Müdire Hanım, cezalı öğrencileri, yavru kedi gibi kapımızın önüne bırakıp gitmişti ve o yavru kediler kutudan çıkmış, çekingence etrafa bakıyorlardı.
İçlerinden sadece Johnny ve Nico'yu tanıyordum. Johnny okulda oldukça popülerdi. İri yapılı, açık kahverengi saç ve gözlere sahipti. Onu özel kılan ve havalı yapan şeyin ne olduğunu şu ana kadar pek anlamamıştım. Futbol takımı kaptanı olması dışında bence pek bir özelliği yoktu ama okulun yarısı ona hayrandı. Nico, Japonyalıydı ve onu tanıma sebebim, Lizy'nin matematik konusunda en büyük rakibi olmasıydı zaten.
Tanımadığım diğer üç kişi büyük ihtimalle kasabada yenilerdi çünkü bu küçük yerdeki herkesi tanıdığım halde bu üç tipi hiç görmemiştim. Birisi uzun ve her halinden sporcu olduğu belli olan siyahi, uzun saçlı, sert ve keskin yüz hatlarına sahip, yakışıklı biriydi. Gri bir kazak ve siyah kot pantolonuyla oldukça sade giyinmişti. Oldukça karizmatik olduğunu düşünmüş, hatta tabiri caizse çocuğa düşmüştüm.
İkincisi; siyah saçlarını koyu bir kırmızıya boyamış, siyah gözlü, beyaz tenli, güzel bir kızdı. Saçları iki yandan örgülüydü, koyu renkli bir far dışında makyajı yoktu. Baştan aşağı siyah giyinmiş, giysilerini gümüş zincirli aksesuarlar, deri kemer ve kırmızı bir bandana ile tamamlamıştı. Tarzı çok hoşuma gitmişti.
Sonuncusu ise, ilki kadar olmasa da uzun olan, kahverengi saçlı, mavi gözlü birisiydi. Daha içeri girdiği an benim 'Hoayt, Maşallah!' diye düşünmeme neden olacak kadar iyi görünümlü ve 1,80 olmama rağmen kafamı kaldırarak gözlerine bakmam gerekecek kadar uzun boyu ile benden tam puan almaya hak kazanmış olan bu adama da düşmüştüm ama belli etmeye niyetim yoktu. Mavi göze olan zaafımı hesaba katarsak, belli etmemem oldukça zordu.
İçeri gelen iki yabancı erkek için benimle aynı şeyi düşünüp düşünmediğini anlamak için Lizy'e baktım, o da bana bakıyordu. Aynı anda kaşlarımızı kaldırıp dudaklarımızı hafifçe ısırdık, bu durumdaki gibi, yakışıklı birini gördüğümüzde verdiğimiz bir tepkiydi bu.
Kendini ilk toplayan ben oldum ve tanıdığım iki kişi arasından en çok konuştuğum kişi, Johnny'ye selam verdim ''Selam Johnny.''
Gülümseyip karşılık verdi ''Selam, Saye.''
Onu ve diğerlerini, oturmaları için masalarımızın önündeki ve duvara dayalı sandalyelere buyur ettim ''Oturun, lütfen.''
Lizy, yeterli sandalye olmadığı için ayağa kalktı ve kendi sandalyesini siyahi çocuğa vererek kendince onu işaretlemiş oldu. Bu hareket, Lizy'nin bana 'Anlamadıysan diye söylüyorum kardeşim, bu çocuk benimdir.' deme şekliydi. Bu hareketine bıyık altından sırıttım ve kendi sandalyemi, Lizy'nin aksine, işaretleme amacım olmadan, Johnny'ye verdim. Herkes sandalyelere oturunca, ben ve Lizy de masalarımızın üstüne oturduk ve iletişim kurma kabiliyeti en iyi olan ben olduğum için sözcü olma görevini ben devraldım ''Merhaba, ben Saye Kutalan.''
Lizy, ''Elizabeth Nevou.'' diye kendini tanıttığında yine misafirlerimize baktım ''Kendinizi tanıtır mısınız?''
Johnny, ''Johnny Turner.'' dedi, Nico da aynı şekilde ''Nico Yamada.'' diye kendini tanıttı.
Sıra yabancı öğrencilere gelince daha da dikkat kesildim. Kızıl saçlı kız hiç bekletmeden ''Scarlett Maria Vikram.'' dedi,
Siyahi olan ''Josh Winter.''
Son olarak mavi gözlü ''Robert Harris.'' dedi ağır bir İngiliz aksanıyla. Kendimi sırıtmamak için zor tuttum. İngiliz aksanına olan düşkünlüğümü en iyi bilen Lizy de sırıttı. Robert, ideal koca adayı listemin dış görünüş bölümündeki şartların çoğunu karşılıyordu: İngiliz aksanı, mavi göz ve uzun boy. Mevla'mdan daha ne isterdim ki? Cevap: Daniel...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gazete Odası
Teen FictionSaye, Amerika'da yaşayan ve yaşadığı sıradan hayattan sıkılan bir kızdır. En yakın arkadaşı ile birlikte, okulunun geri kalanından soyutlamak için okul gazetesinde çalışmaya gönüllü olur ve gazete odasını mesken edinir. Bir gün, bu odaya gelen beş c...