V

52 4 1
                                    


.

.

Hayat, bazen istediğiniz gibi ilerlemez. Terslikler, beklenmedik hatalar, yanlışlıklar ve çoğunlukla zorunda kalınan seçimler...

Bazen de hayatınız paslanmış gibi hissedersiniz. Belki fazla yaşamamışsınızdır ama yaşadığınız şeyler hayatınızı yormuş ve pas tutmak zorunda bırakmıştır. Tıpkı şuan elimde tuttuğum, 3 gün önce almama rağmen suya düşmüş ve ben bunu geç fark ettiğim için pas tutmuş, yalnız buna rağmen ateşini söndürmeyen zippo gibi. Garipti ki, içine su kaçmasına rağmen ateşini söndürmemişti ve bu benim içimde yanan umut ışığına benziyordu.

Benim hayatımda pas tutmuştu, yıpranmıştı. Olmaması gereken şeyler fazlasıyla olmuş, çekmemem gereken acıları fazlasıyla çekmiştim. Ama içimde hala yaşamak için bir amacım olduğuna dair inanan küçüklüğüm ve yanında yanan umut ateşi vardı.

Zipponun gümüş rengi, pas tutmamış yerleri, hala parlayan düzeyindeki simge çok hoşuma gitmişti. Bir kurdun pençesine benziyordu. Hem zarif, hem asil hem de keskin ve vahşi. Bu zipponun ikinci el olduğu belliydi. Onu zaten bir seyyar satıcıdan almıştım ve ne sıfır olmasını ne de kaliteli ya da gümüş olmasını beklemiyordum. Benden önceki hikayesini merak etmekle beraber ateşini yaktığına şaşırmıştım.

Sertçe esen rüzgar zaten donmak için yer arayan ellerimi soğuktan kesmeye başlamıştı. Hırçın denizin dalgaları oturduğum banka sıçramaya başlamıştı, bu kalkmam gerekiyor demekti. Sakin ama hızlı bir şekilde büroya gitmek için motorumu park ettiğim sokağa doğru yürümeye başladım.

Sahilde yürümeyi oldum olası sevmiştim, dalgaların martıların uğultusuna karışan sesi bir yana burnuma gelen tuz kokusu her zaman gülümsememe neden olurdu. Belki benim yerime burada küçüklüğüm duruyor olsaydı hıçkırıklarının arasında duyduğu ve midesini bulandıran bu kokudan nefret ederdi; midesini bulandıranın koku değil, açlık olduğunu bilmeden. Doğrusu şuan ki gülümsememin de amacı yüzüme memnuniyetlik ifadesi sağlamak değildi. Çünkü bu gülümseme memnuniyet değil aksine acı bir gülümsemeydi.

Hayatımın hareketsiz ve sakin geçen şu birkaç saatini geride bıraktım ve motoruma binmek için kaskımı taktım. Ardından motoruma yerleştim ve derin bir nefes alıp büroya doğru hızla yol aldım. Motor sürerken düşüncelerim beni bırakırdı, en azından olmuşları değil olacakları düşünmemi sağlayacak düşüncelere kapısını açar, olmuşları ve acıları bir süreliğine unutmamı sağlardı. Ama bugün geçmişe öyle bir dalmıştım ki, geçmiş hakkındaki düşüncelerimi bırakacağımı sanmıyordum.

Şimdi büroya gidecek ve yeni bir sayfa açıp yeni bir vakaya başlayacak, yeni bir sönmüş hayatın söndürenini bulmaya çalışacaktım. Baş komiserimiz Fuat Bey beni bekliyor olmalıydı çünkü gitmem gereken saati 15 dakika geçmiştim ve Fuat Bey tam dakikası dakikasına kontrol edecek adamlardandı. Aslında emeklilik yaşı yaklaşmıştı ama öyle bir niyeti olduğunu sanmıyordum çünkü işini hem severek hem de fazla kural ve disiplinle yapıyordu. Yaşı 50 lere yaklaşmış olmasına rağmen saçında bir tek beyaz göremezdiniz. Görünümü disiplinli bir adam görünüşü vermese de onunla 2 dakika konuşmanız disiplinli olduğunu kavramanıza yeterdi. Şu ana kadar ki gözlemlerim onun siyah giymeyi çok sevdiğini söylüyordu.

Seda'nın tam aksine, o çok renkli bir kızdı, benden 1 yaş büyük olmasına rağmen bıcır bıcırdı ve ben ondan olgun olduğumu düşünüyordum ki, Fuat bey de öyle düşünüyor olmalı çünkü daha henüz 2. ayımız olduğu halde bana özellikle görevlerde ona göz kulak olmamı istemişti. Bu tavrı bana bir babanın kızına sahip çıkışını hatırlatmıştı.

KELEBEĞİN ZİFİRİ KALBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin