-5-

101 58 72
                                    


Yüzünden belliydi bir şey çıkacağı sözünden. Ben neşeliydim her zamanki gibi. Bilmiyordum sarkıtacağını mutluluğumu cennetin köşesinden.


"Bunun doğru olduğunu düşünmüyorum." dedin. Yüzüne düşmüştü pişmanlık gölgesi.


"Ben ve sen... olmaz." dedin. Kırgındın. Bana değil, kendine. Hüzün bürümüştü sesini, duymak istemiyordun kendini.


"Ben..." dedin o sözü söylemek için. Atıldım, izin vermedim o kelimelerin birleşmesine.


"Ben," dedim hiddetle, "ne körüm ne de aptal. Sadece senin sevdana muhtaç bir yüreğim ben."


Konuşmadın. Başını yana yatırdın üzgün bir ifadeyle. İki yana salladın.


"Eğer aramızda bir boşluk görüyorsan," dedim yalvarır bir sesle, "onu bende görüyorum. Ama ben tam olarak ne görüyorum biliyor musun? Bir çukur. Seninle aramızdaki takvim yapraklarını doldurup ateşe vereceğim bir çukur! Küllerinin üzerine basacağım tek bir parçası bile canlı kalmasın diye. Ben vazgeçmişim işte damlayan kumların kurallarından, senin bu endişen niye?"


"Seversin," dedin neredeyse fısıldar bir düşkünlükle, "başkasını da seversin."


"Sevmem! Sen çıkacaksan eğer kalbimden, başkasına onu yer etmem!"


"Ya ben? Kalsam da orada, sana yar olabilir miyim ben?"


"Sen olursun," dedim gözlerinin içine bakarak. "Ama ancak sen olursan." Tuttum ellerini ellerimle, kaldırdım gözlerine doğru iyice gör diye. "Sen bu değilsin. Ben senden duymak istiyorum sözlerini, ağzından değil."


Cevap vermedin.


"Sen değil miydin bana bir çiçekle ben olmayı öğreten? Kelimelerden fazlası olmayı gösteren sen değil miydin? Öyleyse niye ihanet ediyorsun kendine? Neden yılların üstün gelmesine izin veriyorsun gözlerine?"


Cevap vermedin.


"Şimdi ayrılacağım yanından ama tekrar geleceğim. O zaman o soruyu soracağım. Eğer bir cevap vereceksen bana, sen ol konuşan, birisi değil. Eğer kopacaksa aramızdaki bağ, sen kes onu, aynadaki değil."


Gittim. Uzaklaştım senden. Gittim ama ayrı kalamadım senden. Ya, dedim, ya en büyük kötülüğü istersen benden? Ya dur dersen kalbime, ya alırsan canımı? Sen olmazsan neden yaşar bu beden? Hayaller, dedin, çiçekleridir hayatın. Şimdi kurumayacak mı hayallerim, solmayacak mı hayatım? Düşmek istemiyorum düşlerimden cehennemine günlük hayatın. Seninle güzel işte bir saniyesi bile hülyamın. Gittim. Uzaklaştım senden. Gittim ama dönmeyi beceremedim. Saplanır da çıkamaz diye dişleri kederimin, gelip sana sormaya cesaret edemedim.


Ama sen ettin.


Çağırdın beni o açmaya korktuğum telefonla, geldim.


Ve cevap verdin.


Git,

Uzaklaş benden,

Bir daha olma hayatımda,

Alış yaşamaya uzakta benden,

Yokum artık hayatında,


...demedin.


Basit değildi bu sefer ama sen bana yine en güzel sözleri söyledin.


Sarıldım sana ilk defa. Sıradan bir veda sarılması değildi bu kez, kavuşmaydı sana bir daha. Açtı işte kirli nehrimin üzerine bir gökkuşağı. Yeniden parladı gözlerimde mutluluğun rengi. Kaybetmemiştim işte seni, duruyordun hala en kutsal yerde. Tek melekli cennetimde.


Ama sana söz vermiştim, hatırlar mısın? Bir çiçek. Ömür boyu beklenecek bir çiçek. Onu sana getireceğim demiştim. İşte o gün gösterdim sana o çiçeği. Bilmeliydin. Madem ki kalacaktık beraber bu ömürde, bilmeliydin. Bahçemin gölgesinde kalan o çiçeği görmeliydin.


Baktın bir ucundan diğerine. Şaşırdın.


"Bu çiçeğin taçyaprakları çok sivri." dedin.


"Onu seven onu koklayamasın diye."


"Ve gövdesinde de dikenleri var." dedin.


"Onu seven ona dokunamasın diye."


Daha da şaşırdın. Canın yanmamıştı elbette. Çiçeğin kendisi değildi elindeki. Bir çizimdi. O kara renkli çiçeğin kağıtta bir nüshası.


"Bu yüzden mi onu getiremedin?" dedin. Öyle çocuksu, öyle masum bir soruydu ki bu, saflığına karşı gülümsemeden edemedim.


"Bu sensin." dedim.


O Aşksiyahı sendin.

AşksiyahıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin