Sert esen rüzgarı arkama almış, ellerim ceplerimde söylene söylene markete gidiyordum. Ensemde topladığım saçlarım firar etmişti ve rüzgar sayesinde gözlerimin önüne geliyordu. Hava öyle soğuktu ki parmaklarımı cebimden çıkarmak için deli olmam gerekirdi! Çorabımın içine koyduğum pijamam sayesinde soğuğu çok almıyordum. Ayaklarıma geçirdiğim beş numara büyük terlikle market market gezip portakal almaya hazır bir haldeydim. Markete varınca portakal kasasını gördüğüm gibi koşuverdim. Terliklerin ayağımdan çıkmasını bile düşünmedim. Terliğimi bulacak bir prens olabilirdi, modern bir soluk getirirdik belki anlamsız masallara! Kendi kendime kıkırdadım. Hastalıktan iyice düşünme yetimi kaybetmiştim. Kasada kalan son portakalla yüzümü buruşturdum. Elimi cebimden çıkarıp portakala uzandım. Elimin yanında bir el daha portakala uzandı ve benden önce avuçlarına aldı. Sinirle portakalı alan kişiye döndüm. Tartışmaya hazırlanır bir haldeydim. O portakalı ilk ben görmüştüm sonuçta.
İlk ben geldim ve gördüm dedim sinirle. Öyle sinirliydim ki karşımdaki kişiye dikkat etmiyor, elindeki portakalı odak noktam belirlemiştim. Alaylı bir kahkaha duymamla bakışlarımı portakaldan çektim.
Soğuktan hiç etkilenmiyormuş gibi tişört pantolonla çıkan benim yaşlarımda olan çocuğa sinirle baktım. Ne vardı da alayla gülüyordu çok bilmiş?!
Portakalı ilk gören değil, alan kazanır diye biliyordum dedi alayla. Gözlerindeki kaybettin iması iyice delirmeme sebep olmuştu. Kollarımı göğsümde bağlayıp dik dik suratına baktım. O portakal benim dedim hırçın bir sesle. Karşımdaki genç çocuk hırçın sesimi umursamıyormuş gibi gülümsedi. Onun sakin kalması beni daha çok sinirlendiriyordu. Bir portakal için mi delirdin demeyin! Hastayım ve evdeki tüm portakal stoklarını tüketmiş bulunmaktayım. Final haftasına girecek olmamın stresiyle birlikte iyileşemezsem stresi de eklenmişti. O portakala ihtiyacım vardı.
Genç çocuk sessizliğimi zafer olarak algılamış olacak ki kapıdan içeri girip kasaya ilerlemeye başladı. Omuzlarımı düşürüp başka bir markete ilerlemeye başladım.
Çocukça davranmıştım belki de. Elimi alnıma vurdum, aptal dedim kızarak. Uzaktan gelen bir ses duymamla adımlarımı yavaşlattım. Arkamı döndüm. Markette tartıştığım çocuk bana yetişmek için koşmuş, nefesini düzene sokmaya çalışıyordu. Kaşlarımı çattım. Kızdığım için değil anlamadığım bir durum için tepki vermiştim. Elindeki poşette portakal vardı. Bakışlarımı bedenine çevirdim. Üşümüyor muydu Allah aşkına? Sana ne kızım dedim iç sesime kızarak. Üzerimde hissettiğim bakışla ona döndüm.
Nolur dışımdan söylediğimi söyleme dedim mahçup bir ifadeyle. Kıkırdadı. Gülüşü gözlerine ulaşmıştı. Mahçup ifadem onu eğlendirmiş olmalıydı. Utanarak yanağımı kaşıdım. Ufak bir boğaz temizlemesiyle bana mı seslendim dedim mırıltıyla. Markette kafa tutan, atarlı kız rolünü bir kenara koymuş sakin ve utangaç rolümü üzerime geçirmiştim.
Elindeki poşeti salladı. Senin için dedi kahkaha atarak. Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm. Büyüyen gözlerimi fark etmesiyle başımdaki şapkayı iyice çekti başıma. Benden daha çok ihtiyacın var gibi duruyor, senin alman daha sağlıklı olur dedi tebessümle. Gözlerimi kırpıştırdım. Uzattığı poşete öylece bakıyordum. Tavırlarımdan dolayı utanmış ve sevinmiştim aynı zamanda. Başını onaylamazca iki yana salladı elimi avucuna alıp, poşeti avucuma yerleştirdi. Kuru ayaza göre elleri sıcaktı. Toparlanmak için yutkundum. Ne düşünüyordum ben? Hep hastalıktan!
Teşekkür ederim ama cidden gerek yok dedim sakin bir sesle. Marketteki tavırlarım için özür dilerim diye devam ettim. Gülümsedi. Bu çocuk ne kadar gülümsüyordu böyle? Lütfen al diyen ısrar dolu sesiyle elimi cüzdanıma attım. Bir şartla dedim sırıtarak. Utanmam geçmiş yerine capcanlı, utanmayan hallerim gelmişti. Dinliyorum, devam et dercesine kaşlarını çatmıştı. Cüzdanımdaki 10 lirayı ona uzattığımda gözlerini kıstı, kaşları daha da çatıldı. Bunu al lütfen, kabul edemem böyle dedim ısrarla. Almayacak gibiydi.
Aklına bir şey gelmiş gibi parmağını şıklattı. Çekingen bir ses kulaklarımı ulaştı. Bana para verme. Karşılıklı çay içebiliriz. Madem kabul edemiyorsun. Tabii sen de istersen?, dedi. Fikir gayet uygundu. Çay içebiliriz demesiyle kalbime nokta atışı yapmış olduğunu belli etmeden geçemem. Kendi kendime yanıt vermemle güldüm. Kabul ettiğimi anladığı gibi elini uzattı. Kibar bir sesle kendini tanıttı.
"Ben Eren, tanıştığıma memnun oldum portakal canavarı!"
Eline eline uzattım ve sıcak teni soğuk tenime nüfus etti. Zeynep dedim gülümseyerek.
Benim gibi gülümsedi. Gözleri kısılmıştı. İtiraf etmek gerekirse hoş bir görüntü olmuştu. Kaç dakika ellerimiz birbirine bağlı kaldı bilmiyorum ama ikimizde yakınmamıştık bu durumdan.
Geriye adım attım ve öksürdüm. Ben artık gideyim dedim ayağımı asfalta sürterken. Başımı eğdiğim için gözlerini göremiyordum. Başını eğdi ve gözlerimizi birbirine kenetlendi.
Git bari dedi sırıtarak.
Cevap vermeden arkamı döndüm, elimdeki poşeti sallayarak yürümeye başladım. Yüzümde anlamsız blr sırıtma, saçma bir mutluluk vardı. Evet evet kesinlikle portakaldan dolayıydı!
Çay için kaderi bekliyorum sesi Erenden gelmişti. Boğuk sesi kulaklarıma misafir olmuş, kalbimin ritmi değişmişti. Kahkaha attım. İçimde tatlı bir neşe vardı.
Elimi kalbime koydum. Sesin geldiği yöne bakmamak için hızlıca yürümeye devam ettim. Ben de dedim fısıltıyla. Ben de bekliyorum.
🤧💘
Görüş ve önerilerinizi bekliyorum. Düşünceleriniz, iyi veyahut kötü eleştirilerinize ihtiyacım var. Sevgiyle kalın, sizi seviyoruum💘
50 yorum ve 50 parlak yıldıza yeni bölümü fırlatıyoruum🎉
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON PORTAKAL
Cerita PendekKim derdi ki son portakal iki kişiyi birleştirirdi? Merak ediyorsan gel içeriye! Eren ve Zeynep'in hikayesine eşlik etmen bizi çok mutlu eder. Son portakalla, sağlıcakla, sevgiyle kalın... Son Portakal adı altında yazılmış ilk kitaptır. Çalınması d...