-4-

119 62 79
                                    


İşte böyle böyle tanıştı seninle kalbinin diğer yarısı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



İşte böyle böyle tanıştı seninle kalbinin diğer yarısı. Bir dalarak, bir çıkarak. Ehli değildi dalgalar, ehil değildim ben. Ama yine de kayıp gitmedin kalbimden sen. Biliyorsun bundan sonra ne olduğunu. Biliyorsun 'sen ve ben'e ne olduğunu, gördün sonundaki noktaya kadar. Ama sen hep 'sen'i gördün. Hep 'sen'i bildin. Şimdi devam edeceğim anla diye 'ben'i. Kızsan da bana, reddetsen de artık beni. Gör gözlerimden bir saniyeyi.


İyi bildiğin şeyleri uzun uzun anlatmayacağım elbette. Ne kalbimden dilime sözlerimi ne de utangaç gülümsemelerimi. Gözler kalbin aynasıysa eğer biliyordun işte yerini. Gerek yoktu 'seni seviyorum' demeye. Olmuştuk işte gayriresmi iki sevgili. Tutmuştuk en güzel köşesinden hayatın. Çevirmiştik yaprağı temiz, beyaz bir sayfaya. Bir aşk, iki kalem. Sen şaşkındın belki, belki de biraz temkinli. Ben ise asiydim var olan yazım kurallarına.


Ne kadar ustaydı ki elim? Acemiydim işte. Titrerdi çizgilerim yan yana geldiğinde seninkiyle. Ya çizsem ne çizebilirdim? O kadar çok şey vardı ki içimde, vuramıyordum hiçbirini kağıda, sokamıyordum hiçbir şekle. Ya gerek var mıydı bırakmaya her şeyi yarına iz iz? Kağıt olmasın. Kalem olmasın. Silemesin işte silgiler yan yana gelen iki hayat çizgisini.


Hatırlıyorum senin attığın ince, zarif bir çizgiyi. Hatırlıyorum o basit sokağı, akşam güneşini. İşaret etmiştin parmağınla hoş, yalnız bir çiçeği. Sonra bana dönüp merak etmiştin:


"Erkekler çiçek sevmez mi?" diye.


Baktım. Düşündüm. Bilemedim. "Bana hiçkimse çiçekleri sevmem gerektiğini söylemedi." dedim.


"Sen sormadın mı kendine?" dedin alaycı bir gülümsemeyle.


"Sen sordun mu kendine?" diye atıverdim cevap hakkını üzerine.


Durdun. Çiçeğe baktın. Dokundun. Kokladın.


"Bana da hiçkimse çiçekleri sevmemem gerektiğini söylemedi." dedin. "Ama yine de sevmiyorum." Buruk bir şefkatle bıraktın çiçeği.


"Yani kadınlar çiçek sevmez mi?"


Omuz silktin. "Ben sevmiyorum." dedin ben'in üzerine basa basa. "Toprak olsam hasrederim çiçeğe. Ama toprak değil hayatım ben. Hayatın çiçekleri hayallerdir."


Sonra göz kırptın bana. "Sen hala cevap vermedin."


"Sanırım sevmiyorum." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.


"Sana bir soru daha soracağım ama önce söylediklerimi yap." dedin. Gözlerinle çiçeği işaret ettin.


Yanına gidip her yanına dikkatlice bak, dedin.

Yavaşça dokunup yapraklarını hisset, dedin.

Yaklaşıp sakince kokla, dedin.

Yaptım.


"Şimdi... Birisi olmadan söyle. Sen çiçek sevmez misin?"


Saniyelerce sessiz kaldım. Bir sana bir de çiçeğe baktım. İkinizde de değildi soru işaretinin yeri. Senin merak ettiğin şey çiçek değildi.


"Sanırım seviyorum." dedim tebessümüne aynı şekilde karşılık vererek.


Ama benim de merak ettiğim bir şey vardı sende.


"Hiç görmediğin bir çiçeği," dedim sakince, "ömrün boyunca bekler misin filizlenip yetişsin diye?"


Şaşırdın. Anlamadın ne dediğimi. Cevap vermedin.


"İşte sana onu getireceğim."


Sen, benden önce Aşksiyahı nedir bilir miydin?


***


Hayatın çiçekleri hayallerdir.


Gözlerini kapatsan, kalsan ışığın eremediği zihinodalarında. Kaç tanesi biter, kaç rengi yayar tâcında. Açsan da gözlerini, savursan da polenleri,  hissedersin işte güllere boğmuşsun kendini. Niye, neden yazık olsun ki yaşamak burnunda çiçek kokusuyla? Heyhat o bir hayalini bile diri tutamayanlara! Kalsan da yapayalnız renk renk düşler bahçesinde, hiçbir kalın çiti gerçeğin bölemez mutluluğun tarhını.


Koş, konuş, dağıt sarmaşıkları uzaklara uzaklara. Yüreğinden aldığın bir çiçek uzat sevdiklerine. Her gülümseme olsun havada bir gül tüveyci.


Ve bir de...


...unutma ışığa utangaç fideleri.


Gölgelere gömülürse eğer ebediyen, onlar zehrolur toprağına, bahçene.


Bana olduğu gibi.


Bana yaptığın gibi.


Ama henüz ikimizin ortak bahçesindeydik şu an. Henüz gölgelere bakmadığımız an. Aydınlıktı günün güneşi, geliyordu ağaçlardan yarına unutkan cıvıltılar. Batmayacaktı. Tek bir bulut parçasıyla lekelenmeyen o ışık bitmeyecekti. Her ne kadar akrep koysa da kolunu aramıza, daha elin elimde ısınmadan. Yetiyordu işte sıcak tutmaya içimi seninle beraber geçirdiğim yelkovan.


Zaman. Sahi, neydi ki zaman? Seninle birlikteyken neredeydi? Ayrı yönlere döndüğümüzde neden dakika dakika rahatsız ederdi? Hep derdim ki bu, yeni günle geçen tatlı bir acı. Ama gün geldi getirdi mutluluğuma kalın gövdeli bir darağacı.

AşksiyahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin