.
.
Bakmayı bilene çok şey anlatırdı gözler, hislerimiz gözlerimize bağlıydı belki de. Bir insan konuşmadan da anlatabilmeliydi nefretini, sevgisini, mutluluğunu ve çabalarını. Ama eğer bir insan artık dünyaya karşı bir şey hissetmiyorsa, ifadesizleşirdi gözler, rol yapmak dışında oynamazdı mimikler, kaybetmekten korkmazdı kalbi, kaybedecek bir şeyi olmazdı.
Rol yapmak 12 yaşında öğrendiğim ve belki de işime yarayan en büyük şeylerdendi. Bu nedendendir ki hissetmediğim duyguları hissetmişim gibi yapmayı severdim. İnsanların tepkilerini görmek ya da maskeme karşılık verdikleri maskeyi incelemek hoşuma giderdi. Aslında çoğu zamanda işime yarardı ve beni durumdan sıyırır, isteğime ulaşmamı veya bilmediğim hatta öğrenmemem gereken şeyleri öğrenmemi sağlardı.
Ben belki hislerini kaybetmiş bir insan değildim, sevmeyi severdim mesela. Ama çoğu şeye duygularımı düşünerek değil de mantığımı düşünerek bakardım. Çünkü hayat bana bunu öğretmişti, zevklerine ulaşmak için bile mantığını kullanmak zorundaydın mesela. Mantık, herşey demekti. Duygularını düşünmek ise, çocukluktu benim için, eğer bir şey yapacaksam o konu hakkında ki hissettiklerimi ölçerdim ve olacaklara kendimi o şekilde hazırlardım. Ancak yine mantıklı ve olması gerekeni seçerdim.
Şu anda rol yapmam gerekti, karşımda duran ve bana "aramızda kalacaksa" şartıyla tanışmayı teklif eden adamın alay eder gibi bakan bir çift siyah gözüne, başım dik bir şekilde karşılık vererek, güvenmediğimi belli eder bir tavırla tek kaşımı kaldırdım ve "bir suçluyla neden tanışayım ki?" diye sordum. Bana suçlu olmadığı hakkında ve burada neden bulunup kim olduğu hakkında bilgi vermezse onu gayet açık nedenlerle bir şüpheli olarak görebilir ve tutuklayabilirdim. Buna yetkim vardı sonuçta değil mi?
Elini yavaşça indirdi ve alaycı ifadesinden ödün vermeden sırıttı.
"Bak, ben suçlu değilim. Hatta suçluyu bulmana yardım etmek için buradayım. Şu anda bana güvenirsen sana yardım edebilirim, eğer aramızda kalacağına söz verirsen sana anlaşmayı sunabilirim."
1.71 boyunda olduğum halde ona kafamı kaldırarak bakmak zorundaydım çünkü boyu çok uzundu ama benim ile dalga geçer gibi konuşması ciddi kalamamama sebep oluyordu.
Bende alaycı bir gülümsemeyi yüzüme yerleştirdim ve gözlerimi hafif kısarak "Senin şu anda burada olman zaten seni bir şüpheli yerine koyuyor, suçluyu ben bulurum çünkü görevim bu. Ayrıca aramızda kalıp kalmayacağına dair söz veremem. Eğer bana geçerli bir neden sunmazsan seni 2 dakika içerisinde kelepçeli ellerle şu az önce kapattığın kapıdan çıkarabilirim. Evet, dinliyorum, neden başka bir polise gitmek yerine kurbanın odasına giren bir polise bunları söyleme ihtiyacı duyuyorsun? Ya da yasal yollarla karakola gidip ifade vermiyorsun?"
Zaten alaycı bakan gözlerine biraz daha alay ve keyif yerleşti, kafasını sağa çevirdi ve dudağını hafifçe bir süre ısırdıktan sonra kafasını bana döndürdü ve "Şu bir gerçek ki beni istesen de az önce bahsettiğin gibi kelepçeyle ya da bir suçlu muamelesi göstererek değil o kapıdan iki adım öteye götüremezsin. Bunu yapabilmen için beni yakalaman gerekir. O kadar hızlı değilsindir emin ol." Cümlesini bitirdiğinde başında ki kadar alay yoktu ve sanki arık biraz ciddiydi.
Kendimi toparladım ve boğazımı temizleyerek "Polis olduğumu ve şuan seninle burada konuşmamızın bile suç sayıldığını biliyor olmalısın değil mi? Derdin neyse söylemen için 2 dakikan var." dedim ve kol saatimden 2 dakika kurdum.
Gözlerinde ki alay silinmiş yerine ciddi ve koyu bakışlar yerleşmişti, yaptığım hareket hoşuna gitmemiş olmalı ki derdini anlatmak yerine koluma dikmişti gözlerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEĞİN ZİFİRİ KALBİ
Romance24 yaşında, güçlü bir insan olduğumu sanırdım, ta ki tam anlamıyla saramadığım yaralarımı açan bir adam çıkıp gelene kadar. O ki, yaralarımı açmıştı, beni ateşle buzun arasında eritmiş, dondurmuştu. O ki, yaralarımı sarmış, ateşlerin içindeyken ser...