Bölüm 19

40 6 0
                                    

"Akemi... Hayattasın..."

"Kim olduğun hakkında bir fikrim yok, beni biriyle karıştırıyorsun."

"Nasıl..."

"Benim ismim Shiro, Akemi kim tanımıyorum."

Hayır, bu imkansız. Çünkü konuşma şeklinden tut görünüşe kadar her şeyi aynı.

"Fridalı mısın yoksa değil misin cevap ver!"

"Akemi, beni tanımadın mı. Senin abin..."

"Yine başa döndük, Akemi değil adım. Shiro benim adım, S-H-I-R-O."

"Bu olamaz..."

Shiro yüzünü buruşturarak Ren'e baktı.

"Fridalı mısın yoksa değil misin cevap ver."

"Fridalı değilim."

"Hmm? Öyle mi? Üstüne giydiğin o kıyafet gayet de Frida'dan çıkma duruyor oysa ki."

"Sadece oraya uğradım. Bu arada, gerçekten Akemi olmadığına emin misin..?"

"Evet! Dedim ya adım Shiro diye, daha kaç kez tekrarlatacaksın bunu bana?"

"Tamam..."

"Bağlayın onu."

O sırada diğer evlere göre daha büyük olan evden biri çıktı. Fazla yaşlılıktan yüzü buruşmuş, koyu ten renkli ve saçı beyaz renkte olan bir kadındı bu. Boyu anca Ren'in bacağına geliyordu.

"Durun!"

Shiro bir anda hareket etmeyi kesti."

"Sen kimsin oğlum."

Tch... İsmimi gizlememin bir anlamı yok sanırım.

"Benim ismim Ren Nakamura."

"Nakamura... Nakamura... Oh şimdi anladım."

Neyi? Neyi anladın? Akemi'nin bu halde olmasının sebebi sen misin yoksa? Eğer kardeşime zarar verenlerden biri ise anında işini bitireceğim.

Ren elini kılıcına doğru götürdü.

"Sakin ol evlat, detayları öğrenmek istiyor isen benimle gel. Shiro ve diğerleri, beni burada bekleyin ve konuşmamızı dinlemeye kalkmayın.

Bu yaşlı kadın her ne kadar güçsüz gözükse de konuşurken ağırlığını hissettiriyordu.

Yaşlı kadın evine gidiyor, Ren de onu takip ediyordu. Kadın girişteki perdeleri eliyle yana ittirdi ve içeri girdi, sonra da içeride olan ahşap masanın etrafında olan sandalyelerden büyük olanına oturdu.

"Sen de otur evladım."

Ren kadının dediğini yaptı ve tam karşısında olan sandalyeye oturdu.

"Maskeni çıkarır mısın, konuşurken araya girecektir."

"Kim olduğunu bile bilmediğim birine yüzümü göstermenin hatalı olduğunu düşünüyorum."

"Ah... Siz gençler fazla şüphecisiniz... Ben Laufey, bir şifacıyım ve bu köyün yöneticisiyim. Oldu mu?"

Ren yüzündeki maskeyi çıkardı ve gözüne kadar uzamış olan saçlarını elleri ile itekledi.

"Ne kadar da güzel bir yüzün varmış, niye saklama ihtiyacı duyuyorsun ki?"

"Kendi sebeplerim var. Fakat şimdi öğrenmem gereken ana şey Akemi'ye ne olduğu."

"Akemi? Ohh, Shiro'yu diyorsun, onu ormanda yürürken harap edilmiş ve kıyafetleri yırtılmış bir şekilde bulmuştum, ilk başta birkaç haydut tarafından yapıldığını düşündüm fakat boğazı kesilerek öldürüldüğünü görünce olayın daha da büyük olduğunu anladım. Gücüm sayesinde ölü olan insanları tekrardan iyileştirebiliyorum fakat bir kere kullandıktan sonra 120 gün kullanamıyorum. Ben de o gücü Shiro'nun üstünde kullandım ve onu iyileştirdim... Ne yazık ki bunu ona yapan kişiler kızın üstünde değişik güçler kullanmışlardı. Hafızası mühürlenmişti."

"..."

"Ondan sonra onu buraya getirip diğer köy üyeleriyle tanıştırdım, ilk başta hafızasını kaybetmesine rağmen yaşadığı travmanın etkilerini gösteriyordu. Kısaca insanlarla konuşmayı reddedip erkeklerin yüzüne bakamıyordu, fakat zaman geçtikçe normale döndü. Ben de her gece hafızasını geri getirmek için onun üzerinde çeşitli iyileştirme büyüleri denedim, fakat hiçbiri o mührü kıramıyordu."

"Peki, o mührü nasıl kırabileceğimiz hakkında bir fikrin var mı?"

"Bir fikrim var, fakat çok kolay olmayacak."

"Açıklar mısın?"

"Büyüyü yapan kişiyi bulup öldürmen lazım."

Ren başını hafifçe kaldırdı.

"Problem değil, işime bile geldi."

Ren deli gibi sırıtıyordu, o güzel yüzü bir anda kana susamış bir katilin ifadesini aldı, kırmızı gözleri parlıyor ve karanlığın ortama olan baskısı artıyordu. Laufey gencin bu hareketine nasıl tepki vereceğini bilemedi o yüzden konuşmaya devam etti.

"Bu köyün neden var olduğuna gelecek olursak, buradaki tüm insanlar, ülkelerinden haksız yere atılmış tiplerdir. Bu çorak alanda onları toplayıp bu köyü kurdum. Fakat çoğunluğumuz güçsüz ve yeteneksiz olduğundan geçinemiyoruz, bu yüzden de gelen zenginleri soyup o şekilde hayatımıza devam ediyoruz."

"Bir isteğin var mı? Yoksa bu şekilde ilerlemeye devam etmeyi mi düşünüyorsun?"

Laufey'in kafası karışmıştı. Ren'in bu kadar düz bir şekilde bunu soracağı aklının ucundan bile geçmemişti.

"Olsa bile yapacak gücüm yok... Fakat eğer bir şey isteyecek olsaydım, Bu köyü kendine ait bir ülkeye çevirmek isterdim. Peki ya senin? Laflarında fazla eminsin. Yapmak istediğin bir şey mi var?"

"Öldürmem gereken 5 kişi kaldı."

"..."

"Kardeşime olan yardımlarınız için size teşekkür ederim, size isteğiniz konusunda destek çıkacağım."

Laufey şaşırmıştı, fakat cevap vermedi.

"Bana bir konuda daha yardımcı olursanız sevinirim ama."

"O-olur..."

"Chiba'nın kim olduğu hakkında bir fikriniz var mı?"

"Bilmez olur muyum, 6 sene önce Harald'ın baş şövalyesi konumuna geldi. Bir çok güçlü varlıklarla savaşıp hepsinin üstesinden gelmeyi başardı, ve Yönetici tarafından da tebrik edilen biri haline geldi. Sırf kendisi değil, arkadaşları da bir o kadar marifetlidir. Çoğu kraliyet şövalyeleri olarak çalışıyor."

"Bana onların nerelerde olduğunu söyler misiniz?"

"İstesen bile o kadar önemli kişilerle konuşama-"

"Yerlerini söyler misiniz."

"Fanları değilim sonuçta, sadece bazılarını biliyorum. Kiyoko, Bjorn'un kutsal gardiyanı, Haru, Skarde'nin prensesiyle evlenen savaşçı. Junichi, ülkeleri gezip etrafa kusursuz büyülü eşyalar satan bir tüccar, Chiba'yı zaten anlattım ve aralarından en güçsüzü olan Ryouma. Frida'nın kraliyet şövalyesi. Sanki bir tane daha vardı da hatırlamıyorum, diğerleri kadar ön planda değil çünkü."

"Anladım, teşekkür ederim."

"Eee, bundan sonra ne yapacaksın?"

"Bjorn'a uğrayacağım. Bir planım var. Eğer başarırsam ikimiz de karlı çıkacağız."

"Ne gibi..?"

"Olay sonrası anlarsın."







Cehennemden Gelen İkinci HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin