kaderine gülümse

226 33 69
                                    

"Gözlerindeki yıldızlar yanaklarına döküldüğündendir hep, yıldızlara bakıp seni düşlemem."

"Dayanamıyorum Hyunjin."

Felix, şirketteki odalarının penceresinden bakarken yüzünü çevirmeden konuştuğunda sesindeki mutsuzluğu hemen kavrayabilmiştim.

Rahatsızdı, aşırı rahatsız hissediyordu. Sadece aşık olduğumuz için bu kadar linçlenmemiz -hatta ölmemizin istenmesi-, ailelerimiz tarafından reddedilmemiz, basına karşı sert tepkide bulunduğumuz için aldığımız tepki... Hepsi Felix'i çok yoruyordu.

Elbette ben de çok yoruluyordum, ama önce onu toparlamam lazımdı.

Oturduğum koltuktan kalkarak arkasına geçip ellerimi beline doladığımda, yüzünü bana çevirerek alnıma uzun bir süre dudaklarını bastırmıştı. "Ünlü olmasak bu kadar dikkat çekmezdik."

"Işık büyüdükçe gölgesi de büyüyor malesef bebeğim."

Ellerimi belinden çekerek kafamı omzunun üstüne koyarak gülümsediğinde, o da karşılık olarak gülümsemiş ve gözlerini dışardaki insan yığınına çevirmişti. Elbette ki bu gülüşü yalandı, ancak sesimi çıkarmıyordum.

Dünkü hararetli röportajdan sonra gazetelerdeki ilk sayfaları kaplamıştık hep. 'Utanmadan konuştu.' sözleri havada uçuşuyordu, Felix'i dik burunlu ve saygısız olarak yazıyor, beni ise onu durdurmadığımdan sorumsuz olarak belirtiyorlardı.

Özür dilemek yerine kamuoyuna kafa tuttuğumuzdan daha çok dikkat çekmiştik. Özür dilenecek bir şey de yoktu zaten ortada. Toplumun içinde oluşturulan saçma sapan kurallar ve algılar sebebiyle bizim aşkımız linçleniyordu.

Özür dilemesi gereken değil, dilenmesi gereken kişilerdik.

"Şarkının sözlerini yazmayı bitirdin mi?"

"İlham gelmiyor." dedim kafamı omzunda kaldırmadan dışarıyı seyrederken. Eh haliyle, dışarda millet pankartlarla protesto yapıp ölmemizi isterken ne kadar odaklanabilirdim ki?

"Linçlere karşı bir cevap olarak yazsak şarkıyı?"

"Daha da çok linç yemek için mi?"

Gözlerime gözlerine çıkarıp yalancı bir şekilde gülümsediğimde, Felix hareketlenerek başımı omzundan kaldırmamı sağlamış ve kollarını göğsünde kavuşturarak konuşmaya devam etmişti.

"Linçlerin artmasının sebebinin benim dün röportajdaki cevaplarım olduğunu mu düşünüyorsun yani?"

"Ne? Felix hayır saçmalam-"

"Öyleyse direkt söyle Hyunjin. İnsanlar bu kadar kafa şişirirken bir de senin imalarında uğraşamam."

Ben daha ne yaptığımı bile anlayamamışken, Felix koltuğa fırlattığı ceketini alarak odadan çıktığında ben sadece şaşkınlıkla arkasından bakakalmıştım.

Yanlış bir şey mi dedim?

💫

"Oh be!"

Masanın üstünde duran kahvenin son damlalarını da kafama dikerek önümde duran kağıtlara baktığımda, ilk defa kendimi gururlu hissetmiştim.

Saat gecenin 4'üne yaklaşıyordu. Saatlerdir stüdyoda olduğumsan zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım bile. İçeriye ses gelmiyordu, mola vermediğim için de dikkatim dağılmamıştı.

Ve bu molasız yoğun çalışmama değmişti sanırım. Önümde resmen bir şaheser duruyordu.

Felix muhtemelen eve gitmişti. Saatler önce bana çatması niyeydi henüz anlayamamıştım. Onu iğneleme gibi bir amacım falan da yoktu, durduk yere üstüne alınmış ve bana triplenerek çekip gitmişti.

Stres altındaydı, onu anlayabiliyordum ancak bu stresin aramıza girmesi hiç hoş değildi.

Masanın üstündeki kağıtları düzenleyerek dosyanın içine koyup stüdyodan çıktığımda, dışardaki azalan sese derin bir oh çekip gözlerimi dışarıya çevirmiştim.

Kalabalık azalmıştı, hatta yok bile denebilirdi. Gecenin 4'ünde zaten kimsenin birini linçlemek için sıcacık yatağını bırakacak hali yoktu. Hala dışarda olanlar ile bizimle kafayı bozanlardı muhtemelen.

Şirketin arka kapısından çıkarak yüzümü gizleyip küçük adımlarla yürümeye başladığımda, aklım hala Felix'in dediklerine gidiyordu.

"Linçlerin artmasının sebebinin benim dün röportajdaki cevaplarım olduğunu mu düşünüyorsun yani?"

Dürüst olmalıyım, etkisi vardı. Ama suçlu falan değildi. Her insan karşı çıktığı bile şey savunulduğunda daha çok köpürürdü, kamuoyunun yaptığı da buydu. Ben sadece Felix'in şarkı hakkındaki fikrini reddetmiştim ve o beni yanlış anlayarak onu suçladığımı zannetmişti.

Suçlayacağım son insan bile olamazdı o.

"Öyleyse direkt söyle Hyunjin. İnsanlar bu kadar kafa şişirirken bir de senin imalarında uğraşamam."

İma.

Bir şey ima etmeye falan çalışmıyordum. Demek istediğim şey, röportajda kendimizi savunduğumuzda bile linçler arttıysa bir de bunun hakkında şarkı çıkarırsan işin içinden çıkamayız demek istemiştim.

Aslına bakılırsa, evet biraz Felix'e 'Buna sen sebep oldun.' demiş gibi olmuşum.

Ama öyle bir amacım yoktu, ve bir dahakine kelimelerimi kesinlikle daha dikkatli seçmeliydim.

Yaklaşık yarım saat sonra eve girerek kapıyı kilitlediğimde, içerden gelen su sesi ile Felix'in duşta olduğunu anlamam zor olmamıştı. Uzun bir süre de çıkmayacaktı muhtemelen. Canı sıkkın olduğunda duşta oturur ve uzun uzun bir şeyler düşünürdü.

"Felix!"

Anahtarları girişteki köşeliğe bırakarak adımlarımı banyoya yönlendirdiğimde, onun bana ses vermemesi ile durumun ciddiyetini anlamam zor olmamıştı. Dalıp gitmişti şu an muhtemelen.

Tabi ben onu kıpkırmızı yanakları ile görünce ciddiye alamıyordum.

Üstümdeki kapüşonluyu çıkarıp yere fırlatarak banyonun kapısını tıklattığımda, içerden yine su sesinden başka bir şey gelmemesi üzerinde kapıyı açarak başımı içeriye uzatmıştım.

"Felix bebeğ- TANRI AŞKINA NE YAPTIN SEN?!"

❁❃

birazcık piçlik yapayım dedim 🤏

birazcık 🤏

birazcık 🤏

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
love issues - hyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin