*8*

112 4 2
                                    

Selam! Uzun bir bölümle karşınızdayım. Tamam, kimse okumuyor biliyorum ama zaten ben de kendim icin yaziyorum-ve doğa!- bu hikayeyi ahdhdj. Artık az okuyucu falan umrumda degil yani.. Aslında olsa fena da olmazdı hani sjdjdj.

Neyse, bem bu bölümü telefondan yazdığım için hatayla/ hatalarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Şimdiden affola.
Ayrıca, ben yazmayı bırakmadım, sadece biraz(!) dinlendim o kadar ahsjsjdjd
Ve son olarak. Bu bölümü ben çook beğendim yaa.

-----
Baharın gelişini nasıl tanımlarsınız? Kuşların cıvıtısı? Ağaçların verdiği minik tomurcuklar? Veya dışarıda bağırarak oynayan küçük çocukların sesi?

Bana sorarsanız eğer, size hiçbir etkileyici kelimeler söyleyemem. Her günüm, her saatim ve hatta her dakikam aynı geçiyordu. Annem ve babam polis olduğu için hep dışarıda kalırlardı. Onları evde görmek için ya çok ağır hasta olmam, ya da evi yakmam gerekirdi. Hep tek başımaydım. Annemler benimle hiç ilgilenmedikleri için yokluklarına alışmıştım.
Onlar diğer çocuklara yardım ederken, benim içten içe öldüğümü hiç farketmiyorlardı bile. Ya da.. Ne bileyim... Umursamıyorlardı.

Hani bazı filmlerde olur ya; Karakter öylece hiç hareket etmeden durur ve etrafı hızlıca hareket eder. İşte, benim hayatım da aynen böyleydi.

***

Acı bir çığlık atmıştım. Fiziksel olarak hissetsem de, ruhum daha çok acı çekiyordu. Gidemezlerdi. Tamam, bana her zaman uzaklardı ama tamamen gidemezlerdi. Bunu yapmamaları gerekirdi. Ben burada çaresizce beklerken onlar beni yine yalnız başıma bırakamazlardı. Hem de sonsuza kadar. Ben bunu haketmiyordum. Hiçbir zaman da haketmemiştim ki.

Çok değişik hissediyordum. Her yere vurup kırasım vardı ama ellerim ve ayaklarım hareket edemeyecek güçlükteydi. Sadece ağladım bende. Saniyelerce, dakikalarca ve hatta saatlerce..

Etrafımdaki insanlar umrumda değildi. Umursamadıkları halde beni avutmaya çalışmalarına ihtiyacım yoktu. Şu an sadece yas tutmak istiyordum. Onların cenazesine bile gidemeyecektim.
Bu düşünceler benim daha çok ağlamama sebep olsa da kendimi durduramıyordum. Her hıçkırıklarımda kalbim sıkışıyor, nefes alamıyordum.

En son hatırlıyorum da... Kolumda hissettiğim acıyla karşıma bakmıştım ve o an Zayn' le göz göze gelmiştim. Kafamı hızlıca sağa sola sallayarak konuşmuştum. Sesimin çıkabildiği, nefesimin yettiği kadar.
"Bunu bana yapamazsın" demiştim. "Sende bunu bana yapma."

***

Şimdi ise ne yapacağımı bilmiyordum. Her günüm aynı geçiyordu. Beni kaçıran çocuklar yanıma bile yaklaşmıyorlardı. Bana son yaptıkları şeyi asla unutmayacaktım. Beni uyutmaları hiç güzel bir hareket değildi. Onlar yüzünden ne kadar uyuduğumu bile bilmiyordum. Bana yaptıkları ihanetlerini asla unutmayacak ve onlarla hiç konuşmayacaktım.

Buradan kurtulmanın planlarını yapmaya çalışarak kendimi meşgul ediyordum. Ama aklıma hiçbir türlü kaçış planı gelmiyordu. Benden sayılarca fazlalardı ve ortada bir güç orantısızlığı da cabasıydı.

Güçlüce vurulan parmakların demir kapıyla buluştuktan sonraki çıkan sesiyle beynimdeki düşüncelerden uyanmıştım.
Günlük rutinlerimize yine başlamıştık.

*Sabah kapı çalar. İçlerinden biri kahvaltı getirir. Ben kabul etmem, yere bırakıp tek kelime etmeden giderler.

*Öğle zamanlarında tekrar kapı çalar ve yine içlerinden biri gelir. Bu sefer hal hatır sormak için yanıma otururlar. Tek kelime etmediğimi görünce geri giderler. Giderken de el sürülmemiş kahvaltı tepsisini geri götürürler.

*Akşam olur. Ben hala yatakta yatıyor olurum ve yine kapı çalar. Bu sefer akşam yemeği gelir ve ben yine kabul etmeyince söylenerek yere bırakırlar ve yine söylenerek kapıya yaklaşıp itinayla kapıyı sertçe kapatıp giderler. Ben de ağlamaya devam ederim.
Bazen düzeni değiştirip yemeği azıcık da olsa yediğim oluyordu.

İşte, şu anlık hayatım bunlardan ibaretti. Günler geçmiş olsa da ben hala acısını içimde yaşıyordum. Nasıl unutacağım, neler yapacağımı ise hiç bilmiyordum. Eğer beni bırakırlarsa eve geri dönemezdim. O kadar anı dolu olan yere adımımı bile atmazdım çünkü biliyordum ki beni berbat edecekti. Hem de çok berbat.

Kapı ikinci sefer tıklandı ve beklemeden hızla açıldı. Adeta bir baskın yemiş gibi hissetmiştim kendimi. Ama ne bir tepki vermiştim ne de bir ses. Boş bakışlarım her zamanki gibi Louis' nin üstündeydi.

''Neden beni az sonra öldürecekmiş gibi bakıyorsun? Hey, eğer beni öldürüp kaçmayı planlıyorsan bu imkansız olur çünkü dışarıda bir sürü insan var. Haberin olsun. Neyse al yemeğin'' Tepsiyi önüme doğru uzattı. '' Sana ye diye ısrar etmeyeceğim. Yemiyorsun, hepimiz biliyoruz. Ama ben insanlığımı yaparak getiriyorum. Bilirsin. Katil de olsak içimizde bir acıma duygusu var'' Son cümlesini de söyledikten sonra göz kırpıp ordan ayrılmıştı. Salak çocuk. Kendi kendine konuşup öylece gitti.

Aslında acıktığımı hissediyordum. Ayağa kalktığımda sanki yürümeyi unutmuş gibiydim. Hiç hareket edecek halim yoktu. Hep yatmaktan her yerim tutulmuştu ve hiçbir yerimi oynatamıyordum.
Sürünerek de olsa tepsiye ulaştığımda gördüğüm manzaraya nedense sevinmiştim. İlk defa yemeğe bu kadar özlemle bakıyordum.

Böyle olduğuma göre.. Artık iyileşiyor muydum yani?

Elime hiçbir deseni olmayan çatalı alarak zeytine batırdım. Bir yandan boş elimle bir dilim ekmek aldım ve aynı anda ağzıma sokmaya çalıştım. Beceremeyince önce ekmeği sonra zeytini ağzıma tıktım. Sonra ise fincana doldurulan sıcak çaydan bir yudum aldım. Ta içimden hissetmiştim o yakıcı sıcaklığını.

Tekrar baktım kahvaltı tabağına. Birkaç zeytin, bir parça peynir, salatalık ve domates. Hiçbir zenginlik yoktu içersinde. Ama bana o kadar içten geliyordu ki. Bilemiyorum, edecek kelime bulamıyordum.

Buradaki çocukların bana kesinlikle iyi davrandıklarına emindim. Sanki beni daha önce görmüş ve hatta tanıyor gibiydiler. Ben de onları sanki kayıp kardeşlerim gibi kendime yakın hissediyordum. Ama bu imkansızdı. Belki görmüş olabilirdim ama kardeş olayı saçmaydı, tamam biliyorum.

İki dakikada bitirdiğim tabağı yerine koydum ve fincandaki dipte kalan çayı kafama diktim. Tepsiyi elime aldım ve öylece ayağa kalkmaya çalıştım. Başardım da. Büyük ve ağır kapıyı tek elimle açmaya çalışırken bir yandan ya diğer elimle tepsiyi dengede tutmaya çalışıyordum.
İçerdekiler verdiğim uğraşın sesini fark ettiklerinde adım seslerini duydum ve geri çekildim. Sanırım kapıyı açmaya geliyorlardı.

Tam da tahmin ettiğim gibi kapı açılınca Zayn ile göz göze geldik. Ben gözlerimi kaçırırken o' nun hala bana baktığını hissedebiliyordum.

''B-ben tepsiyi getirecektim" Hiç konuşmadığım için çatallı çıkmıştı. Duyduğum sese karşın yüzümü buruşturdum. Gerçekten çok çirkindi.
Duraksadı.

"Sen az önce konuştun mu?" Yüzüne boş boş baktım ve ondan sonra kaşımı kaldırarak tebessüm ettim. Artık onların da iyi davranılmaya ihtiyacı vardı. Sanırım bunu hak ediyorlardı.

"Bu mükemmel. Demek aramıza döndün. Haydi kutlamaya gidelim" diyerek elini 'gel' anlamında hareket ettirdi ve peşinden paytak adımlarla yürüdüm.

Bu bir son değildi. Hayatıma devam etmek zroundaydım. Onlar her zaman kalbimde gömülü olacaklardı.
Ne olduğunu elbet bulmaya çalışacaktım. Kimin yaptığını da bulduğumda ise.. Bu 5 kişiden yardım isteyebilirdim. Katilini ellerimle öldürecektim. Tek başıma veya diğerleriyle birlikte. Ne olursa olsun.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 20, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Lingering History | Zayn Malik FanFic. |Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin