Annem karşımdaydı... ruh sağlığımın iyi olması iki dudağının arasından çıkacak -ama asla çıkartmayan- kadın karşımdaydı.
Andreas'a baktım, elimle "Bir saniye..." işareti yaptım ve anneme döndüm.
"Sen hangi yüzle geldin buraya?" dedim.
"Kızım, sana anlatmam gereken şeyler var."
Hala bana "kızım" diyordu... İnanılmaz!
"Bana kızım demeyeceksin bir daha!" diye kükredim. Anında gözleri doldu.
"Tamam, Berceste." dedi.
"Ne söyleyeceksen söyle sonra git. Sana on dakikadan fazla ayıracak vaktim yok!"
"Kızım, biz doktora-"
"Bana 'Kızım' demeyeceksin, diye kaç defa söyleyeceğim?"
Başını yere eğdi. Saniyelerdir gözünde duran gözyaşı düştü.
"Baban hasta kızım..."
Hiç şaşırmadım.
"O her zaman hastaydı zaten. Niye bunu söylemek için buralara kadar geldin ki?"
"Öyle değil... Yani gerçekten hasta. Kansermiş..."
Şaşırmıştım. Hatta, çok şaşırmıştım.
"Allah şifa versin. Benim yapabileceğim bir şey yok. Oyuncuyum ben, doktor değil."
"Seni görmek istiyor. Çok pişman, hem bana hem sana yaptıkları için. Ama huyunu biliyorsun işte, özür dilemiyor."
Saçlarımı arkaya doğru çekiştirdim. Andreas arkamdan kolumu okşadı.
"Bak anne, sen sanıyorsun ki benim yaşadıklarım bir özür ile geçecek, unutulacak... Öyle olmuyor işte! Hatırla, ben panik atak geçirdim. Bayılıyordum neredeyse, bu adam benim yanıma gelmedi. Umursamadı bile! Daha sonra, siz bilmem kaçıncı kez ayrıldığınızda, beni psikolojisi bozuk bir adamla aynı eve soktular, adam beni öldürmekten beter etti laflarıyla, dayanamayıp seni arayınca hayatımda duymadığım küfürlere maruz kaldım. Babam tarafından! Daha sonra bu adam seni... Ya adam evde seni, 'Hastayım' diye ağlatırken başka kadınların yüzüne gülüyormuş, sen bana ne anlatıyorsun! Hala gelmiş diyorsun ki 'Baban hasta!" Sana inanamıyorum! Uzun lafın kısası, ben eve gelmiyorum! Biliyor musun anne? Âşık olunca bir insan senin evin olabiliyormuş... ben âşık oldum anne. Benim bir evden öte, bir 'yuvam' var... Umarım, sen de bir gün bir yuvaya sahip olabilirsin. Ben gelmiyorum."
Andreas'ın elini tutup, yürürken gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Kahvaltı yapacağımız yerden çıktığımızda Andreas, beni bir banka oturttu.
"Ağlamak istersen omzumda ağlayabilirsin." dediği an, başımı omzuna gömüp, hıçkıra hıçkıra ağladım.
"Ya hala gelmiş diyor ki, 'Baban hasta!' Ya bu adam bizi hasta etti, Andreas! Beni hasta etti ya! 13 yaşındaydım o zaman. 3 sene sürdü bu olaylar! Psikolog psikolog gezdim ya! Adam beni mahvetti! Hala gelmiş beni eve çağırıyor! "
"Bebeğim, bir bana bakar mısın?" dedi Andreas.
Ona döndüm.
"Sen içindekileri babana söyledin mi hiç?" dedi.
"Hayır" anlamında başımı salladım.
Elimi tuttu.
"Bak birtanem;" dedi. "Senin için o kadar dolu ki, ruhunun sesini duyamıyorsun. Ne istediğini zar zor anlıyorsun. Bu, içinin çok dolu olmasından kaynaklanıyor. Yani, sana diyorum ki, gitsen, konuşsan babanla. İçini döksen... Bak, affet demiyorum. Sadece babana içini dök! Emin ol, sen rahatlayacaksın."
Haklıydı.
Hiçbir şey söylemeden sarıldım ona. Kokusunu içime çektim. Öyle bir sarıldım, öyle bir sardı ki beni, sanki dünyada benden güçlüsü yoktu.
Onun kollarından ayrıldığımda;
-"Tamam," dedim. "dökeceğim içimi!"
Andreas, uzanıp, kısa bir şekilde dudaklarını dudaklarıma değdirdi.
"İşte, benim kızım!" dedi.
Altın sarısı, kıvırcık saçlarını karıştırdım. Ve birbirimize güç vermek istercesine gülümsedik.
Selamlaar! Bölüm nasıldı sizce?? Bir dahaki bölüm baba-kız yüzleşmesinde neler olacak? Yorumlarınıza bakacağım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN SANCISI
Teen FictionBerceste Gül, her şeyi arkasında bıraktığını sanıp,Fransa'da yeni bir hayata başlamak istiyordur.Yalnız kalmak istiyordur Berceste. Yaşadıklarından,hayatın sert yüzünden dolayı... Ama Fransa'da tanıştığı Andreas, Berce'nin hayatında büyük bir değişi...