MOIRA... || Final.

224 10 0
                                    

Yürüyüşümüz belirsiz bir sürede bitmişti. Hiçbirşey hissedemiyordum. Saatin kaç olduğunu, hangi ayda olduğumuzu bile bilmiyordum. Bildiğim tek şey Delphine'in kayboluşuydu. Bahçe çıkışı yaşanan olaylar... Ağacın devrilmesi... Athena'nın gelişi... Her bir dakikayı gözümde tekrar yaşıyordum. Her seferinde ilkinde olduğu kadar irkiliyordum.
Eliusis, elimi hiç bırakmamıştı. O ve erden arkadaşları ara sıra bakışıp sessizce ağlaşıyorlardı. Sanki O'na birşey olmuştu ve hepsinin bundan haberi vardı.
Yeraltında neyle karşılaşacağımızı bilmiyordum. Ama pek hayırlı bir 'şey' olduğu söylenemez. Sonuçta Tartarus'tayız ve buraya Cehennem denmesinin bir sebebi olmalı.
Yağışlı bir günde Himalayalar'a tırmanıyormuş gibi hissediyordum. Bastığım her yerde gitgide artan su birikintileri, soğuk olmasa da yüzlerimizi yalayan o vahşi esinti, ve asıl soğuk olan o boşluk. Nefes almak o kadar zorlaşmıştı ki... Bir ara göğsümü tutarak dizlerimin üstüne çökmek zorunda kaldım. Ama kulağımın zarını delip geçen ulumayla tekrar ayaklanıp refakatçılarımın yanına koştum. Hepsi uzaklara doğru dalmışlardı. İlerleyeceğim sırada bir " Siren " sesiyle irkildim.
Az önceki uluma siren miydi yoksa?
" Sirenler! " dedi erdenlerden biri, ince sesiyle.
Ben ise sadece bir tane siren duyabiliyordum.
Yanında durduğumuz gölün derin dalgalarla titremeye başladığını gördüm. O sessizliğin içinde dalgalardan gelen sesler çok rahat anlaşılıyordu.
" O Thanato..s! "
Hepsinin beynimin bir oyunu olduğunu düşünürken Thanatos'un ne olduğu aklıma geldi; Ölüm.
Gözümüzün önünde bir anda beliren kayık tarzı araca ne zaman bindiğimizi hatırlamıyorum.

***

Tanık olabileceğiniz en çılgın şeyi yapıyordum. Yol boyunca siyah-bordo köpükler saçıp kıyafetlerimizin değdiği yerlerini delik deşik eden, durgun gibi gözüken ama aslında bir yanardağ kadar coşkulu bir şekilde kaynayan Yeraltı Gölü'ne atlamaya hazırlık yapıyorum.
" Kıyafetlerin aynı kalacak..Vücuduna bir zarar gelmeyecek. Ama gördüklerin her hatırladığında canını yakacak..Eğer kurtulabilirsen. "
Eliusis'in sözleri karnıma ağrılar saplamıştı.
Notos*'un kulağımı tıkayan şiddetiyle suya atlıyorum.
Derimi yakıp eriten derecedeki bu gölden sağ çıkamayacağımı anlamış bulunmaktayım.
Gözlerimdeki acı açık tutmamı zorlaştırıyordu. Ama görebiliyordum. Diplere doğru batan cesetler, kafatasları, diş parçaları.. Onlardan biri olacak mıydım?
Nefes alabiliyordum. Beynimde şimşekler çakıyordu ama acı yoktu. Artık acı hissetmiyordum.
Derine..Bir kulaç ve bir tane daha.
Kulağımda işittiğim bu melodi beni benden alıyordu. Burnumun donduğunu ve damarlarımdaki kanın ayak parmak uçlarımda ağırlaştığını hissedebiliyordum. Kuruydum. Sanki tüm su içime akıyor, organlarımı eriterek beni metal yığınına dönüştürüyordu.
Melodinin bittiğini farkettiğim yerde boğuk bir ses konuşmaya başladı. Bu sesi tanıyor gibiydim..Kabuslarımdaki o lanet sesle birebir aynıydı ve eğer o kabuslardan herhangi birini şu an burada göreceksem sağ kalmak istemiyordum.
" Sen...Küçük melez..."
Dediğini nasıl anladığımı bilmiyordum, aynı dili konuşmadığımıza eminim.
" Ne olacak, biliyor.. musun? "
Tam o sırada Delphine'le tanıştığım ilk günden bugüne kadar olan tüm olaylar gözümün önünden geçmeye başladı. Anlam verememekle birlikte derin nefesler almaya devam ediyordum.
Ses kısa bir süre sonra tekrar duyuldu.
" Batı yelinin soluğu taşıdı onu
Gürüldeyen denizin üstünde.."
Her bir kelimede göz kırpıyordum.
" Korkunç bir ses yayıldı uçsuz denize
Büyük bir çığlık kopardı toprak.
Sarsılan geniş gök inledi.
Uzaklardaki Olympos sendeledi,
Ölümsüz Tanrıların saldırısıyla...
Ve titreme kapladı Tartaros'u... "
Duyduklarımı yaşıyor gibiydim. Beynimden alevler fışkırıyordu. Çıkmak istiyordum. Devamını duymanın bir anlamı yoktu..Çıkıp O'nu kurtarmak istiyordum.
" Acı zincirlere vurdu onu toprak altında
Gök nasıl yüceyse topraktan... "
Küfürler savurarak kulaç atıyordum. Bitmeliydi.
" O kadar uzaktadır Tartaros
Bir örs bırakılsa,
Dokuz gün dokuz gece düşer
Onuncu gün değer toprağa gökten. "
Kulaklarımı tıkayarak ayaklarımla suyu itiyorum. Az kalmıştı.
" Uyumak bilmeyen şimşekle vurdu O'nu Gök
Alev soluklu yıldırımla.
Ateş, kalbine kadar işledi.
Bütün gücü yanıp kül oldu
Şimdi Etna'nın orada yatıyor.."
Sona geldiğimizi farkedince durdum.
" Deprenince kızıl ırmaklar çıkarıyor
Yakıyor yemişlerle, çiçeklerle süslü
Tarlalarını Sicilya'nın. "

Kulağımın suyla dolduğunu hissettim. PIT!
Kafam su yüzeyindeydi ve şaşırılmayacak bir şekilde ıslak değildim.
Gözlerimi ancak açabilmiştim. Sevinsem mi ağlasam mı bilemiyordum.
Modern kayığımıza tekrar çıktığımda bana soru soran olmamıştı. Görünüşe göre merak eden yoktu. Eliusis'in gözlerindeki parlama gülümsememe sebep olmuştu. Sağ olduğuma sevinen bir tek o gibiydi.
" Dört dakika.. Harikasın! Zat-ı aliniz bir şerefi hakediyor. Hadi gidelim. "
Şeref mi? Bekle! Nereye gidiyoruz..Yeterince görmedim mi göreceğimi?
İçimden konuştuğumu farkeden sadece ben değildim.
Kayıktan iner inmez en başta duyduğum ulumanın kaynağıyla karşılaştım, Kerberus.
Tartarus'u koruyan üç başlı dev köpek. Ölüler Şehri'nin Bekçisi diye de bilinir. Bir dişi elim kadar..Eh.
Eliusis elimi tuttu ve beni yanına çekti. Gözlerimi eliyle kapattı ve o söyleyene kadar açmamamı söyledi. Köle gibi hissetmeme neden olmuştu ama neler olacağını az çok tahmin edebiliyordum. Bu yüzden dediği üzere gözlerimi kapalı tuttum.
Elimi bırakıp gözlerimi açmamı söyledi. Derin bir nefes alıp etrafıma göz gezdirirken erdenleri diz çökmüş bir halde buldum. Gözlerimi karşımda duran, Antik Yunan kıyafetlerine bürünmüş, şehvet dolu gözlerle bana bakan, kahverengi saçlı, kahverengi gözlü ve beklediğimden çok daha güzel gözüken Proserpina'ya çevirdim. Yeraltı'nın Hades'ten sonraki ikinci yöneticisi. Hades'in karısı. Persephone da diğer adı.
Ayak seslerinin duyulduğu yere baktığımda ise öfkeden damarları şişen, elini sürekli olarak yumruk yapıp kemik masasına vuran Hades'i gördüm.
Garip olan şey sanki ben Onlar'ı daha önceden tanıyordum. Sanki Onlar'da beni..
Yutkunamadım bile. Hiçbirşey diyemeden, öylece baktım.

" Bir hataydı... Yeminimi bozup, zevke yenik düştüm.. Onun yaşamasına izin bile vermemeliydim. Biliyorum bu biraz düşüncesizliğe kaçıyor ama doğru olan bu. Ahlaksız hatayı canıyla ödemesini bende istemezdim. "

Bu kadar umursamaz davrandığına inanamıyordum. Küfretmek istedim..Sesim kısılana kadar bağırıp çağırmak.. Ama yapabildiğim tek şey bakmaktı. O lanet olası suratına bakmak.

" Sen şimdi onunla yaşadığın herşeyi unutacaksın. Hiçbirşey yaşanmamış gibi devam edeceksin. Ona hiç aşık olmamış gibi.. Doğrusu küçük melez, ben aşka inanmam bilir misin? Benim için önemli olan tutkudur. Şehvettir. Heyecandır. Yaklaş bakalım. "

Gözyaşlarımı silip birkaç adım attım. Birlikte olduğumuz süre boyunca asla çıkarmadığı o elmas kolyeyi elime verdi. Nefretimi dışarı yansıtmamayı dileyerek ağlamaya devam ettim. Hıçkırıklar içerisinde kaybolurken Eliusis yanıma geldi.
" Buraya kadardı, Chloé.. Baban sana yardımcı olacaktır. Umarım ölümsüz hayatın bahşolduğunda buna pişman olmazsın.. " gülümsedi. Athena'nın yanına gidip, birlikte kendi erden dünyalarına gittiler..
Kafamda saçma sapan sorular uçuşuyordu, ve koskocaman oda da tek başıma kaldığımı farkettim. Gözyaşlarımı silip, cebimdeki incilerden birini çıkardım. Ağırlığımı tüm gücümle inciye verirken, gitmek istediğim yeri fısıldadım; Kendi aciz dünyama..

*Notos - Güney Rüzgarı

Biz Kimiz? 1.SezonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin