Veda

344 53 43
                                    

Kulağına ilişen kuş sesleri ve çok uzaktan gelen silah sesleri bilincinin uyanmasını sağlamıştı gencin. Yavaşça gözlerini aralamış ve etrafına bakınmıştı. Ormanın ortasındaydı, etrafı uzun sarı ağaçlarla kaplıydı ve toprağın üzerinde uzanıyordu. Kafa karışıklığı ile bakındı etrafına Hyunjin, ne işi vardı burada?

Elini yere bastırarak ayağa kalktı ve üzerini silkeledikten sonra yürümeye başladı. Uzaktan, çok uzaktan silah sesleri geliyordu. Sanki uyurken televizyon açık kalmış gibi, buğuluydu bu sesler. Nedendir bilinmez kalbinin sakin bir ritimde atışını bile duyuyordu şuan Hyunjin. Toprağa ve kurumuş yapraklara basarak yürümeye devam etti, yalınayaktı. Bastığı yapraklar ayağını kaşındırıyordu bu yüzden.

Nerede olduğunu sorgulasa da bir cevap veremiyordu zihni. Bu yüzden ağaçların arasındaki patikaya benzeyen yolda yürümeye devam etti. Silah ve bağırış sesleri arka planda çalınırken tüm bu seslere zıt olarak bulunduğu yer fazlasıyla sakindi. Ütopik bir dünyadaymış gibi.

Yürümeye devam etti genç. Dakikalar boyunca yürüdü belki de. Sonunda durdu. Neden bunu yapıyordu? Neredeydi? Neden zihni bir şey düşünmesine engel oluyordu? Neden hiç bilmediği bir yerdeyken bu kadar sakin olabiliyordu ve neden etrafında papatya dışında bir çiçek olmamasına rağmen burnuna nergis kokusu geliyordu? Çiçekleri sever ve onları tanırdı Hyunjin. Yerdeki papatyalara eğilip bir tanesini kopardı ve burnuna götürüp kokladı bu yüzden. Anlamsızdı. Bulunduğu ütopik yer anlamsızdı.

Seslendi bomboş ormana karşı. Birden yalnız hissetti kendisini, duyduğu sesler belirsiz bir yerden geliyordu ve etrafında canlı tek bir şey bile yoktu. Rahatsız hissettiriciydi bu, unutulmuş bir sahnedeki tek oyuncu gibiydi. Çoktan terk edilmiş bir şehirdeki tek insan gibi hissediyordu. Elindeki papatyayı tutmaya devam ederken yürüdü.

Bir melodi duydu sonra. Buğulu seslerin arasında hafif kalın ama naif bir ses. Şarkı mırıldanıyordu bu ses, aslında oldukça tanıdıktı bu ses Hyunjin için. O sese doğru gitti. Sese ulaştığında bir çocukla karşılaştı. Gölün kenarında sandalyesine oturmuş şarkı mırıldanan küçük bir beden. Kamburunu çıkararak oturduğu için daha da cılız gözüküyordu bedeni Hyunjin'in gözünde.

Gölü izleyen genç başını çevirmiş ve Hyunjin'e bakmıştı. Hyunjin saniye geçmeden tanımıştı onu. Aylardır hasret kaldığı mavi gözlere bakmıştı, bu onun Yongbok'uydu. Yaklaştı ona Hyunjin. Kalbi heyecanla atmaya başladı. Onu o kadar özlemişti ki. Ona söylemek istediği o kadar çok şey vardı ki. Yongbok sanki onun düşüncelerini biliyormuş gibi gülümsemişti. Hyunjin uzun süre sonra ilk defa şahit olmuştu onun güzel gülüşüne. Sadece çocukluğundaki gülüşlerini canlandırabiliyordu zihninde. 16 Yaşındaki haliyle gülümseyişini görmemişti, daha doğrusu hayal edememişti. O acıların ortasında nasıl gülümseyebilirdi ki Yongbok? Ve Hyunjin nasıl canlandırabilirdi zihninde bunu?

"Seni özledim" dedi Hyunjin.

Onu görmeye o denli hasret kalmıştı ki usul usul ağlamıştı çoğu gece. Onu anımsatan yüzü neredeyse her gün görüyor olsa bile genç hemşire Yongbok değildi.

Hyunjin yaklaştı ve onun dibine yere oturdu. Sanki hissediyor gibiydi, onu bir saniye bile izlemeyi bırakmak istemiyordu bu yüzden. Her saliseyi zihnine kazımak istiyordu. Hyunjin onun detaylarını unutmaktan korkuyordu. Ruhunu sızlatan güzel çocuğu unutmaktan ölesiye korkuyordu.

Onu ilk kez böyle sakin bir anda görüyordu, ilk kez Yongbok sakince etrafını izliyor veya direkt olarak gözlerinin içine bakıyordu. İlk kez yüzünde tebessümü vardı ve ilk kez Hyunjin ona kelimelerinin ulaştığını biliyordu.

"Bir şey söyle lütfen."

Yongbok dudaklarını aralamıştı. Kumral saçları esen rüzgarla hafifçe dağılıyordu.

"Hava çok güzel."

Yongbok titreyen gözlerle kendisine bakan gence söylemişti. Hyunjin hafifçe gülümsemişti. Az önce hissettiği anlamsızlık hissi yeniden bulmuştu kendisini. Bir şeyleri fark ediyordu.

"Gülümsüyorsun. Çünkü seni bir kez olsun gülümserken görmeyi istemiştim."

Hyunjin göğsünü bir sıcaklık sarmışken söylemişti. Yongbok sessizce ona bakıyordu bu sefer.

"Şarkı mırıldanıyorsun. Çünkü bir kez bile olsun sesini duymayı istemiştim."

Sesini duymadan ölmek istememişti Hyunjin. Onu hep acılar içerisinde izliyorken çığlıklarından başka hiçbir şeyi hayal edememişti hastalıklı zihni. Küçüklüğünde hayalini kurar merak ederdi hep, Yongbok sıradan bir genç olsaydı nasıl olurdu diye. Nasıl gülümserdi, nasıl bakardı etrafa, kendisine? Hyunjin onunla bir kez olsun konuşabilmeyi isterdi, bir kez olsun onun tarafından dinlenilmek isterdi. Senelerce boşa konuşup dururdu. Yongbok her seferinde onu duymaz ve zarar görürdü. Şimdi ise Hyunjin ne dese anlıyor, sessizce onu dinliyordu.

"Buradasın. Çünkü seni son bir kez görmek istedim."

Hyunjin gözleri yanmaya ve ardından dolmaya başlamışken söylemişti. Anlamaya başlamıştı. Bu bir rüyasıydı belki de, Yongbok'u öylesine özlemiş ki zihni bu şekilde teselli etmek istemişti onu. Hayatı boyunca hep düşlerinde yazılmış bir senaryonun içerisinde görürdü Hyunjin Yongbok'u. Hep ne yapılacağı belli olunan ve sonu aynı biten kabuslarda olurdu zavallı genç. Şimdi ise Hyunjin'in hep hayalini kurmak istediği şeklindeydi.

"Gidecek misin?"

Hyunjin gözleri dolup yaşlar usulca yanaklarından süzülmeye başlasa bile kendisine bakan Yongbok'tan gözlerini ayırmadan sormuştu. Yongbok usulca başını sallamıştı. Son bir kez onun rüyasına, hayalini kurmak istediği şekliyle gelmişti. Hyunjin veda etmeyi bu denli çok istediği ve son vedası hala canını yaktığı için buradaydı.

Hyunjin Yongbok başını salladığında kalbindeki sızıyı hissetti. Henüz onunla ilgili hayalleri varken ona veda etmek canını yakıyordu, tüm bunlar zihninin bir oyunu olsa da. Aklında detaylarının kalması için başka bir yere bakmaya korkarcasına bakıyordu ona Hyunjin.

"Gitmesen olmaz mı? En azından rüyalarımda kalsan?"

Bir umutla sormuştu. Ondan kopmaya hiç hazır hissetmiyordu kendisini. Bunun bir rüya olduğunu bilse bile uyanmaktan, bu gözleri bir daha görememekten korkuyordu. Gerçekçi hayalleri çoktan kaybolmuştu zaten.

Yongbok başını iki yana sallamıştı. Gelen buğulu seslere çevirmişti başını. Uzaktan gelen sesler yaklaşmaya başlamıştı sanki. Ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Sanki hiç var olmamış gibi, sanki Hyunjin orada hiç yokmuş gibi siyah saçlı gencin geldiği patika yola doğru yürümeye başladı.

Hyunjin onun ardından bakarken ağlıyordu. Onu hep görmek istediği şekilde görmüştü ve bu son görüşüydü. Aylardır göğsünde ağırlık yapan isteği sonunda gerçekleşmiş, o kendisini dinlerken ona veda edebilmişti. Bu bir veda sayılabilir miydi bilinmez ama onu bir daha göremeyeceğini hissediyordu Hyunjin, daha doğrusu biliyordu. İyileşiyordu çünkü.

Göğsü her ne kadar sıkışsa da tuhaf bir şekilde rahatlamış ve sakin hissediyordu. İçinde bir eksiklik vardı fakat Yongbok'u hatırlamak istediğinde aklına güzel bir düşü geleceğini hissediyordu artık. Belki de onu artık tamamen geçmişinde bırakmalıydı. Bunu çoktan kabullenmişti farkında olmadan Hyunjin.

Tamamen iyileşmeden önce son kez böyle ziyaret etmiş ve veda etmişti ona rüyasında mavi gözlü genç.





İyi gecelerr. Bir sonraki bölüm final. Aylarca uğraştığım ficimin sonuna varmak üzereyim. Görüşlerinizi pek bildirmiyorsunuz ama umarım güzel gitmiştir bunca zaman kitap sizin için. Yorum yazan bir kaç kişiye çok teşekkür ediyorum buradan beni çok çok mutlu ediyorlar.

Auschwitz // HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin