Karşımdaki adam Andreas'tı! Onunla bir daha konuşmak istemiyordum, elbet iş için konuşabilirdik ama arkadaş olmak istemiyordum. Biriyle arkadaş olunca ona hayatınızı anlatırdınız, ben istemiyordum. Kimseye bir şey söylemek istemiyordum.
Çünkü insanların bana üzülmesini, acımasını istemiyordum...
Korkuyordum, insanlardan. Onlarla bir bağ kurmaktan...Güven duygusunu aile veremeyince, bir daha asla sahip olamıyordunuz. Hemen geri dönmek için arkamı dönüyordum ki, Andreas, kafenin kapısından çıkıp, bana doğru yürümeye başladı. Mecburen durdum. Andreas, yabancı olduğunu saklayamayan -fakat oldukça iyi olan- Türkçesiyle bana;
"Merhaba,Berceste!" dedi. İstemeyerek ona doğru döndüm.
"Selam,Andreas." dedim yapmacık bir samimiyetle.
"Nasılsın? Gel içeri geçelim. Sen de buraya gelmiştin sanırım." dedi meraklı bir ses tonuyla.
"Aslında biraz dolaşmaya çıkmıştım etrafı tanımak için." diye bir şeyler geveledim ağzımda.
"Öyle mi?" dedi Andreas. "O zaman, doğru kişi karşında! Bekle, hesabı ödeyip geliyorum."
"Andreas, çok naziksin, teşekkür ederim ama gerek yok. Ben kendim hallederim. Hem kafenin tasarımı çok güzel, ben içeri geçip biraz senaryo okusam iyi olur."
dedim bir bahane bularak. Fakat sanırım Andreas'tan rahatsız olduğumu biraz fazla belli etmiştim ki, suratı düştü.
"Anladım. Ben yalnız kalmayasın diye söylemiştim, ama sorun yok. Doğru söylüyorsun, senaryo okumam lazım benim de."
Sesinden kırgın olduğu çok belli oluyordu.
"Seni üzdüysem özür dilerim, ama malum, iş..."
"Doğru, söylüyorsun Berceste. İş her şeyden önce gelir. Doğrusun gerçekten. Seviyorsun galiba çalışmayı?" diye sordu.
"İşimi seviyorum, diyelim." dedim.
"Belli oluyor." dedi gülümseyerek.
"Sen seviyor musun oyunculuğu?"
"Ben işime aşığım!" dedi büyük bir tutkuyla.
"Oyunculuk yapmazsam nefes alamam gibi geliyor."Bu cümlesinden sonra onu böldüm.
"Değil mi ya! İstanbuldayken bir Tiyatro kulübüne kayıtlıydım, dizi- film olmadığı zaman orada oynuyordum. Sahne gerçekten bir oyuncuya yaşadığını hissettiriyor."
"Bence de, gel içeri geçelim." dediğinde onaylayarak başımı salladım.
İçeri geçtiğimizde Andreas, başka bir masaya oturdu. Ben de üstelemedim. Ve telefona gelen senaryoyu okumaya başladım.
Dizi, hasta bir kadın karakter ile, bir iş adamının arasındaki ilişkiyi anlatıyordu. Hayattan umudunu kesmiş, hasta genç kız, o çocukla hayata dönüyordu.
İster istemez aklıma geldi;
Benim de ruhum hastaydı...
Peki beni iyileştirebilecek biri var mıydı?
Bölüm hakkında düşünceleriniz?
Peki Berce'nin "Benim de ruhum hastaydı" deyişi...
Sizce Berceste'yi iyileştirebilecek biri var mı? Varsa kim? ;")
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN SANCISI
Teen FictionBerceste Gül, her şeyi arkasında bıraktığını sanıp,Fransa'da yeni bir hayata başlamak istiyordur.Yalnız kalmak istiyordur Berceste. Yaşadıklarından,hayatın sert yüzünden dolayı... Ama Fransa'da tanıştığı Andreas, Berce'nin hayatında büyük bir değişi...