Soğuk zeminde sarsak adımlar atarak ilerliyordu. Çıplak ayakları ile zemin adeta buzdan piste dönmüştü. Her adım atışında keskin soğuğu hissetmemesi mümkün değildi. Birkaç kere yere düşmesiyle iyice gerilsede yürümeye devam etti. Nerede olduğunu hala çözememişti. Ayak bastığı yer buz etrafı ise karanlığın en koyu tonuna sahipti. O yüzden hiçbir şey göremiyor yavaşca ilerlemeye çalışıyordu. Vücuduna sinen soğukluk daha da ürpermesine neden oluyordu. Sanki yorgun bedeni buzdolabına hapsedilmiş gibiydi. Buna benzer durumları yaşamaktan bıksada elinden bir şey gelmiyordu. Kabul etmek başkaydı, alışmak başka. Ömrü boyunca yaşadığı bu tuhaflığa alışamayacaktı, içten içe biliyordu.
Amanı olmayan soğukluğu hissediyor ama onu ısıtacak hiçbir şey bulamıyordu. Karanlık gözüne hiç bu kadar ürkütücü gelmemişti. Nerede olabileceğini düşündü bir süre ama nafileydi. Zaten ne zaman bulabilmişti ki! Küçüklüğünde hayal meyal hatırladığı rüyalar şimdi onun karabasanı olmuş, hayatını da kabusa çevirmişti. Daha küçük bir çocuk iken bu rüyalar ile tanışmış olsada o zamanlar ona daha kolaydı, hiç olmazsa hatırlamıyor ya da uyanınca hemen unutuyordu. Sanki bir kalkan vardır da sürekli onu koruyordu. Ne zaman büyüdü o kalkan inceldi ve etkisini yitirdi.
Her şey o kadar garipti ki... Şüphesiz en mantıksızı da rüyalarında onu çağıran kişiydi. Yüzü dahil hiçbir şeyi yoktu. Sadece boğuk, tüyleri diken diken eden ve her harfi ayrı bir yankı yapan bir sesle onu çağırıyordu. Bu boşluğun sesini dinlemek gibi bir şeydi. Sebebini bilmesede merak etmeden duramıyordu. Ondan ne istiyor olabilirdi, bilmiyordu. Biliyordu, o onlar gibi değildi. İçten içe öyle hissediyordu. Suçlu olmayan biri ama kimdi? Belki de onun gibi biriydi; uykuya teslim olduğunda mezarlığa düşen bir ruh. Evet ölüler onu rüyada bile rahat bırakmıyordu, özelikle son birkaç yıldır. Bazen ne yapacağını bilemiyor, görmezlikten geliyordu. Ta ki hayatını değiştiren o olaya kadar. Karanlığın ortasında, çıplak ayakları ile buzun üzerinde adım atmayı kesti ve hayatının en büyük pişmanlığını tekrar hatırladı. Rüyada bile unutmasına imkanı olmayan pişmanlığı...
Emniyetten yorgun geldiği bir akşam üstünü bile değiştirmeden uyuyakalmıştı. Üst üste işlenen cinayetlere ekip olarak yetişmekte zorlanıyorlardı. Toplumun içinde gittikçe artan vakalar insanları da tedirgin ediyordu. Yolda güvenli bir şekilde yürümekten korkar olmuşlardı. Nedir bu kadar ölümün sebebi? Bir insanı öldürmek demek bir hayatı öldürmek demektir. Kim bilir kaç insan o hayatın içinde yaşıyordu? Bu kadar kolay olmamalıydı ama değişen dünya bu durumada alışıyor, görmezlikten geliyordu. Bu şartlar altında vakalara yetişmek zorlaşıyordu. Belkide bu yüzden bedeni yorgun olsa da ruhu daha çok yoruluyordu. Gördüğü garip rüyalar yüzünden uykudan keyif alamaz olmuştu. Hem de çok uzun bir zamandır. Mecbur olmasa o rüyaları görmemek için hiç uyumazdı. Ama bedeni en fazla iki gün uykusuzluğa dayanabilirdi. Sonrası yoktu işte. O da kaçmayı seçti bu yüzden, bu mantıksız olaya aklı yetmiyordu. "Bu nasıl olur?" diye diye kabullenemiyordu. İnkar en iyi kaçma yöntemi değil miydi? Yok saydı gördüklerini hiç o rüyaları görmemiş gibi hatta tedaviye bile başladı. Tek istediği rahat bir uykuydu, kan ve ceset değil. İş hayatında yeterince görevi gereği görüyordu zaten. Bu yüzden yardım almaya karar vermişti yoksa bir süre sonra rüya ile gerçeği ayırt etmesi mümkün olmayacaktı.
Her gece farklı farklı cinayetleri rüyasında görüyordu. Psikoloğu mesleki deformasyon sonucu beyninin ona kurmaca bir dünya kurduğunu söylesede içten içe inanmıyordu. Çünkü gördükleri gerçekti, biliyordu. Tabi bunu doktoruna söyleyemezdi. Eğer söyleseydi severek yaptığı mesleği tehlikeye girerdi. Her ne kadar zor bir iş olsa da hemen hemen her gün gördüğü cinayet kurbanları ondan son bir şey istiyor gibiydi:
"Hakkımızı ara, zorla elimizden alınmış olan hayatımızın hakkını. Bu, soğuk bedenimizin son isteği. Bizi huzura kavuştur."
Bu sessiz çığlığa o sessiz kalamıyor ve işine dört kolla sarılmaya devam ediyordu. O haksız yere öldürülen, zorla yaşamına son verilmiş insanların belki de son sesi olmak istiyordu. Yani adalet istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MO:RÜYA (KİTABA ARA VERİLDİ)
Mystery / Thriller(Kriminolojide MO; suçlunun imzasını tanımlamak için kullanılır. Tam açılımı Modus operandidir. Kısaca katilin izi diyebiliriz.) Rüyalar her zaman toz pembe değildir ve uyumak bazen acı çekmek demektir. Peki ya başkasının rüyasına girebilseydiniz n...