550 74 41
                                    

"Sesini kes!"

Gardiyan kolundan tuttuğu zayıf bedeni koridorda çekiştirirken söylemişti. Görebildiği sol gözüyle geçtiği yollara bakıyor ve nereye götürüldüğünü soruyordu 9904 numaralı mahkum korkuyla. Hyunjin onun sesini duymasa bile söylediği cümlelerini kelimesi kelimesine ezberinde biliyordu. Onlar gibi bir adım attı o yöne doğru. Etrafına bakınıyordu, odalara götürülen bedenleri izliyordu. Hepsi kemiklerine kadar hissettikleri ecellerinin korkusuyla titriyor ve sessiz kalmaya çalışıyorlardı.

Hyunjin tam karşılarında duruyordu biraz uzakta. Hemen önünde demirden parmaklıklar vardı, onu gördüğü şeylerden ayrı tutan bir engeldi. Elini sardı parmaklıklara Hyunjin. Konuşmak için dudaklarını araladı ama sesi çıkmadı ağzından tek bir kelime bile süzülemedi. Bir elini boğazına götürerek yutkundu Hyunjin. Yongbok'un dikkatini çekmek için demir parmaklıklara vurmuştu.

Genç ve acı içindeki oğlanın sonunu getirecek odaya doğru adım adım yürüyüşünü izleyerek bir şey yapamıyor olmak içindeki çaresizliğin boğazında bir yumru oluşturmasını sağlıyordu. Kendisine sorular sorulan gardiyan kolundan tuttuğu bedene banyo yapmaya demişti, temizleneceksiniz.

Bu kamptaki her şey dünyanın en büyük aldatmacasını oluşturuyordu. Çaresi tükenmiş aciz insanlar ise bu yalanlara bir umutla inanıyor ve tutunuyorlardı. Yongbok'un her şeye bu kadar kolay inanmasının sebebi de buydu. İnanmayı istiyordu. Koca dünyada, bu acılar içerisinde bir başına kalmış yalnızlığa mahkum edilmişti.

Onlar geniş kapılı odaya geçerken Hyunjin parmaklıklara vurmaya ve bağırmaya çalışmaya devam ediyordu. Elleri ve nefesi titriyordu. "Hayır. Orası bir banyo değil. Orada delirmeni sağlayacaklar, soluğunu tıkayacaklar." Bunları bağırmak istiyordu. Beyninde bu kelimeler birbirini tekrar edip duruyordu.

Durduramadı. Yüzündeki korkuya rağmen sessizce yürüyen beden odalara girmişti. Hyunjin en son gardiyanın "Üstündekileri çıkart!" dediğini duymuştu. Gözlerine yaşlar hücum etmişken parmaklıklara vurmaya ve tekmeler atmaya başlamıştı. Dakikalar geçmişti. Artık tekmeler atmayan Hyunjin alnını demire yaslamış ağlamaya devam ediyordu kabullenmiş bir şekilde. Kurtaramamıştı onu. Her seferinde onu kurtarmaya yaklaşıyor fakat bir adım uzaklığındayken bunu başaramıyordu. Kolunu tutup onu çekip alamıyordu bu kaderi yazılmış senaryonun içinden onu.

Hyunjin gözlerini kapamış kendisini suçlayıp dururken odanın içinden çığlık sesleri yükselmeye başlamıştı. Hyunjin bu seslerin acı tınısıyla daha da nefes alamaz olmuştu. Sanki boğulan o gibiydi. İçerideki çocuğun acısını göğsünün tam orta yerinde hissediyordu her zamanki gibi. Kendisini öldürmek istiyordu.

İçeriden baygın bedeniyle Yongbok çıkarıldığında bir gardiyan onu adeta yerde sürüklüyordu. Hyunjin pişmanlık dolu gözlerle hareketsizce sürüklenen çocuğu izliyordu. Kapalı gözleri ve yara izlerine rağmen hiçbir kusuru olmayan yüzü olabilirmiş gibi daha da eziyordu yüreğini. Onun gidişini izledi Hyunjin. Mahvolacaktı.

Bu arada sesleri tamamen kesilmiş olan odadan çıkan ölü insan bedenleri hemen biraz ilerdeki fırın odasına götürülmeye başlanmıştı bile. Bazen buradaki vahşete seyirci olmayı kaldıramıyordu Hyunjin. Bu korkunç bir lanet gibi oluyordu onun için. Bu kabusta yaşamasını sağlayan tek amaç ve şey Yongbok'u kurtarmaya olan isteğiydi. Onunla kurduğu sempati buna sebep oluyordu.

"Eritropoietin. Ona verdiğim uyarıcı madde bu."

Hyunjin gelen sesle başını çevirmiş ve hemen ardındaki doktora bakmıştı.

"Organlara ve kaslara oksijenin normal insandakinden daha fazla iletilmesini sağlayan bir hormon. Bunu ilk öğrendiğimde şaşırmış ve işe yarıyor mu denemek istemiştim."

Doktor kayıtsızca konuştuğunda Hyunjin ona bakmaya devam ediyordu. Öğrendiği bir şey vardı ki o da bu adama bulunduğu konumdayken fiziksel olarak zarar veremediğiydi. Lakin konuşabilmişti Hyunjin.

"Ve bu yüzden onu gaz odasına gönderdin."

Doktor başını sallamıştı.

"Diğer mahkumlar ölürken o ölmedi, sadece komaya girdi."

"Eğer yarım dakika daha orada kalsaydı ölecekti!"

Hyunjin sinirle konuşmuştu.

"Ama ölmedi. Bu da teorimin işe yaradığını gösteriyor." 

Hyunjin Yongbok'un çığlıkları zihnine doldukça daha da bitik bir hale bürünüyordu.

"Onu mahvettin."

Hyunjin gücü kalmayarak yere çökmüştü. Canı acıyordu. Fiziksel hiçbir şeyi yoktu fakat ruhu acı içinde kıvranıyordu. 

Bu kabustan uyanmak istiyordu, artık bu genç mahkumu görmeye bile cesareti yoktu. Ona dokunamadıktan, onu bu karanlığından çekip kurtaramadıktan, ona bir umut olamadıktan sonra seyirci olmasının da bir manası yoktu Hyunjin'e göre. Böyle düşünmesinin tek sebebi artık içindeki gücün tükenmiş olmasıydı.

Doktorun söylediği son cümleleri duyamamıştı bile bakışları ve zihni karanlığa bulanırken.

Auschwitz // HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin