederken gözüm dalmış ve uyumuşum. Gerçek mi yoksa rüya mı anlam veremediğim bir şey oldu. Hani öyle olur ya tıpkı gerçekmiş gibi aynen tam da öyle bir durumdu. Askeri elbiseli, zayıf, kısa boylu gençten bir çocuk yanıma geldi rüyamda.
“Merhaba benim adım Timur” dedi.
“Yarın usta birliğine teslim olacaksın korkma, endişelenme benim orada bir emanetim var. Onu al ve sakla…” dedi.
“Şimdi bana eline ver. Sana askerlik yapacağın yeri göstereceğim.” dedi. Ben şaşkınlıkla,
“Tamam gidelim, ama ne emaneti?” dedim.
“Zamanı gelince sana söyleyeceğim.” dedi. Elini tutum ve beni deniz kenarında bir yere bir binaya getirdi. Her yer asker dolu rütbeli rütbesiz onlarca,
“Burası senin askerlik yapacağın yer.” dedi ve kışladan içeriye girdik. Nizamiye kapısı çok büyük ve yeşil renkliydi. Girdik içeriye sol taraf deniz sağ taraf kara üst tarafı da ormanlık alandı. Sonra bir binadan içeriye girdik. Merdivenlerle alt kata doğru indik. Sonra bir kapıdan orman gibi bir yere çıktık. 100 metre yürüdükten sonra bir nöbet kulübesinin önünde durduk.
“Emanet burada” dedi ve o an bir anda uyandım. Sabah olmuştu bile kalktım ve elimi yüzümü yıkadım, ama ben halen rüyanın etkisindeydim. Ailece kahvaltı ettikten sonra veda vakti gelmişti. Klasik asker uğurlaması, ağlamalar, sarılmalar derken ben otobüse bindim ve İstanbul yollarına düştüm. Yol uzun yaklaşık 20 saatlik yol 6 saat gittikten sonra otobüs mola verdi. Çay, çorba falan içtikten sonra sigara içmek için dışarıya çıktım. Sigarayı yaktım ve yanıma gençten bir çocuk yaklaştı. Başında kapüşon vardı.
“Ateşini rica edebilir miyim?” dedi.
“Tabi” dedim ve verdim. Sigarasını yaktı ve
“Emaneti unutma!” deyip yanımdan uzaklaştı. Ben hayretler içindeydim. Peşinden gittim, aradım ve bakındım, ama bulamadım. Neyse mola saati bitmişti. Otobüse bindik ve yola devam ettik. İstanbul’a kadar uyumuşum. Saat sabah 08.00 Harem otogarında indim. Taksiye bindim ve birliğimin adresini verdim. Taksici abi sağ olsun beni yol boyunca askerlikten soğutan anılarıyla beraber birliğimin önünde indirdi. Artık teslim olma vakti geldi ve sanki ben burayı hatırlıyor gibiydim. Evet evet burası rüyamda gördüğüm yere çok benziyordu. Aynı rüyamdaki gibi büyük yeşil kapıdan nizamiye girdim. Kapıdaki usta askerlerden biri üzerimi aradı, valizlere baktı ve bana karargâha kadar refakat etti. Yürüyoruz, ama aynı rüyamdaki gibi sol taraf deniz sağ taraf kara ve üst tarafta da ormanlık alan var. Karargâh binasından içeriye girdik. Merdivenden iniyoruz. Evet doğru bildiniz aynı rüyamdaki gibi merdiven tıpa tıp rüyamda gördüğüm yerdeydim. 14 ay boyunca burada kalacaktım. Ben berber olduğum için nöbet falan hiç tutmadım. Beni berber salonuna verdiler. 13 ay boyunca berberlik yaptım. Bu 13 ay boyunca da hiç nöbet tutmadım. Elime silah bile almadım. Akşama kadar saç keserdim. Bu süre zarfında da hiç garip olay yaşamadım. Ta ki teskereme son 1 hafta kala, günler geçmiyor ve saatler ilerlemiyordu. Askerliğin son günleri böyledir. Teskere alıp kurtulacağın günleri iple çekersin ve zaman bir türlü geçmez. Hizmetten de düşmüşüm ve hiçbir iş yapmıyorum. Akşama kadar relax serbestim. Yine bir gece zamanın durduğu gün ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette dolaşırken Ankaralı devrem yanıma geldi. Bana,
“Oğlum zaman geçmiyor. Ne yapsak?” falan dedi. Çok sıkıldım. Ardından yanımıza 2 arkadaş daha katıldı ve Ankaralı olan o arkadaş,
“Ruh çağıralım.” dedi.
“Oğlum kafayı mı yediniz yakalanırsak askerliği yakarız!” dedim. Bir şey olmaz falan filan derken Ankaralı tezgâhı kurmuş sistemi yapmıştı bile. Kendimizi ruh çağırırken bulduk. Sonra bu çocuk birtakım dualar okudu, mumlar falan yaktı ve
“Herkes elini fincana koysun” dedi.
“Tamam” dedik. Sonra bu çocuk,
“Ey ruhani geldiysen bize bir işaret ver!” dedi, ama öyle konuşmalar, öyle hareketler, öyle dualar yapıyordu ki zannedersiniz 40 yıllık cinci hoca ve sonra tekrarladı.
“Ey ruhani geldin mi? Eğer geldiysen işaret ver!” dediği anda yanan bütün mumlar söndü. Rüzgâr yoktu, kimse de üflememişti ve tekrar yaktık. Sonra fincan kendiliğinden oynamaya başladı ve bir şeyler yazıyordu. Elimiz fincanda da değildi ve kendiliğinden hareket ediyordu. Size cininin yazdığını söylüyorum.
“Şimdi iyi dinleyin sakın arkanıza dönmeyin! 4 kişiyiz ve biz zararsız 3 kişi sizi arıyorlar.” Aynen bu şekilde yazdı. Biz soru bile sormamıştık, ama sonra Ankaralı arkadaş,
“Kim bizi arıyor?” dedi.
“Onlar çabuk çıkın çabuk!” yazdı ve biz her şeyi orada bıraktık kaçtık. Dışarıya çıktığımızda nöbetçi astsubay ve 2 çavuş bizi arıyordu. Allah’tan olayı ucuz atlattık. Teskeremin son 3 günü sıkıntıdan nöbetçi çavuşla yer değiştirdim. Sabaha kadar nöbeti ben tutacaktım. Nöbet tutanları götürüp getirecektim nöbet kulübelerine. Gece 03:00 – 05:00 nöbeti askerlerini hazırladım. Nöbet değişimlerini yaptırdım. İşim bitmişti. Gece vakti tek başıma aylak aylak dolaşıyordum. Sonra ne olduysa o rüyamda gördüğüm kapıdan dışarıya çıktım. Ormanlık alanda ilerlerken rüyamda gördüğüm Timur aklıma geldi. Bana gösterdiği nöbet kulübesine doğru ilerlerken Timur bir anda karşıma çıktı. Bana,
“O ruh çağırma ritüelini aslında ben size yaptırdım. Yoksa ben buraya gelmezdim. Şimdi sana dediğim şeyleri yap!” dedi.
“Nöbet kulübesinden içeriye gir.” dedi. Girdim.
“Yerdeki kırık tahtayı sök.” dedi ve
“Araya sıkışan alyansı oradan çıkar.” dedi. Aynen dediklerini yaptım ve gerçekten de orada bir alyans vardı. Her şey gerçekti ve rüyada değildim.
“Bunu al askerliğin bitince Konya Meram’daki şu adrese götür ve kapıyı açan ilk kişiye ver.” dedi. Sonra ortadan kayboldu. Ben hemen nöbetçi astsubayın yanına koştum, ama olayı anlatmadım. Sadece,
“O nöbet kulübesinde daha önce ne yaşandı?” diye sordum. Nöbetçi astsubay da
“Orada bir askerin şehit vardı.” dedi. Şimdi size detayları anlatıyorum.
“2000 yılında Timur burada askerlik yapmış. Bir gece Timur’un arkadaşı hastalanmış ve onun yerine Timur’u nöbete götürmüşler. Sonra Timur o kulübe de kafasına sıkmış intihar etmiş. Sebebini kimse çözememiş.” Benim askerliğim bitti ve teskeremi aldım. İlk işim Konya’ya gitmek oldu. Adrese gittim ve kapıyı çaldım. Kapıyı bir kadın açtı. Özür dileyerek konuyu anlattım ve kadın ağlamaya başladı. O kadın Timur’un eski karısıymış. O askerdeyken kadın onu terk etmiş ve boşanma davası açmış. Timur’da o gece orada o nöbet kulübesinde canına kıymış. Kadında o günden sonra hiç evlenmemiş. Ben olanı biteni baştan sona kadına anlattım. Kadın da,
“Ben de hep aynı rüyayı görüyordum. Timur rüyama gelip,
“Emanetini getireceğim.” diyordu. Demek o emanet dediği buymuş.” deyip ağlamaya başladı. Bende müsaade isteyerek oradan ayrıldım ve ailemin yanına dönmek üzere yola çıktım. O asker beni seçmişti.
“Emanetini verdim kardeşim. Umarım rahat etmiştir için.” Aradan 4 sene geçti. O günden beri Timur’u hiç görmedim. Rüyama dahi artık gelmedi. Sanırsam artık rahat bir şekilde mezarında uyuyordur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
panarolmal Aileniz
Terrorburda korkmaya esrarengiz olayları beraber çözmeye varmisiniz gerek sizin yasadiklariniz gerekse yazdığımız hikayelerle sizlerleyiz Günde en az iki hikaye