Bölüm 5

67 11 2
                                    

Selamlar! Okuduğunuz tarihi yazmayı ve yukarıdaki müziği açmayı unutmayın! İyi okumalar!

"Kızım,baban hasta! O bizi çok seviyor aslında, anneciğim.Baban böyle bir insan değildi..."

Şimdi siz bana diyorsunuz ki; "Senin madem annen suçlandı, sen neden kadına sinirlisin?" Çünkü benim annem o kadar seviyordu ki babamı, onun bana yaptıklarını bile göremedi. Babam "Hasta" olduğunda, annem evin içinde hep onunla ilgilenmek zorunda kalırdı. Belki de ona yakın olmak istiyordu, beraber oturup bir çay içmişlikleri bile var mıydı? Bilmiyordum. Ama ben çocukken hiç ailecek vakit geçirmezdik. Annem ile babamın da beraber vakit geçirmeyi bırakın, oturup beraber sohbet ettiklerini bile bilmiyordum. Çünkü görmemiştim.

Çok kısa bir an "Biri beni iyileştirebilir mi?" diye düşündüm. Sonra kafamı iki yana salladım; "Saçmalama!" dedim bu hareketimle kendime. Kendi kendime yeterliydim, yeni insan demek, yeni acı demekti benim için.

İnsanlar benim için acıdan, tehlikeden başka bir şey değildi. Telefonu kapattım, önümdeki deftere cüzdandan rastgele para çıkarıp arasına koydum ve gitmek üzere ayağa kalktım. Kapıdan çıkarken aklıma Andreas geldi. Arkamı döndüm, oturduğu yeri buldum ve ona el salladım. O da bana gülümseyerek el salladı. Kapıdan çıktım, eve doğru yürümeye başladım. Ne olmuştu bana böyle? Ben neden böyle düşünüyordum? Hayatım boyunca kimseye ihtiyaç duymamıştım... Belki de kendimi ihtiyacım olmadığına inandırmıştım. Hayat beni çok mecbur bırakmıştı... Büyük ihtimalle sosyalleşmeye başlayınca böyle ihtiyaçlarım olduğu tekrar aklıma düşmüştü. "Sosyalleşmek" demem sizi güldürmüş olabilir, şey de diyebilirsiniz; "Kızım çocuğu başından savıyorsun sürekli, bu mu senin sosyalleşmen?" falan ama buraya gelmeden önce bırakın bir insanla oturup sohbet etmeyi, iş mecbur bırakmasa evden çıkmayacaktım.

Yaşadıklarım, beni içine kapanık bir insana döndürmüştü.

Nasıl ilerleyecekti hiçbir fikrim yok. Ama buraya yeni bir hayat kurmaya gelmiştim, eskisini sürdürmeye değil. O yüzden madem ilk arkadaşım Andreas, ona karşı adım atacaktım...

AKŞAM

Neredeyse bir saattir mutfaktaydım. Yemek yapıyordum. Tabii ilk defa iki kişilik yemek yaptığım için biraz, biraz değil baya zorlanmıştım ve bir saattir mutfakta olmamı da buna bağlıyordum. Menümüzde; mercimek çorbası, et sote, pilav, salata vardı. Bence gayet güzel bir menü, diye geçirdim içimden. Acaba o da beğenir miydi? Sonra böyle düşündüğüm için defalarca kendime kızdım. Başkasının ne düşündüğü beni ilgilendirmemeliydi. Yaşadıklarım beni biraz da bencil bir insana döndürmüştü... Ama sonra yine kendime hatırlattım; buraya yeni bir hayat kurmaya gelmiştim. Böyle düşünebilirim, diye düşündüm. Sonuçta buraya yeni bir hayat kuracağım diye gelmiştim, diye yine söyledim içimden defalarca. Ocağın altını kısıp, giyinmeye gittim. Çok özenmedim, mavi bol bir pantolon üzerine de gri bir tişört geçirdim ve uçlarını pantolonumun içine soktum. Üzerime de siyah ince  hırkamı geçirdikten sonra telefonumu alıp, aşağı inmek için terliklerimi giydim. Kapısının önünde durduğumda derin bir nefes alıp, kapıyı iki kere tıkladım. Biraz bekledikten sonra Andreas kapıyı açtı. Üzerinde siyah kot pantolon, beyaz tişört vardı, büyük ihtimalle dışarıdan gelmiş olmalıydı.

-"Selam," dedim elimi kaldırarak. "Şey... Ben yemek yapmıştım da, istersen... Beraber... şey yani, benimle yemek yer misin? Buradaki ilk arkadaşım sensin ya, o yüzden seni davet etmek istedim. Sosyalleşmeye çalışıyorum da." dedim saçma sapan bir şekilde.

Fakat o, yine anlayışla karşıladı.

Gülümsedi bana... ve "Tamam," dedi. "Seninle yemek yerim."

Gülümsedim ve "Tamam," dedim. "Bekliyorum."

Ve el sallayarak merdivenleri çıkmaya başladım. Eve girdim. Kapıyı kapatıp, sırtımı kapıya verdim. Derin derin nefes aldım. İnsanlarla konuşunca ister istemez heyecanlanıyordum. Az sonra adım sesleri geldiğinde, bu seslerin Andreas'ın adım sesleri olduğunu anlamıştım. Ellerimle saçlarımı düzelttim ve kapı tıklanınca açtım.

-"Hoşgeldin, gel." dedim. Sesimden heyecanlı olduğum belliydi.

"-Hoşbulduk, geleyim." dediğinde ikimiz de birbirimize bakıp gülümsedik. İçeri geçtiğimizde onu salonda kurduğum sofraya oturması için elimle işaret ettim. O da oturdu ve;

"-Çok uğraşmışsındır, ellerine sağlık teşekkür ederim." dedi.

Gülümsedim. İlk defa biri uğraşımı görmüştü...

-"Rica ederim, ben teşekkür ederim kabul ettiğin için."

-"Ne demek!" dedi sevecen bir ses tonuyla.

İlerleyen zamanlarda sohbet etmeye başladık.

-"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedim Andreas'a.

-"Sorabilirsin tabii." dedi.

-"Ya senin Türkçen çok güzel. Ve Türk değilsin, bundan önce de Türkiye'ye yolun düştüğünü düşünmüyorum. E, yani sen İstanbul'a gelsen, illa bir haber olurdu. Uzun lafın kısası, sen Türkçe'yi nasıl bu kadar iyi konuşuyorsun?"

Andreas kıkırdadı.

-"Benim annem Türk ve Türkçe Öğretmeni, haliyle küçüklüğümden beri - bana çok düşkündür-. Oturdu, açtı bir defter, hoop Türk alfabesi, anladın mı?" Gülümsedim.

-"Yaa, ne güzel! Senin için çok iyi olmuştur, dilin var yani baya değil mi ?"

-"Evet var, " dedi gülümseyerek. "Fransızca zaten kendi dilim, onun dışında İngilizce ve Türkçe." dedi. "Sen kaç dil biliyorsun?"

"-Ben mi?" dedim. Merak edilmek beni şaşırtmıştı. "Ben İngilizce biliyorum, o kadar." dedim buruk bir sesle. Küçükken İspanyolca öğrenmek istemiştim ama babam izin vermemişti...

"-Anladım. Olsun İngilizce biliyorsun sonuçta, evrensel bir dil." dedi ama bir şeyler olduğunu anladığını sezmiştim.

Sonra bir an, ailemi sordu. Korktuğum başıma geldi...

"-Aslında..." dedim kekeleyerek. "Babam bir şirkette müdürdü, annem ev hanımı. Bu kadar."

"-Çocukluğun nasıl geçti?"

Gerçekleri o an anlatmak istemedim. Belki de utandım... Oyunculuğun hayatıma girdiği zamanları anlatmaya başladım.

"Ben 8 yaşımda ajansa kaydettiler beni ve oyunculuk hayatım başladı. Çocukken bir Tiyatro kulübündeydim, oranın eğitimi bittikten sonra ajansa başladım. 11 yaşıma kadar o ajansa kayıtlıydım. Ondan sonra oradan aldılar beni, sahneye verdiler. 11 yaşımdan liseye kadar orada oynadım ve lisede artık gerçekten eğitim almaya başladım. Hem dizi teklifleri geliyordu, hem sahnede oynuyordum. İnanır mısın? O zamandan biliyordum Oyuncu olacağımı. "

"Sendeki çok büyük aşk." dedi. "İlerde hayatına biri girse bu kadar sevmezsin belki, şaka yapıyorum tabii ama gerçekten mesleğine aşıksın."

"Senin çocukluğun nasıldı?"

"Benim çocukluğum..." dedi. "Ben boşanmış anne baba çocuğuyum. Annem ile babam birbirine gerçekten çok âşıktı ama anlaşamadılar ve ayrıldılar ben on yaşındayken, ondan sonra bir annemde bir babamda kalmaya başladım, gelgitliydi yani." dediğinde gözleri doldu. Uzanıp, "arkadaşça" elini tuttum ve ekledim, "Sen iyi yürekli bir insansın bence Andreas. Güzel ruhlar birbirini bulur, derler. Senin de ruhunu güzel bir ruh iyileştirir, ben inanıyorum." dedim.

Peki biliyor muydum? Onun ruhunda bir yere dokunacağımı ve onun beni iyileştireceğini? Bilemezdim tabii! Ama hayat , bizi şaşırtmayı çok seviyordu...

Tekrardan selam! Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz? Andreas'ın ruhunu kim iyileştirecek sizce? Yorumlarınızı bekliyorum, hepsine bakacağım! 🦄

GEÇMİŞİN SANCISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin