"Evet, nereden başlıyoruz?"
yüzüne şaşırmakla karışık bir keyif gülümsemesi oturmuştu, gözlerinde ki ışıltının adı hayranlık mıydı bilmiyordum ama benim için ışıldadığını hissediyordum. Berna'nın verdiği kartla tıpatıp aynı olan kartı gösterdi "tam da buradan" karta bakmak yerine gözlerinin içine bakıyordum, kafamı gözlerinden gözlerimi ayırmadan aşağı yukarı salladım.
"O parti ne işimize yarayacak veya ne olacak biliyor musun? Araştırmışa benziyorsun" gözlerini kıstı ve sonra tekrar kendini toparladı "elbette, beni biraz anlamaya başladınız sanki dedektif hanım" hiç bir zaman alaycı tavrından ödün vermiyordu ama bir o kadar da ciddiydi, hem karşısındakiyle alay ediyordu, hem de onunla alay ettiremeyecek kadar sert bakabiliyordu, bir insan nasıl hem ciddi hem de alaycı olabilirdi ki? "bizi ne karşılayacak?" gözlerimle kartı işaret ettim "partide" rahat bir tavırla arkasına yaslandı ve anlatmaya başladı
"öncelikle oraya dikkat çekmek için gideceğimizi bilmeni istiyorum, olay her türlü çıkacak ve bu olaya biz her türlü dahil olacağız, yani illegal işler de olacak ve sen bunların ancak kaynağı için hareket edebilirsin, benimle anlaşmayı kabul ettiysen, bu demektir ki benim kurallarım geçerli. Gördüğün gibi kimseye kelepçeyi takmayı aklının ucundan geçirmeyi bırak" burada biraz ima sezmiştim, onu gördüğümde kelepçe takmaya çalıştığım için.
"silahının kabzasında polis işareti olmamalı, yani anlayacağın benimleysen, polis değilsin." kaşlarım çatılmıştı, polis kimliğimle her yere giremezdim evet ama onun yanı neden bu kadar dert oluyordu? "neden? Mafya mısın? Ya da adam m-"
"evet, seni bir yere götürüyorsam ve polis olduğun anlaşılırsa" gözlerini gözlerime dikerek öne doğru eğildi "ölürsün, Ayla Karay" yutkundum, sessizce bir düğümü boğazımdan aşağı indirerek yutkundum. "Nasıl yani?" sesim çok tiz ve çatallı çıkmıştı, bu bir anlaşma mıydı yoksa ölüm fermanı mı? "gerçekten mafya mısın?"
"ne dersen" ciddiydi, "anlaşma böyle değildi, ben sadece senin kardeşinin masum olduğunu ortaya çıkaracaktım ve sende bana ailemin gerçeklerini verecektin" bu cesaretim nereden geliyordu bilmiyordum ama polis olmamla çok bir ilgisi de olduğunu düşünmüyordum, akademi de bizi çok zorlamışlardı ama hepsi bana kolay gelirdi, genetikti galiba.
kafasını iki yana sallayarak "cık cık cık yanlışın var güzellik, sen benim kardeşimi tek başına değil benimle aklayacaktın, bu da demek oluyor ki bu işi beraber hallederken ne yapıyorsak mubahtır," göz kırptı "savaşa giden yol gibi sanki he" tekrar yutkundum, en fazla ne olabilirdi ki?
Biraz düşününce aslında ucu açıktı ve çok fazla şey olabilirdi "bu anlaşma da her dediğin olamaz" duyamamış gibi kulağını bana biraz yakınlaştırdı "anlamadım?" az önce bana içini dök diyen adamla bu adamın arasında dağlar kadar fark vardı, zil çaldı, telefonu ve dakikayı tamamen unutmuştum, bana çok uzun gelmişti, iki dakika değil gibiydi.
"Bu iki taraflı bir anlaşma ve benim de ekleyeceğim şeyler olacak," telefonu kapattı "senin için bir dakika daha o zaman"
"benim yanımda hareketlerine, yani yaptığın şeylere dikkat etmeni istiyorum," dudağı yuvarlak şeklini aldı, alay, alay, alay "madem bir suç işleyeceksin, beni tanık tutma, görmek, duymak hatta hissetmek bile istemiyorum, bu sadece vicdan meselesi değil, seni satabilirim, bunu kendin için yap, bana fazla güvenme"
"böyle bir şey yaparsan ölürsün" bilmediği bir şey vardı, ben ölümden korkmuyordum "öleyim, yaptığım görevden önemli değil" gözleri yine kısıldı "görevinden önemli değil mi? Ya abin? O senden ve görevinden önemli mi yani?" oturduğumuzda beri gözlerinden çekmediğim ela gözlerimi duvara kaydırdım, "görevimden değil ama benden önemli, eğer ölmüşse ya da ölmemişse bunu öğrenmek bile emin ol benim nefes almamdan daha önemli, eğer yaşıyorsa" gözlerim acıdı, dolmamaları için verdiğim çaba çok büyüktü "ya da boşver" tekrar gözlerine döndüm "dediğim şey geçerli olacak, ben senin yanında polisliğimi belli etmeyeceğim, sen de benim yanımda karanlık tarafını bir poşete koyup çok uzaklara fırlatacaksın"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEĞİN ZİFİRİ KALBİ
Romance24 yaşında, güçlü bir insan olduğumu sanırdım, ta ki tam anlamıyla saramadığım yaralarımı açan bir adam çıkıp gelene kadar. O ki, yaralarımı açmıştı, beni ateşle buzun arasında eritmiş, dondurmuştu. O ki, yaralarımı sarmış, ateşlerin içindeyken ser...