Herkes kendi düşlerini aynı şekilde göremez; kendince görür.
Paulo Coelho
İyi okumalar 💜
Ayaklarımı sürüyerek gitmek istemediğimi her halimle belli etmekten çekinmediğim eve doğru uzun bir kaç adım attım. Arkama dönüp gitmeyi bir kaç kez aklımın kıyısına getirip geri gönderdim. Buradan gidemezdim, onu bırakıp hiç bir yere gidemezdim. Kapının önüne geldiğimde yüzümü daha fazlası olabilirmiş gibi daha çok astım. Bu evden ve bana getirdiklerinden nefret ediyorum. Beni buraya bağlayan iki kişi vardı.
Dedem. Onu hatırlamak yüzümde kocaman bir gülümseme oluşmasına neden oldu. Onu seviyordum. Çok fazla seviyordum, o bana babamdan kalan tek şeydi. Babam giderken onu bana bırakmıştı ama keşke bırakmasaydı. Yaşıyordu, yaşamak denirse tabi.
Ağır, büyük demir kapıyı iterek nefret ettiğim evin büyük bahçesine adımladım. Adımlarım eve doğru ilerlerken bahçede hızlı bir göz gezdirdim. Evin etrafını saran siyah giyimli korumaları göremeyince yönümü değiştirip arka bahçeye yöneldim. Simsiyah görüntüm ile dikkat çekmediğimden emin olduğum için çabuk ve dikkatli adımlarla evin arkasına dolaştım.
Küçük, eski bir harabeden farkı olmayan binanın tahta kapısını dikkatlice açtım. Etrafımı son kez kontrol edip içeri girdim ve gıcırdayan eski kapıyı kapattım. Gözlerim odanın içinde dikkatlice dolaştı, her gün daha da eskidiğine inandığım müştemilat, bugün daha bir kasvetli geldi gözüme.
İçerideki eski yatağın üzerinde yatan hasta dedemin yanına gidip yere oturdum. Ayak sesleri onu uyandırmış olacaktı ki gözleri aceleci bir edayla açıldı. Etrafını hızlıca gözleri ile taradıktan sonra yerde oturan bedenime ilişti gözleri.
"Benim dedecim. Bugün daha mı küçüldün sen sanki ha?" Gözlerindeki aceleci telaşı tanıyordum. Gitmemi istiyordu. Gitmeye niyetim yoktu, en azından bir beş dakikayı bu tonton adamın yanında geçirecektim.
"Dedem seni çok özledim. Ah be güzel gözlüm ?" Ağzımdan kaçan hıçkırıkla susmak zorunda kalmıştım. Ellerimi dedemin güzel ellerine sarıp kocaman bir öpücük bıraktım yumuşak ellerine.
Evin çalışanları dışında kimsenin girmesine izin olmayan eski bir müştemilattı burası. Birde ben giriyordum, yakalanırsam sonu kötü oluyordu ama, annemin dedemden ayrı kalacağımı düşünmesi bile hataydı.
Gözlerim onun o güzel mavi gözlerinde dolaştı uzunca bir süre. Babamla çok benzerlerdi. Eğer o da burada olsaydı ikisini karıştıracağımı düşündüm. Yaşlılığına rağmen hiç beyazı olmayan kızıl saçlarını karıştırdım ellerimle. Sonra düzelttim, sonra tekrar bozdum. Ellerimden kayıp giden saçlarını mavi gözlerini ayırmadığı gözlerimi bırakıp gitmek istemiyordum ama gitmek zorundaydım. Hayat kocaman bir zorunluluktan ibaretti.
Dedeme son kez sarılıp, tonton yanaklarından öptüm. Eski müştemilatın gıcırdayan kapısını dikkatlice kapatıp arkamı döndüm. Karşımda duran iri cüsseli adamı gördüğümde korkarak geri sıçradım. Halit abi kaşlarını çatmış gözlerini üzerimde gezdiriyordu. Büyük ihtimalle beni nasıl görmediğini sorguluyordu. Aklı yettiği yere kadar tabi.
"Gece gece ne işiniz var burada, Aden hanım. Ayrıca buraya girmeniz yasak." Salak adam sanki çocuk var karşısında bildiğimi adı gibi bildiği şeyleri söylemekten asla bıkmıyordu. "Halit abi çekil gideyim, istediğini söyle buraya gelmekten vazgeçmeyeceğimi sende, annemde çok iyi biliyorsunuz. kendini yorma boşuna."
Derince aldığı nefesten sonra, başını iki yana salladı. Üzerime diktiği siyah gözlerini yavaşça çekti üzerimden ve geçmeme yetecek kadar bir mesafe koydu aramıza. Yavaş, dikkat çekmeyen adımlarla ön bahçeye girdim. Öyle tuhaf bir annem vardı ki bahçeler arasına kapı yaptırmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Sır
ChickLitGeçmişin karanlık sırları arasında yaşamaya çalışan bir kadın. Geçmişin yenilgileri arasında sevdiği kadını yaşatmaya çalışan bir adam. Kendilerinden saklanan bir çok olay ve kişiler arasında doğruyu bulmaya çalışan, kim olduğunu, kim olması gerek...