•Bu bölüm argo kelime içerir•
I don't complain about the rain and the cold after being with him
***
"Sonunda bana geldin Chaeyoung"
Adımı bilmesi içimdeki korkuyu daha da alevlendirirken kendimi savunmak için bir şey aramaya başladım. Uzun süre bakındıktan sonra az önce yanımda ölen adamın silahı görüş açıma girdi. Aniden doğrulup silahı elime aldım ve gölgeye doğru doğrulttum. Az önce ki korkum yetmezmiş gibi birde başka biri çıkmıştı, çetemiydi bunlar? Beni tanıması ve böyle bir ormanda olmamızdan dolayı beni kaçıran adamlardan biri olabilirdi. O gün aklım da canlanınca ellerim titrer ve nefesim kesilirdi. Kabusumun sebeplerinden biriyse kesinlikle ölmeyi hak ediyordu.
İçimde ki ses hiç düşünmeden tetiğe bas diyordu ama aklım suçsuz olma ihtimalı olduğunu gözümün önüne sürüyordu. Karasızlık her zaman benim başımın belası olmuştu. Bir kere olsun içimde ki sesi dinlemek istiyordum. Belki beni öldürmek isteyenlerden değildi ama az önce ki adam gibi arkadaşlarımı öldürmeye çalışabilirdi.
Gölge gittikçe daha fazla yaklaşıyordu. Şimdi vurmazsam bir daha vurma şansım olmaya bilirdi. Elimi tetiğe koyup derin bir nefes aldım. Hiç düşünmeden birden tetiğe bastım. Çıkan sesten korkan Jennie ve Lisa kulaklarını kapatıp yere çömeldiler. Gözlerimi kızlardan kaçırıp döndüğümde şaşırmıştım, olduğu yerde öylece dikiliyordu. Acaba ıskalamış mıydım?
Kısa bir duraklamanın ardından tekrar yaklaşmaya başladı. Korkuyla gölgeye doğru defalarca ateş etmiştim ama ölmüyordu. Dokuz canlı falan mıydı bu? Ya da ben mi beceriksizdim?
Kaç kere ateş etmiştim bilmiyorum ama tetiğe basmama rağmen ateş etmediğinde mermilerin bittiğini anlamıştım. Geri zekalı adam neden bu kadar kullanmıştı bunu! Gereksiz işler olduğunda olur ama işe yaracağı zaman biterdi zaten.
Hala mermi gelmesinin umuduyla tetiğe basarken gölge ile aramızda 1 adım mesafe vardı. Gözlerimi kapatıp ateşlemesi için dua ederken elimde bir hareketlenme hissedince birden gözümü açtım. Gölge silahın ucunu tutmuştu. Simsiyah görüntüsü yakınlaşmasına rağmen netleşmemişti. Birden elimden silahı çekip eve doğru fırlattığında çaresiz bir şekilde silahın gittiği yöne baka kalmıştım.
Yüzüme doğru eğilip fısıldar bir şekilde konuştu.
"Tch tch! Chaeyoung ne yapıyorsun?"
Korkuyla gözlerimi büyültüp ellerimi ona doğru savurmaya başladım.
"Kimsin sen? Nesin böyle?"
Karanlık gözüken slüeti birden aydınlanınca gözlerimde ki kamaşmayı engellemeye çalıştım. Gözlerimi açınca büyülenmiş gibiydim. Olağan üstü bir varlık gibiydi, çok güzel yüz hatları vardı. Bir süre yüzüne kilitlenmiştim ve ne gibi bir durumda olduğumu unutmuştum. Çok tanıdık geliyordu ama bir o kadar da yabancıydı. Başını sağa sola sallayıp elini saçlarından geçirdiğinde odağım tamamen bozulmuştu.
"Aish cidden beni hatırlamıyorsun değil mi? Böyle olacağını ummuyordum. Bana böyle söylememiştin!"
"Ne demek istiyorsun cidden anlamıyorum! Kimsin sen nereden tanıyorsun beni?"
Yüzüme bakıp dalga geçercesine güldü
"Emin ol seni senden daha iyi tanıyorum"
Nefesimi bıkkınlıkla üfledim. Şifreli konuşmalarından hiçbir şey anlamıyordum. Dedikleri sadece ajan olduğunu düşünmemi sağlıyordu veya beni izleyen bir sapık. Konuşmaları sıkıcı hale gelmişti. Net bir açıklama yapmasını isteyecekken Lisa araya daldı. Konuşmamın bölünmesinden nefret ettiğimi bilirdi ama inadına yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in den Tod verliebt sein, rsk
Mystery / ThrillerAşk nasıl bir yoldu ki bizi hep aynı yerde buluşturuyordu? Farklı bir alemden ve farklı bir varlık dahası bir ölüm meleği... İnsanların canını alıyordu ve belki benimkini de alacaktı. Ama aşk acımasızdı, o vazgeçilmez biriydi ve ben ondan vaz geçeme...