3. Bölüm: Lahza

9 3 5
                                    

"Hem yalnızlıktan şikayet ediyoruz hem de en yakınlarımıza dev mesafeler koymak için felaket bir çaba harcıyoruz."

Jean Paul Sartre.

İyi Okumalar💜

Kulaklarımda yankılanan sesler susmak bilmezken gözlerim, beyaz fayansın üzerinde ki kan lekelerinde geziniyordu.

Az önce çıkmamış mıydı buradan? Yoğun bakıma giderken kolundaki damar yolundan damlayan üç dört damla kan, sırtımı duvara yaslayıp çöktüğüm yerin dibine damlamıştı değil mi? Öyleyse neden hâlâ bu soğuk koridorda, kabuslarımın bir numaralı konuğu olan ameliyathâne'nin önünde saatlerdir oturuyordum? Neyin acısını çekiyordum böyle? İyi olduğunu duymamış mıydım?

Ya burada oturup beklediğim annem değilse? Ya ben aslında çocukluğumu bekliyorsam? Onun bu enkazın altından çıkmasını bekliyorsam.

Çıkmayacaktı değil mi? Ben hep bu kırıkların altında, sevgisizlikten yıkılan duvarların arasında kalacaktım. Çocuk ruhum, küçücük bedenim, kendini koruyamacak kadar güçsüz kollarım, ben bu enkazın altında hep kalacaktım. Ölmeyecektim, çünkü cellat'ım buna izin vermiyordu. Canımı yakıyordu, elleri boğazımı sarıyordu ama beni boğmuyordu. Neden beni öldürüp kurtarmıyordu?

Önümden geçen insanların ayaklarını izliyordum. Ama sanki baktığım küçük Aden'in sürünerek gezen halsiz adımlarıydı. Hastanede geçen saatlerde oturduğum yerden hiç kalkmamıştım. Belki de artık kalkmak istemiyordum? Bir kere de ben düşeyim istiyordum. Sorgusuz, sualsiz, hiç bir şeyin sorumluluğu olmadan düşmek istiyordum.

Annemin hiç gelmeyeceğini kabullendiğim o anlarda olduğu gibi düşmek istiyordum. Babam beni bir başıma bu cehennemde bırakıp giderken yaptığım gibi yine düşmek istiyordum. Dedemi, Ateşi, annemi, kendimi unutup her şeyden kaçıp sadece düşmek, bütün yüklerimden kurtulmak istiyorum. 

yanımda bir bedenin varlığını hissettiğimde kafamı karnıma çektiğim dizlerimin üzerine yan bir şekilde koyup oturan kişiye baktım. Mert sağ elinde bana uzattığı küçük kar küresi ile yanıma oturmuştu. Küreyi elinden alıp iki elimle sardım. Odam da bulduğum o küreye benziyordu. Sadece içindeki figürlerin yanına iki kadın eklenmişti. Çocuklar yanlarındaki kadınların ellerini tutmuş öylece duruyorlardı. Ama erkek olanın başı önde kız ise gökyüzüne bakıyordu. Arkalarında ise havaalanı gibi bir yer vardı.

Gözlerimi kapattığımda bu kürenin bana hem huzur hem de derin bir hüzün vermesine şaşırdım. Başımı küreye yaslayıp derin nefesler almaya çalıştım. Omzumda gezinen elin varlığı beni daldığım boşluktan çekip çıkardı. Kafamı kaldırıp Mert'e bakınca dolu gözlerle beni izlediğini gördüm.

"Hadi Aden kalk gidelim."

kelimeleri boğazıma takılıp kaldı sanki. Daha önce de bu kapının önünde saatlerce yıkılmıştım ben. Yanımda kimse olmadan, kimse beni umursamadan saatlerce oturmuştum. Babamın yokluğu o anda bile hissettirmişti kendini. Yanımda güç alacağım, yokluğunu paylaşacağım, sarılacağım kimse yoktu. Oysa babam yanımda iken ne kadar sevenim vardı. Mert'in telefonundan  Cem Adrian'ın sesi yükseldi.

"Herkes gider mi?
Herkes gider mi?
Söyle bana küçük adam
Her şey biter mi?"

Kafamı Mert'in omzuna yaslayıp derin bir nefes aldım. Kelimeler bir kez daha onun yanında bana ihanet etmeyi seçerek döküldüler dudaklarımdan.

"Bu kapının önünde en son beklediğim de tek başınaydım. Babam hayatta iken yanımızda olan bir kişi bile yoktu o gün. Tek başıma, üzerime kalan onlarca şeyle bu kapının önünde defalarca yıkıldım. Dedem olmadan babam olmadan koca dünyada tek başıma kaldım. Onlar bana söz vermişti Mert. Sonsuza kadar yanımda olacaklardı, sonsuza kadar beni koruyacaklardı. Gitmeyeceğim demişlerdi. Gittiler Mert, herkes gidermiş."

Siyah SırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin