TESADÜF

127 8 30
                                    

--Reyhan--

Yarım saatlik bir uğraşın ardından yaprakları sarmıştık. Her ne kadar Işıl gibi incecik saramasam da benimkiler de fena olmamıştı. Yani en azından hiç yaprak sarmamış biri için oldukça iyiydi. Hepsini bitirdiğimizde Işıl tencereyi ateşe koymak için dışarı çıktı.

Ben de içeriyi toplamak için uğraşırken bir ses duydum.

"Reyhan!"

Ah bu ses. Bu ses. Sadece hayal gücümün bana bir oyunu olmalıydı. O olamaz değil mi gerçekten o olamaz. Hayır sadece hayal görüyorum. Bu.. o olamaz. Bir tarafım bunun sadece bir hayal olduğunu söylerken diğer tarafım gerçek olması için dualar ediyordu.

"Mert! Sen.. Bu.. Sen misin?!"

"Reyhan! Reyhan kalk!"

--------------------

--Birce--

Uzun bir yürüyüşün ardından gerçekten çok yorulmuştuk. Ama değmişti doğrusu. Adayla ilgili epey bilgi sahibi olmuştuk. Ada gerçekten oldukça büyüktü. Çeşit çeşit ağaç, bitki vardı. Nilsu çiçeklere duyduğu özel ilgi sebebiyle büyük çoğunluğunun ismini biliyordu ve onun sayesinde ben de birçok yeni çiçek ismi öğrenmiştim. Hatta bir sincap bile görmüştük. Nilsu onu yakalamayı başarmış ve hatta sevmişti bile. Çok tatlı bir sincaptı. Ben her ne kadar onu yanımızda götürmek istesem de Nilsu bu kadar küçük bir hayvana bakamayacağımızı ve mutlaka kaçacağını söyledi. Bu yüzden üzülerek de olsa sincabı orda bırakarak yürümeye devam ettik.

Ama gezinin en ilginç kısmı çalılık bir yerde gördüğümüz, kahverengi kabarık tüyleri olan oldukça tatlı bir köpekti. Böyle ıssız, kimsenin olmadığı bir adada evcil bir köpeğin olması.. Bu oldukça tuhaftı. Adada bizden başka birileri vardı. Mutlaka. Bugün gördüğümüz köpekten sonra bu düşüncemizden biraz daha emin olmuştuk.

Barınağa yaklaştığımızda içerden bir erkek sesi geliyordu. Mert? Evet evet bu kesinlikle Mert'ti.

"Nilsu duydun mu? Bu Mert."

Nilsu donup kalmıştı. Kolundan tutarak barınağa doğru çektim. İçeri girdiğimizde Reyhan yerde yatıyordu. Bayılmıştı. Başında da Mert vardı.

Biz Reyhan'ı uyandırmaya çalışırken içeriye Işıl girdi. Işıl girer girmez Reyhan gözlerini açmaya başladı. Böyle durumlarda hemen bayılırdı. Bu durumda da bayılmasına hiç şaşırmamıştım çünkü ben olsam ben de bayılırdım.

"Reyhan iyi misin canım?"

"Mert sen.. nasıl?"

-------------------

--Nilsu--

"Mert ama sen nasıl geldin bu adaya. Geminiz batmıştı.. Tesadüfe bakar mısınız aynı adaya düşmüşüz. Şaka gibi."

"Biri artık bana olanları anlatabilir mi?"

Işıl'ın sorusuyla onun Mert'i tanımadığı aklımıza gelmişti. Sanırım Mert'i görmenin şokuyla hepimiz bu ufak(!) ayrıntıyı atlamıştık.

"Işıl, Mert Reyhan'ın nişanlısı. Hani gazetede haberini görmüştük ya."

Birce Işıl'a Mert'i tanıtırken Mert konuşmaya başladı. "Kızlar isterseniz ben her şeyi en başından anlatayım."

"Seni dinliyoruz Mert" dememin ardından Mert anlatmaya başladı.

"Bir sene önce Reyhan'a evlenme teklif ettiğim gecenin ertesi günü arkadaşlarla İspanya'ya ufak bir gezi düzenlemiştik. Küçük bir gemiyle gidecektik. Yola çıkmadan önce Reyhan'ı aradım ama ulaşamadım. Gemide ya da gidince de arayabileceğimi düşünüp bunu fazla önemsemedim. Zaten iki günlük kısa bir geziydi. İşte sonra bindik gemiye. İlerledik bayağı. Sonra büyük bir fırtına çıktı. Ve kaçınılmaz olarak gemi battı. Ben ve bir de arkadaşın köpeğiyle gemideki ufak bir sandala binip bu adaya ulaştık. Ama.. Ama diğerleri.."

Mert burda duraksamıştı.

"Mert onlara ne oldu?"

Birce'nin korkarak sorduğu bu soruyu Mert "Bilmiyorum. Umarım kurtulmuşlardır. Diğer ihtimali aklıma bile getirmek istemiyorum." diyerek cevapladı.

"Seni çok merak ettik. Öldüğünü sanıyorduk. "

"Siz nasıl geldiniz buraya?"

"Aynı hikaye." dedim. Çünkü nerdeyse tamamen aynıydı.

ISSIZ ADA ŞEYSİSİ?!?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin