26. Seni bir gün mutlaka geberteceğim.

999 187 77
                                    

3 gün sonra...

Geri gelmenin vermiş olduğu hafif rahatlıkla ellerini başından çekti Minho. Anlaşılan az önce bedenini terk eden kişiliği de baş ağrısını tıpkı kendisi gibi kaldıramamış, kollarını başına sarıp ağrının geçmesi için çabalamıştı. Ne olursa olsun Minho bu acıların kesinlikle çok can yakıcı olduğunu söyleyebilirdi. Özellikle her seferinde gitmemek için direnmek bazen işe yarasa da genel olarak canının daha çok yanmasından başka bir işe yaramıyordu.

Ellerini üzerindeki ceketin kumaşında gezdirdi. Siyah bir takım elbisenin içindeydi ve kalın bir kaban odadaki sandalyenin arkasında sarkık bir şekilde duruyordu.

Takım elbise giydiğine göre gelen kişi Lee Know olmalıydı. Dışarısı soğuktu fakat Minho bedeninde bir soğukluk hissetmiyordu. Bu yüzden onun şirkete gitmek için hazırlandığını anlaması zor olmadı, henüz dışarı çıkmamıştı.

Aynanın önünde duran telefonunu alıp tarihe baktığında üç gün olduğunu fark etti. Bu süre içinde ne olduğunu bilmiyordu. Jisung ne yapıyordu? Jeongin bir şeyler öğrenmiş miydi? Hiçbir fikri yoktu.

Ve en son bu evde yaptığı şey... Fena içmişti, en sonunda yine tüm hatırladıklarını kaldıramayıp kaçmıştı. Lee Know her zaman böyle söylerdi. Minho'ysa bilinçsizce onun haklı olduğunu düşünüyordu. Yaptığı şeyin Lee Know'un söylediğinden farkı yoktu ne de olsa.

Bu yüzden Lee Know gibi olma düşüncesi artık beynini daha çok kemiriyordu. Belki de bunca zaman hep yanlış ilerlemişti. Onun gibi güçlü olsaydı sorun yaşamazdı. Bedenini başkalarıyla paylaşması gerekmezdi. Gözlerini kapatıp kendi zayıflığına iç çekerken kesinlikle iyi hissetmiyordu. Hâlâ bedeninde ve zihninde bariz bir yorgunluk vardı.

Lee Know'un şirkete gidip ne yapacağını düşündü bir anlığına. Saat henüz sabahın sekiziydi ve Jungnam'ın şirkete gelmesine daha bir saat vardı. Gidip onu bekleme gibi bir düşüncesi olduğunu sanmıyordu, rahatsız etme amacıyla gidecek olsaydı tam saatini beklerdi.

Telefonuna gelen bildirim sesi dikkatini çektiğinde hemen telefonuna baktı. Ekranda Jeongin'e ait bir mesaj vardı. İrisleri ekranda gezinirken hızla mesajı okudu.

'Hyung, geri geldiğin zaman beni ara lütfen.'

Jeongin'in mesajı Minho'ya tuhaf bir huzursuzluk verdi. Bir şeylerin yolunda gitmediğini ya da yanlış bir şeyler olduğunu hissediyordu ama ne olduğu hakkında bir fikir de yürütemiyordu.

Arama sembolünü dokunarak telefonunu kulağına götürdü ve Jeongin'in aramayı cevaplandırmasını bekledi. Çok uzun sürmedi. Saniyeler içinde hattın öbür ucundan Jeongin'in yumuşak sesi duyuldu.

"Hyung? Geldin mi geri?"

"Geldim." dedi Minho. Dili dudaklarını sıyırdı. "Bir şey mi oldu?"

"Gerçekten sensin değil mi?" Jeongin'in şüpheci oluşuna hak verdi Minho. Lee Know daha önce de kendisini birkaç kez taklit ettiği için şimdi kuzenin böyle davranıyor olmasına şaşıracak değildi.

"Evet, en son hastanede Jungnam hakkında konuştuk." dedi Minho. Sonuçta Lee Know bunu bilemezdi. Minho'nun geri geldiğine sunduğu küçük bir kanıttı bu söylediği. "Bu kadar dikkatli olmaya çalıştığına göre önemli bir şey öğrendin sanırım."

"Emin değilim." Jeongin'in sesi fazla kararsızdı, üstelik oldukça da tedirgin çıkıyordu. "Şu doktor... Jisung senin için ne kadar önemli?"

"Nasıl?" Jisung'a bir şey mi olmuştu? Niye böyle bir soru soruyordu? Bir anda hissettiği korku duygusu yüzünden kalbine çöken ağırlıkla "Ona bir şey mi oldu?" diye sordu. Korkusu sesine de yansımıştı.

Who are you? | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin