Bölüm 6

186 0 8
                                    

Ayçanın söyledikleri bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Belki diyordum arasını düzeltmek için bunu yapmaya karar verdi böyle bir tatil organize etmek istedi, peki ben yaptıklarının ne kadarını düzeltebileceğini deli gibi merak ediyordum kalbim gerçekten eskisi gibi ona yakın olabilecek miydi, eskisi gibi kalbim onu sevebilecek miydi? Bilmiyordum, bildiğim bir şey yoktu ama hissettiğim şeyler vardı mesela bir daha Ayça ile eskisi kadar yakın olamayacağımız, Ayçanın bu yaptıklarının altında başka nedenlerin yattığı ve bunların benim için öğrenilmesinin iyi olmayacağı  gibi bir sürü kuruntu. Belki de gerçekten birer kuruntudan ibarettir. Umarım.

Kendimi bir an önce toparlayıp içeri geçmek istiyordum, çünkü beynimin içi susmayacaktı ve ben burada onu dinleyerek donamazdım. Nasıl da beynimin içinden iki kişiymişim gibi bahsediyorum...  Alara'ya döndüm o da donmuştu burnu kıpkırmızı olmuştu ''İçeri geçelim mi artık?'' dedim. Hemen yüzünü ve bedenini tam olarak bana döndürdü ve ''Bir an hiç söylemeyeceksin sandım. '' dedi gülerek içeri doğru geçtik. İçerinin sıcaklığını hissettiğimiz an yüzümüzdeki gülümseme daha da büyümeye başladı . Annemlerin yanına geçtik çay istedik hemen çaylarımızı yudumlarken üçü koyu bir sohbete odaklanmıştı ben ise yine her zamanki gibi dışarıyı izleyerek düşüncelere dalmıştım bu huyumdan nefret ediyordum, kendimle ve düşüncelerimle baş başa kalmaktan nefret ediyordum. Ne anın tadını çıkarabiliyordum ne de düşüncelerimin durmasını engelleyebiliyordum. İkisini de yapamıyordum ve böylelikle kendime zarar vermekten başka bir şey yapmıyordum.  Eğer bu bana beynimin bir oyunuysa ondan korkuyordum, evet korkuyordum aslında korkusunu haykıracak kadar korkusuz bir kızdım ben. Yalnızca korkanlar korkusuz korkaklardı kendini akıllı sananlar. Bazen kendimi böyle teselli ediyorum güçlü olduğumu hatırlatarak , ama sonra düşünüyorum ve diyorum ki ''İyi de ya güçlü olmak istemiyorum ki ben, ben güçlü olmak da istemiyorum güçlü olmak zorunda bırakılmakta.'' hayat neden böyle? Yani neden bizi üzüyor hem de çok üzüyor ama ödülümüzü kısa bir mutluluk olarak veriyor ve sonra bizi tekrar üzüyor. Neden bu hayatta mutluluk bu kadar kısa sürüyor? Yoksa biz mi mutluluğu elimizde tutamıyoruz, sahi mutluluk nedir? Yani şu devamlı aradığımız o duygunun ne olduğunu biliyor muyuz , ya da insan bilmediği bilemediği bir duyguyu da arar mı? İşte her şey böyleydi beynim hayat gibiydi bir şey düşünürdü tam onu dinlemeye başladığım an ardı arkası ve sonu kesilmezdi. Ben beynime hapsolmuştum, belki de çocukken işlediğiniz bir suçun cezasını beyninize hapis olarak ödüyorsunuz. Sizin demir parmaklıklarınız ise beyninizdeki düşünceler. Benim de cezam beynimdi. Belki bir gün susarlardı ama sanırım ben sustukları gün gökyüzüne yani evime ulaşmış olurdum sanırım işte o zaman susabilirlerdi. Bir anda gülüşme sesleri ile tüm dikkatim o yöne doğru ilerlemişti dudaklarımdan bir ''Ha'' çıktı. Babam benim bu şaşkın halime gülerek konuştu ''Diyorum ki palyaço burunlu kalmak istemiyorsan çayını iç'' onlar benle dalga geçerken elimle çay bardağına dokundum benim burnumdan daha soğuk bir hal almıştı, babam hemen yenisini doldurup önüme uzattı bir güzel içtim o sırada annem kulağıma eğilerek '' Dalgın görünüyorsun.'' dedi. Onu üzmek bu hayatta isteyeceğim en son şey bile değildi onun için hemen yüzüme bir tebessüm ekledim ve ''Yarın sizden ayrılacağım için sanırım bu dalgınlığım ve enerjimin düşmesi''  bana bakarak önce gülümsedi ardından yanağıma kocaman sıcak bir gülümseme bıraktı ve ''İstersen okul değişikliği yapabileceğini biliyorsun değil mi?'' dedi. Başımı salladım, evet biliyordum Ayça ile buralardan uzaklaşmak için büyük bir hevesle gitmiştik en çok ondan ayrı kalmamak için gitmiştim çünkü o benim çatısız evimdi yani bir zamanlar öyleydi. Oysa kendi bölümümde burada var ve ben artık ailemden ayrı kalmak istemiyordum. Ailenizden birini kaybedince sanki diğerlerine de bir şey olacakmış hissi sürekli taşıyorsunuz ve inanın bana bu his berbat bir şey ama korkmayın sorun yok bununla da başa çıkıyorsunuz ve hatta bu hissin gerçekleşmeyeceğini de biliyorsunuz, biliyorsunuz da işte beyninize '' Sus be artık yeter! '' diyemiyorsunuz , ya da bazen diyorsunuz diyorsunuz da peki sorun bakalım ''Bu neye yarıyor.'' ben size söyleyeyim hiçbir şeye aksine daha da çok inat ediyor daha çok fikir üretiyor ve sizi çok daha hızlı bir şekilde deli ediyor! Yani anlayacağınız bu döngü siz ne yaparsanız yapın bir şekilde daha da hızlı çalışmanın yolunu buluyor size de bununla yaşamak kalıyor. Bazen düşünmüyor değilim bir terapiye gitmeyi, çünkü bazen öyle bir an geliyor ki yoldan geçen hiç tanımadığın birine yaşadığın bütün her şeyi anlatıp oradan gitmek işte bu his geldiği gibi gidiyor. Neden mi? Çünkü yaşadıkların o kadar ağır gelmiş ki ailenden birini kaybetmişsin ve bunda senin de payın var , bilmediğin yalanlar içinde yaşıyorsun bu durumda çareyi susmakta buluyorsun. ''Daha kendi hayatımı ben çözememişken ne terapisi diyorsun.'' ve bu da böylelikle kalmış oluyor. Hani bu gibi durumlarda insanlar üzgünken ''Keşke küçüklüğüme dönebilsem.'' der ya ben düşünüyorum küçüklüğüme dönmek ister miyim diye de eğer büyüyeceksem ve bunları tekrardan yaşayacaksam istemem neden isteyeyim ki içimde bir nebze de olsa azalan vicdan duygusunu, suçluluk duygusunu.. İnsanın içinden suçluluk duygusu azalır mı, ya da zaman geçtikçe insanın suçu azalır mı? İşte şimdi devreye yüreğim de girdi böyle zamanlarda sadece ağlamak istiyorum. Ama bu şu an mümkün değildi bu anın benim yüzümden bozulmasını istemiyordum. Kendimi toparlamaya çalıştım ve ortama ayak uydurabilmek adına sohbetlerini dinledim. Annem ve Alara bu yaz için yapacakları tatili planlıyorlardı babam da hesabı ödemek için masadan kalkmıştı. Bu yaz aslında tek başıma tatil yapmak istiyordum herkesin içinde düşüncelerimle yalnız kalmaktansa tek başıma düşüncelerimle yalnız kalırım diye düşünmüştüm ama olmadı. Aklıma tam o sırada Barış geldi yarın dönecektik ama o ister miydi bilmiyordum, belki arkadaşlarıyla kalmak isterdi. Telefonumu cebimden çıkardım ve mesajlar bölümüne girerek ona yazdım ''Barış'' yanıt birkaç saniye sonra hemen geldi ''Efendim asabi kız'' nedense bu cevap beni güldürmüştü sabah regl olmanın da vermiş olduğu huysuzluk ile ona biraz çıkışmıştım '' Asabi kız mı?'' diye cevap verdim bozuntuya vermeye niyetim yoktu ''Evet asabi kız'' dedi ve  ardından bir diğer mesajı geldi. ''Yoksa sabah bana nasıl çıkıştığını hatırlamıyor musun?'' bir an kendimi düşününce kıkırdadım ve yazmaya başladım ''Aman canım, sende ne kadar çok abarttın he'' nasıl da haklıymışım gibi haller sergiliyordum ama ''Abarttım mı? Ben ve abartmak bunu kabul etmiyorum.'' bir an konuşmamız gereken konu hariç her şeyi konuşmak dışında yazıştığımızı fark edince hemen toparlamak amacıyla ona neden yazdığımı anlatan bir mesaj yazmaya başladım. ''Ya aslında ben seni rahatsız ettim ama, normalde benim yarın dönmem gerekiyor fakat sen evde olan olaylardan dolayı da arkadaşlarınla pek zaman geçiremedin. Eğer dersen ben onlarla biraz daha zaman geçirmek istiyorum seni anlarım ben tek dönebilirim sorun değil.'' mesajımı hemen görmüştü okuduğunu farz ederek telefonu kapattım ve masanın üzerine bıraktım nasılsa görünce cevaplar. Biraz geçtikten sonra telefonuma gelen bildirim sesi ile Barıştan gelmiş düşüncesi ile telefonumu elime aldım 'Özel numara'   kaşlarım çatılı bir şekilde mesaj ekranına bakılı kaldım sadece ardından bir yeni bildirim daha, Barıştan bu sefer ellerim önce titreyerek Barışın atmış olduğu mesaja baktım '' Bu mesajı görmemiş olayım asabi kız, yarın beraber dönüyoruz seni yalnız bırakacak değilim, beraber geldik ve beraber dönüyoruz. Ayrıca Ayça ile ilgili de aklında sorular olduğunu biliyorum bunları benimle konuşmak istediğini de , hem zaten aramızda kalsın bunları pek de özlememişim bana bir gün yetti'' demiş ve gülen bir emoji  bırakmıştı. Aklım diğer mesajda olduğu için hemen mesajına kısaca ''Tamam, yarın görüşürüz.'' yazdım ve elim her ne kadar titrese de diğer mesaja bastım. Basar basmaz karşıma kocaman harflerle yazılı ''ABİN YAŞIYOR.'' yazısı çıktı. Bu aldığım böyle ilk mesaj değildi telefon aldığım ilk günden bu yana bu mesajlar sürekli geliyordu, hatta bir ara o kadar sık gelmeye başlamıştı ki bu mesajlar telefonumu götürüp babama göstermiştim, bir hafta boyunca kendinde kalmıştı neden ve niçin bunu bilmiyordum ama o anki aklım ile de pek sorgulamamıştım. Ama bazen düşünüyordum özellikle bu mesajlar geldiği zaman neden atsınlar ki bu mesajları bana, yani eğer abim öldüyse ve şu an o ölüyse ben bu mesajlara inanıp deli gibi onu arasam onların eline ne geçecek? Yani neden, neden ya neden? Abin yazısına istemsizce elim gitti o yazıyı okşadım sanki abimin yüzünü okşuyormuş gibi... Ardından telefonu kapattım ve çantama attım herkes ayaklanmıştı artık eve gitme vaktiydi, bende çantamı aldım ve ayağa kalktım arabaya doğru yürürken hep aklımda ve yüreğimde bir soru vardı,  hep bir ses konuşuyordu. Hatta konuşmuyordu, soru da sormuyordu direk bağırıyordu bana '' Ya o mesajlar doğruysa Asuman, ya abin yaşıyorsa ve sana bir yerlerde ihtiyacı varsa, ya sana o mesajları atan sadece abinse ve elinden gelen sadece sana yaşadığını haber vermekse eğer abin yaşıyorsa ve sen şu an onu kurtarmıyorsan onun bir diğer katili de sensin.'' diyordu bana ama aslında bilmiyordu ki onun zaten katili bendim. Ya da biliyor muydu? Eğer biliyorsa iç sesim de bana kızar ve küser miydi? Allah'ım ben ne yapacaktım eğer doğru olsa babam polis bunu bilmez miydi zaten? Hem abim bana neden yazsın annem ve babam varken, ama ya yazan o değilse? İyi de o zaman bu kim? Alara'nın elini belimde hissedince irkildim ''İyi misin canım?'' başımı salladım ''İyiyim'' anlamında. Eve dönmek istiyordum burada kalarak böyle düşüncelere dalarak ailemi de üzüyordum. Hemen arabaya geçtik ve çantamdan telefonumu çıkararak Barışa mesaj attım ''Bu akşam eve dönsek sorun olur mu?''  telefon açık bir şekilde ekrana bakıyordum bir umut bir kaç dakika sonra cevap geldi ''Hayır sorun olmaz bana da fark etmez ama, bir sorun mu var?'' bir an ne yazacağımı düşündüm

Mutluluk OyunuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin